Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 2003 00:00
Havaların güzelleşmesiyle birlikte pusetli anneler sokağa dökülmeye başladı ama hava ve bir tatlı huzur almak amaçlı bu yürüyüşler insanı çileden çıkartır halde. Başta sokaklar güzel görünüyor: Kaldırımlar yapıldı, çukurlar düzeltildi, ağaçlar ekildi... Hadi bebeği gezdireyim biraz... Tabii tabii!Bebeğe hava aldırmak iyi fikir de, sorunsuz bir puset gezintisi, gerçekten bebek sahibi olduğunuz zaman fantezi filme dönüşüyor. Çünkü İstanbul'un hálá pek çok bölgesinde en büyük sorun pusetle gezmek... Nişantaşı'nda bile
yol durumu içler acısı. Çünkü:1. Kaldırımlar yapılı, ama ortalarına dikilen ağaçlar ve onları koruyan toprak alan sayesinde pusetlere geçit yok! Çünkü tekerlekli pusetler 'tak' diye orada takılıyor ve çocuğunuz ilk spor deneyimini yaşıyor: Pusetten fırlayıp tekrar yerine konuyor. Kaldırımlar yağmur yağınca da kayıyor ve sırada bebeğinize ilk patinaj dersleri var!2. Kaldırımların kesintisiz yapılı olduğu da pek görülmüyor. Girintili çıkıntılı bölümler pusetler için mayın tarlası. O bölgeleri geçerken çocuğa uzunca bir 'engelli' deneyimi yaşatıyorsunuz.3. En acısı da gurur duyduğumuz belediyenin biz anaları düşünerek kaldırımlarla sokakları eğimlerle birleştirmesi. Oh be! Düşünmüşler işte: Koca kaldırımlardan puseti indirmeye çalışırken, puseti, çocuğu yere çakacak derecede öne sarkıtmadan ya da usta işi bir manevrayla geriden inmeye, bu arada hem basamağı hem de yoldan geçen arabaları kontrol etmeye gerek duymadan paşa paşa geçebilirsiniz. Fakat o da ne? Yolun sonuna geldiniz ama bir araba, biricik geçiş yolunuzu, park etmek suretiyle kapamış. Artık bu engeli aşmak için sumo güreşçisi olmak gerekir ki bunu da pusetli bir annenin yapabileceğini hayal etmiyorsunuz herhalde.MERDİVENLER AZILI DÜŞMANYakın arkadaşım Elif Camcıgil, 40'ı çıkmış bebeğini gezmeye Nişantaşı'na getirmişti. Parklar var, kafeler var, ihtiyaç listesinin hafifletilebileceği mağazalar var. Hem oğlanlara hem de bize yarar...Ne var ki acemi Elif, kaldırımlarda puseti itemediği gibi, hızla gelen arabalar arasından karşıdan karşıya bile geçemedi. Benim oğlanı onun kucağına verdim ve puseti ben sürdüm. Daha az önce, Bebek'te bir BMW'nin son sürat üzerlerine geldiğini ve ne trafik kuralı ne de puset tanıdığını anlatmıştı.Biraz daha büyüyen ve tay tay yürümeye başlayan çocukların da yolda keşfettiği ilk şey, ‘‘köpek kakaları’’ oluyor ki etraf çeşitli renk ve desende numunelerle dolu! Hadi pusetle onları atlamak belki mümkün ama kazara üzerlerine basan, hatta bile isteye, zevkle basmak isteyen çocukları zaptetmek zor... Ve tabii merdivenler... Bazı pusetler merdivenleri çıkabiliyor. Bazılarının tekerlekleri arasındaki mesafe buna uygun olmuyor. Bu durumda gitmek istediğiniz yerlerde merdiven bulunmadığından emin olun.Kemerleri bağlamayı unutmayınTavsiye edilen aylar süresinde puset kullanın. Çocuğun kilosunu da göz önünde bulundurun.Kemerleri bağlamayı asla unutmayın ve sakın eksik bağlamayın.Tutacak kısmına asla çanta, torba gibi ağırlıklar asmayın ki puset geriye doğru devrilmesin.Garanti belgesini saklayın.Hijyene önem verin. Tekerlekleri bile temizlemeyi ihmal etmeyin.Sürerken bir gariplik hissettiğiniz anda puseti kontrole götürün.Puseti açtığınızda tamamen açıldığından emin olun. Açıp kapatırken çocuğunuzu aracın yanından uzaklaştırın ki bir yeri sıkışmasın.Birden fazla bebek için puset alırken yan yana değil, arka arkaya yerleştirilmiş modelleri tercih edin. Çünkü kaldırım yüksekliği, darlığı geniş pusetleri zorluyor. Ayrı olup da birbirine bağlanan pusetler de mevcut.Pusetler hafif ve kolay katlanır olmalı. Yaz ayları için baston puset denilen pratik modeller kullanışlı oluyor. Güneşlik faydalı bir aksesuvar. Annenin çocuğundan keyif almama durumuSanırım sorun bende. Ne zaman kaydıraktan kaymaktan çekinse ya da oyun parkındaki yeni bir oyuncağa yanaşmadan önce çevresinde 10 dakika ısınma turları atmaya kalkışsa veya tadilat yapan ustaların yanından kaçmaya yeltense; ‘‘Yoksa benim oğlum korkak mı?’’ diye kafayı yiyorum. Ya da iki gün dibimde oturup, babasına bile yanaşmasa; ‘‘Ayyy, ana kuzusu mu olacak bu yoksa?’’ diye etrafa sormaya başlıyorum.Bana gülüyorlar tabii. Buncacık örnekten yola çıkıp çocuğu bir kalıba sokmaya çalışmak, sanırım yanlış bir tutum. Benden daha temkinli davranan bir çocuğu korkaklıkla itham etmem de sanırım benim korkaklığım... Ben yine de önlemimi alayım ve bilgileneyim diyerekten bir pedadogla görüşmeyi uygun buldum.Daha önce de bir pedagogla görüşmüştüm. Sinan iki yaşına basmadan önce... İki yaş döneminin zor olduğunu bildiğimden karşılaşacağım durumlara karşı hazırlıklı olmak istiyordum. İki görüşmem de çok iyi geçti. Oğlanın kendi kendine uyumaması gibi klasik sorunlar dışında beni gerçekten geren bir sorun hissetmediğim için hoş bir sohbet yaşadım. Oğlumu anlattıkça anlattım. O sordu ben anlattım, o sormadı ben yine anlattım.Rahatladım...Neyse ki, bir bilen gözüyle bakınca da ciddi bir kişilik bozukluğu görünmüyor. Buna rağmen arada bir ‘‘bilen’’ insanlarla irtibatta olmanın çocuktan çok anne açısından yararlı olacağına inanıyorum. Sonuçta, çocukluğumdan beri tanıdığım, alanında çok iyi olduğuna inandığım, nefis bir enerjisi olan çocuk doktoruyla, bir saat oğlum hakkında konuştum. Birkaç sonuç çıkardım, bir-iki fikir aldım. Haftaya gayet memnun şekilde başladım.Ne var ki konu dışı sohbetimiz sırasında ilginç bir şey de öğrendim. O da son zamanlarda en çok karşılaşılan sorunlardan biri ‘‘Annenin çocuktan keyif almama durumu’’ imiş. Bunu duyunca gerçekten şaşırdım ve kötü oldum. Tamam, bazı dönemlerden hoşlanmamak mümkün. Mesela ben çocuğun 40'ı çıkana kadar gün saydığımı bilirim. Ya da bir arkadaşımın iki yaş dönemini çok zor geçirdiği için çocuğu üç yaşına bastığında kendisine kutlama yaptığını da bilirim. (Gerçi bu tip dönemler pek yaş sınırı da tanımaz ya neyse!) Ama geniş zamanlı çocuktan keyif alamama durumu gerçekten üzdü beni.Asla yorum ve öneri gibi haddimi aşan iddialara soyunmayacağım. O annelere en yakın zamanda bundan keyif almalarını dilemekten başka yapacak bir şeyim yok. Şu aralar en iyi arkadaşlarımdan biri olan Murat'ın çocukluk anısı aklımda. Annesiyle sokakta gezerken bir vitrin karşısında durup kendini tamamen kasarak ve vitrindeki bir şeyi göstererek; ‘‘İstoorum, istooorumm!’’ diye bağırırmış. Murat'ı vitrinin önünden kıpırdatmak bile mümkün olmazmış.Benimki şimdi okulda. Ona söz verdim, öğleden sonra markete beraber gideceğiz. Marketin güvenlik görevlisi bizi uzaktan gördüğünde gözleri faltaşı gibi açılıyor! Bakalım, şu sıralar; 'İstiyorum' krizinde olan oğlum, bana listemde yer almayan neleri aldırmayı başarabilecek.Ya da ben zaferimi hangi taktikle kazanacağım...Oyunla öğreniyorlarEskinin disiplin ve sertliği ile çocukların gözünü korkutan okulları ne mutlu ki günümüzde tarihe karışıyor. Feyziye Mektepleri Vakfı, Özel Işık Anaokulları'nda minikler İngilizce’yi oyun oynayarak öğreniyorlar. Anaokulundaki yaş grubuna uygun İngilizce Branş Etkinlikleri sayesinde çocuklar, dramatizasyon, hikayelendirme, tekerleme öğretimi, puzzle çalışmaları, şarkı öğretimi, sıralandırma gibi oyun ve dans teknikleri ile İngilizce’yi eğlenerek, birebir katılarak ve yaşayarak öğreniyorlar. Yıl sonunda velilere, beş ve altı yaş grubundan öğrencilerle 'Kids Show' adlı İngilizce gösteri sunuluyor. Nişantaşı Kampusu Tel: (212) 233 12 03 Ayazağa Kampusu Tel: (212) 286 11 30 Erenköy-Güneş Kampusu Tel: (216) 355 22 07.ANNEMİN KÖŞESİKızlar annelerinden çok anneannelerine benziyorYedi senedir ne zaman bu köşeyi yazmak için otursam aklıma hep (daha önce de yazmama rağmen hálá!) ‘‘Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi’’ tekerlemesi gelir.Hayır yani, kim bize, nasıl belletmiş bunu ki bir türlü aklımdan çıkmıyor...Neyse, bu kadar annemden bahsediyorum da bu kadının nasıl böyle biri haline geldiğini merak ediyor musunuz? Evet, annemin bu kadar vasıflı olmasının altında anneannem yatıyor. O da annem gibi gırgır, zeki, eğlenceli, çok okuyan, dünyayı takip eden, ufku geniş ve anlayışlı bir kadın. Annemle aralarındaki tek fark, annemin daha domuz olması; anneannemin ise herkesle her zaman konuşan, girişken bir insan olması. Yani ben ona bu konuda daha çok benziyorum. Sigara, kahve ve oynamasam da kart oyunu seviyor olmam da anneannemden miras. Annem de kendi anneannesine daha çok benziyor: Mesafeli, becerikli, müthiş aşçı -ki büyükannemiz 90 civarına kadar yaşadığı için ben de onunla uzun uzun zaman geçirme şansına sahip oldum.Yani anne-kız arasındaki benzerlikler birer nesil atlayarak gidiyor. Kızlar, annelerinden çok anneannelerine benziyor. Duyurulur...
button