İstanbul'u Dinliyorum

Güncelleme Tarihi:

İstanbulu Dinliyorum
Oluşturulma Tarihi: Nisan 14, 2000 00:00

Nilgün GEDİKOĞLU
Haberin Devamı

YÖNETENLERİN DİKKATİNE

Kabalığın Richter ölçeği

17 Ağustos Depremi'nin ‘‘deprem gerçeği’’ dışında çok yüzlü bir fenomen olduğuna bizzat tanık oldum. İstanbul, depremin merkezinde değildi, acıyı hiç kuşku yok ki depremden doğrudan etkilenen depremzedelerden başka bir boyutta yaşadık. Herşeyden önce ‘‘orada’’ ve ‘‘oradakiler’’le ilgili gerçeklere ‘tanık’ olduk. Onların çıplak acıları ile bizim tanıklığımızın acısının aynı olduğunu kim söyleyebilir?

Deprem İstanbullulara yaşattığı bireysel ‘‘çıplak duygu’’ korku ve çaresizlikti. Hepimiz için 45 saniyelik yerküre çalkantısı katıksız korku ve çaresizlik yaşattı. Belki bir şarkı sözü olarak dilimize dolanan cümleyi ta yüreğimizde hissettik: ‘‘Hayatta ölümden başkası yalan’’. Yaşadığımız bu deprem gerçeği birçok alanda bir milat oldu.

Bunları niye söylediğime gelince, depremden sonra gözlemlediğim birşeyi son günlerde sürekli hatırlar oldum. Felaket, hepimizi kardeş kılmıştı. Benim gözlemlediğim şey, bu kardeşliğin gündelik yaşama yansıdığı bir yönüydü. Belki siz de fark etmişsinizdir, birbirini tanımayan insanlar deprem sonrası birbirine daha yakın, daha nazik olmuştu. Hergün trafikte hatırı sayılır bir zaman geçirdiğim için bunu özellikle yollarda gözlemlemiştim. Sürücülerin birbirine kaba davranma indeksi keskin bir düşüş gösterdi. Kendi kendime şöyle dedim: ‘‘Yaşanılan bu acı ve korkunun sonucu mu bu? Bu zamanlama bunu mu gösteriyor? Yollarda, marketlerde, hatta herkesin birbirinden kopuk yaşadığı apartmanlarda bile birbirimize nazik ve yakın olduk. Bunun için 7.4'lük bir deprem mi gerekmişti?’’

Bu, bir süre devam etti. Şimdi herşey eskiye döndü.

Geçenlerde trafikte dönüş yaptığım sırada, fark edemediğim için bir araca fazlaca yaklaştım. Ama değil çarpışma, dokunma bile sözkonusu değildi. Aracın sürücüsü orta yaşlı bir beydi. Kornayla beni uyarmıştı. Haklıydı. Ona mimik ve beden diliyle ‘‘özür dilerim’’ dedim. Sürücü, özürümü kabul etti (En azından böyle hissetmemi sağladı).

Ama tam o sırada yanındaki hanımın bana el kol işaretiyle ‘‘deli’’ olduğum mesajı verdiğini gördüm. Bunu o kadar gayretkeş bir şekilde yapıyordu ki, trafikte bir miktar ilerlemiştik, geriye dönüp, emniyet kemerini sıkıştırarak uzun uzun anlaşılmaz bir hevesle yapıyordu.

Anlaşılmaz bir saldırganlık iştahı...

Park kabadayısı

Fotoğrafçı arkadaşımın başına gelen bir olay da ‘‘bir bahane olsa da kavga etsem’’ psikolojisini sergileyen bir kişinin yarattığı terörden başka bir şey değil. Arkadaşım, geçen hafta aracını Şişli, İskenderoğlu Sokak'ta park etmek istiyor. Yolun bir kenarında park yasağı var. O da, park edilebilen diğer tarafta bulduğu bir yere park etmek istiyor. Bir sıhhı tesisatçı dükkanının önü. Tam o sırada öfkeli biri çıkıyor dükkandan. Son derece kaba ve tehditkar bir tavırla park edemeyeceğini söylemiş. İş önce tartışma boyutuna ulaşmış, ardından eline aldığı bir boruyla açıkça tehditte bulunmuş.

Söze öfkeyle başlıyoruz, kaba davranıyoruz, şiddet için bahane arıyoruz.

Sağduyuya, mantığa, nezakete nasıl davet edilir insanlar?

Bu davetin gücü Richter'le mi ölçülür?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!