Güncelleme Tarihi:
Yüzüklerin Efendisi" serisinin yapımcılarından Michael Lynne, geçtiğimiz hafta dört gününü İstanbul’da geçirdi. İstanbul’u "İnsanı heyecanlandıran tarihi eserlerle dolu, sofistike ve kozmopolit bir şehir” olarak tanımlayan ünlü yapımcı, İstanbul'a olan hayranlığını başlığa çıkardığımız Napolyon'un meşhur sözüyle dile getirdi.
Türkiye ile ilgili ilk izlenimleriniz neler oldu?
- İstanbul'a maalesef bombaların patlayıp, 17 can aldığı gece geldik. Otele giderken endişe içindeydik, ilk gelişimizdi, ülkenizi fazla tanımıyorduk. Akrabalarımız ve dostlarımız sürekli arayıp, geri dönmemizi İstanbul’un çok tehlikeli bir şehir olduğunu söylüyordu. Şehri gezip gördükçe, endişelerimizin gereksiz olduğunu gördük. Türkiye’nin terörle birlikte anılması çok büyük bir talihsizlik. Terörün sona ermesi imajınızı da değiştirecek.
Türkler hakkındaki düşünceleriniz ne?
- Kesinlikle çok sıcaklar. Türkiye muhakkak geri döneceğim ülkelerden biri, bunun en büyük nedeni de insanların güleryüzle birleştirdikleri misafirperverlikleri. Sokaktaki insanların "Yüzüklerin Efendisi" üçlemesinden ne kadar etkilendiğini görmek de beni çok gururlandırdı. Bu da Tolkien’in kitaplarının ve filmlerin evrenselliğini gösteriyor. ABD’de yaratılan, Yeni Zelanda’da çekilen filmlerimizin yankılarına İstanbul sokaklarında rastlamak büyük bir sürpriz oldu.
- Muhteşem bir şehir. Eşsiz bir tarihe sahip ve çok enerjik. Boğaziçi İstanbul’a cazibesini katıyor. Topkapı Sarayı’nın hayallerin ötesinde bir görkemi var. Yüzyıllar öncesinden gelen mükemmelliği çok etkileyici. ABD yeni bir ülke. Oysa Roma ve Bizans imparatorları ve Osmanlı sultanları İstanbul’dan dünyanın önemli bir bölümünü asırlarca yönetmişler. Medeniyet İstanbul’da gelişmiş. Napolyon “Dünyada tek bir devlet olsa, başkenti İstanbul olurdu” demiş, dediği ne kadar doğru...
Başka gezdiğiniz müze oldu mu?
- Yerebatan Sarayı’nın benzeri dünyada yok. Sultanahmet Camii görsel bir şölen. Ayasofya ise çok etkileyici. 537 yılında, sadece beş yılda bitirilen binanın ortasında tamir maksatlı bir inşaat iskelesi bulunuyor. Yirmi senedir orada olduğunu ve hâlâ kaldırılmadığını öğrendik. Umarım bu görüntü faciasından en kısa zamanda kurtulursunuz. New York’taki Modern Sanatlar Müzesi’nin (MOMA)Yönetim Kurulu’ndayım ve sanatla çok ilgiliyim. Kendi şahsi koleksiyonum var, önemli sanatçıların eserlerini topluyorum. Dolayısıyla, İstanbul Modern benim için çarpıcı bir müze. Çok farklı bir kültürün sanatçılarının başarılı yansımalarıyla dolu her köşe. Fahrelnisa Zeid’in çalışmalarından çok etkilendim.
İSTANBUL SÜRPRİZLERİNİ GİZLEMEKTE BAŞARILI
Başka nerelere gittiniz?
- Mısır Çarşısı, sıra dışı lezzetleri ve baharatların aromaları ile insanı büyülüyor. Kapalı Çarşı ayrı bir dünya, adeta zaman tünelinde bir yolculuk. Bizim kültürümüze göre çok farklı, çok büyük ve bir o kadar etkileyici. Çarşı’da batı basınında “Yüzüklerin Efendisi” olarak geçen Sevan Bıçakçı’nın atölyesine gittik. Dünyanın en iyi mücevhercisi seçilmiş, olağanüstü bir sanatçı. Filmi biz yaptık, unvanı o kapmış! Gittiğimiz bir halıcının altında sergi ve konser salonu olarak kullanılan 1500 yıllık bir sarnıç vardı. Hatta Yale Üniversitesi'nden bir grup ağustosta burada bir konser verecekmiş. Dışarıdan baksanız aklınıza bile gelmez. İstanbul sürprizlerini gizlemekte ne kadar başarılı bir şehir.
Yüzüklerin Efendisi’ni çekmeye nasıl karar verdiniz?
- Kitabın film hakları 30 yıldır Saul Zaentz’deydi. O yapamadı, başka bir yapımcı ise üç kitaptan tek film yapmayı teklif etmiş. Biz üç kitabı da film haline getirdik. Bu film yönetmen Peter Jackson’ın hayatında da bir dönüm noktası oldu. Daha önce yaptığı filmler sıradandı.
Filmleri ne kadar zamanda çektiniz?
- Karar verdikten 15 ay sonra çekimlere başladık. Bir film çekimi normalde üç dört ay sürer, oysa bizim çekimler 18 ay sürdü. Biri montajlanırken diğeri çekiliyordu.
- Üç filmi bir anda çekmek film dünyasında bir ilkti. İki sebebimiz vardı. Çekimler Yeni Zelanda’nın koruma altında olan bölgelerinde yapıldı ve hükümetten sadece bir seferlik izin alabildik. O yüzden çekimlerin belli bir sürede bitirilmesi lazımdı. İkincisi filmlerde rol alan genç oyuncular vardı, onlar büyümeden ve diğer oyuncuların ifadeleri değişmeden, bütünlüğü kaybetmeden çekimleri bitirmek istedik.
Film çekimleri esnasında ilginç olaylar oldu mu?
- Memnun kalmadığımız için başroldeki Aragorn’ü oynayacak oyuncuyu çekimlere başlamadan iki hafta önce değiştirdik ve yerine Viggo Mortensen’i aldık. Bu kararımızın ne kadar doğru olduğunu sonradan gördük ama bu çok beklenmedik bir durumdu.
Yüzüklerin Efendisi 3 milyar dolar kazandırdı
Filmlerle ilgili söyleyebileceğiniz başka neler var?
- "Yüzüklerin Efendisi"ni kendi öz kaynaklarımızla gerçekleştirdik. Prodüksiyonda binin üzerinde kişi görev aldı. 400 milyon dolar harcadık, sadece ABD gişe hasılatı 900 milyon dolar oldu. Dünya genelinde üç milyar doları geçti bu rakam. Filmleri vizyona Aralık 2001, 2002 ve 2003’de Noel’den önceki son cuma günü soktuk. Şimdi Isaac Asimov’un Foundation (Temel) isimli üçlemesini çekmeyi düşünüyoruz. Bunun da Yüzüklerin Efendisi kadar ses getirmesini bekliyoruz.
Yüzüklerin Efendisi’nde gördüklerimizin ne kadarı dijital teknolojinin girmediği, el değmemiş karelerden oluşuyordu?
- Dijital teknoloji inanılmaz boyutlarda. Dolayısıyla filmlerde çok dijital müdahale var. İstediğiniz her şeyi
Türkiye’de film çekmeyi düşünür müsünüz?
- ABD dışında çektiğimiz filmlerin maliyeti çok yüksek. Ancak kamu ya da özel sektör bir teşvik programı çerçevesinde bizi desteklerse burada film çekebiliriz. Kült filme dönüşen "Topkapı" ve James Bond filmlerinden "Rusya’dan Sevgilerle" ile "Dünya Yetmez" ülkenizin tanıtımına büyük katkılarda bulunmuştu. Yeni Zelanda’dan aldığımız teşvik "Yüzükleri Efendisi" için o ülkeyi tercih etmemizdeki önemli nedenlerden biri. Turizmlerine ve tanıtımlarına çok büyük katkımız oldu.