İstanbul'u Dinliyorum

Güncelleme Tarihi:

İstanbulu Dinliyorum
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 18, 1999 00:00

Nilgün GEDİKOĞLU
Haberin Devamı

Bunu unutmayalım olur mu?

Dün geceden sonra artık tek bir gerçek var: Depremden sonra yaşıyorsanız, yakınlarınız yaşıyorsa şanslısınız.

Bu kadar.

Tek kişilik bir gerçek.

Şanslısınız.

Bunu unutmayalım olur mu?

Bu, bize, bundan sonrası için koskocaman bir ders.

Dayalı döşeli bir oda ile beton ve taş yığını arasındaki fark...

İyi haber almak ile kötü haber almak arasındaki fark...

Dediğim gibi, eğer şanslıysanız, bu 45 saniyeden bir ders çıkıyor.

Yok öyle kötü inşaat, ilkyardım cehaleti, teknik hata ya da ihmal konularındaki dersle ilgisi yok bu dersin.

(Bu konuda yetkili, ilgili pek çok kişinin söyleyeceği vardır.)

Ben, herkes için, dediğim gibi tek kişilik gerçekle ilgili dersten söz etmek istiyorum. Belki ders değil, sonuç demek gerek, bilemiyorum.

O 45 saniye

O 45 saniye; yaşamın sadece çaresizlik ve bekleyişe dönüştüğü; depremin ne denli dehşet bir şey olduğundan başka hiçbir şey yaşantılamaya izin vermeyen o 45 saniye sonrasında, ‘‘Çok şükür bitti’’ ile başlayan şey, benim için yeni birşey.

Kendimizi sokağa attığımızda tanıdık, tanımadık herkesle bir afetin kardeş kıldıklarıydık artık.

Tanımadığımız pekçok kişiyle selamlaştık, geçmiş olsun dedik birbirimize, konuştuk, hatta birbirimize gülümsedik.

Otomobil radyolarını dinleyene kadar, fikirler öne sürdük: ‘‘Yandan salladı, büyük ihtimalle merkezi Marmara denizindedir’’. ‘‘Hayır, bir yerlerde çok büyük yıkım olmuştur, merkezi Ege Bölgesindedir’’, ‘‘İki dakika sürdü’’, ‘‘Hayır bize öyle geldi, bir dakikadan azdı’’, ‘‘Rahat 5.5 vardı’’...

Tek kişilik, küçük dünyalarda doğal olmayan afetler, yani ‘‘küçük kıyametler’’ yaşarken ne kadar seküler, dünyevi bir yaşamda hapsolmuşsak; doğal bir afetle seküler dünyamız gitgide küçüldü sanki.

Depremin boyutu yavaş yavaş ortaya çıktıkça, dediğim gibi yakınlarından iyi haber alanlar çok yalın bir duyguyu hissetti: ‘‘Şanslı’’ saydılar kendilerini.

Bir ara eve girip, balkon kapısını açtım, ev yıkılırsa kedim çıkacak bir yer bulsun diye.

Saçma bir refleksle çiçeklerimi suladım.

Bir şekilde evle vedalaştım sanki.

Artçı sarsıntılar olurken, benjamin çiçeğinin yapraklarının nasıl farklı bir şekilde sallandığını gördüm. Ne rüzgar, ne de çarpma böyle bir görüntü yaratıyor. Bütün yapraklar, aynı anda, aynı frekansla, sessizce sallanıyorlar.

Artık artçı depremin göstergesi oldu benjamin.

Ve tablo netleşiyor

Televizyonlarda deprem görüntülerini izledikçe dehşetin boyutu da netleşmeye başladı. Hepimiz, bir şekilde felaketle temas ettik. Böyle durumlarda ‘‘Post travmatik stres bozukluğu’’ denilen bir durumdan söz etmek isterim. İnsanda şok etkisi yaratabilen bir olay, akut; yani ‘‘hemen’’ psikolojik sonuçlar doğurduğu gibi, olaydan epey sonra da bazı ruhsal sorunların doğmasına neden olabilir. Olay sırasında veya hemen sonrasında herşey normal gibi görünse de bir süre sonra bir psikiyatriste görünmeyi gerekli kılabilecek şikayetler olabilir. Sözgelimi uykusuzluk, panik, iç sıkıntısı, korku, kolay ağlama gibi...

Felaketin içinde yaşamlarını kaybedenler, yakınlarını kaybedenler, yakınlarından haber bekleyenler, hepimiz, ama hepimiz; felaketle sıcak ya da soğuk temas sonunda kendi kendimizle kaldığımızda düşündük. Ne düşündüğümüz, aslında ne hissettiğimizle hiç bu kadar yakın olmamıştır herhalde.

Dün geceden beri zihnimde tekrarlayıp duran bir şarkı var. O şarkının sözlerine, hiç ama hiç bu kadar yakın olmadık: ‘‘Dünyada ölümden başkası yalan’’...

İşte bu yüzden hepimiz için tek kişilik bu gerçeği, benim, şanslı kişiler için‘‘o 45 saniyenin sonucu ya da dersi’’ dediğim bu.

Bunu unutmayalım, olur mu.....

BİZE BİLDİRİN

Kentimizde depremle ilgili bir tablo, mahalle mahalle net bir tablo çizelim. Bize bildirin. Evinizin, sokağınızdaki inşaatın, sokağınızın, mahallenizin durumunu bize tanımlayın. Depremle ilgili olan ya da ilgili olduğunu düşündüğünüz her ayrıntıyı...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!