Güncelleme Tarihi:
Bizler, ezici bir azınlık, İstanbul’un cefasını çeker, sefasını süremeyiz.
“Hele sen dur, şikayet sırası sana gelene kadar!..” derseniz, yerden göğe kadar haklısınız. Çamurlu varoş sokaklarında, sıvası bitmemiş bir bodrum katında, çoluk çocuk tıkışmış, sabah gün ağarmadan titreyerek uyanan, yüzünü çivi gibi suyla yıkayıp, tabanı delik iskarpiniyle yollara düşen, tıkış tıkış iki minibüs bir otobüs - o da şansı yaver gider de binerse - sabah daha gün ışımadan işine giden, gidecek işi olan kısmetlilerdense eğer...
Evet, ağlama sırası bende değildir belki ama...
Bir yandan da, İstanbullu olan benim, mülk benim emrimdedir... (Azdım! Yunus’un bu muhteşem şiirini bilir misiniz, Mülk benim emrimdedir / Yıkan benim, yapan benim / Evvel benim, âhır benim / Canlara can olan benim... Bilmeniz lazım, yazdım size galiba bu şiiri daha önce.)
Bu şehri (aslında memleketi) ayakta tutan vergiyi ben öderim, sadece 4 kişilik küçük ailemin değil, “kaçakçı - talancı” kalabalığının elektriğini, suyunu, yolunu da ben öderim...
Onun için ağlamaya hakkım yoksa, şikayete var!
Ben, bu Şehr-i Stanbul’un cefasını çeker, sefasını süremem!
Mesela, ırzına geçilen (sırtlarını kel gibi traş eden, ormanları yakan ben değilim herhalde) Boğaz’ın asıl sahibiyim ben, ama yanına zor yanaşıyorum bugün, balık-ekmekçilerin kızartma yağı kokusundan, sahili işgal eden lokanta-gemilerden, bangır bangır ‘arabesk’ bağırttıran tur teknelerinden, yahut da Laila’ların, Reina’ların değnekçi teröründen...
Üstüne üstlük, bu kerre...
“İstanbul’a giriş paralı olacak” buyurmuş Şehremini Topbaş, anladığım kadarıyla sadece kent merkezine, özellikle de ‘Tarihi Yarımada’ya girecek araçlardan para alınacak...
Artvinli Kadir Bey İstanbul’a gelmiş, Sivaslıların, Rizelilerin, Kastamonuluların, Yozgatlıların oyuyla Belediye Başkanı seçilmiş, benden, kendi şehrime girmek için haraç alacak...
Emin olabilirsiniz, yine yalnız bana ödettirmenin yolunu bulurlar bunu da!
(Not: Aynı gazetelerde, bir başka haber vardı. “DİE verilerine göre, Türkiye’nin en pahalı kenti İstanbul. 100 liralık bir mal, İstanbul’da 130 liraya, Ankara’da 105, Zonguldak’ta 85, Diyarbakır’da 65 liraya satılıyor...” Demek ki, herkesten bir misli zorluklarla kazandığım 100 liramla ekmek yahut çorap aldığımda, 30 lira da “ekstra kazık” yiyorum ben İstanbul’da. Benim 100 liram aslında 76 lira ediyor, 100 liralık emeğimin değeri aslında 76 lira. Buna, 8 saatlik mesaiye gitmek için günde 10 saatimi verdiğimi de eklerseniz, 100 liralık emeğime 60 lira biçiliyor benim bu şehirde... Maşallah!)