İstanbul Yazıları

Güncelleme Tarihi:

İstanbul Yazıları
Oluşturulma Tarihi: Aralık 30, 1999 00:00

Haberin Devamı

İstanbul Ramazanlarının Özellikleri

İstanbul ramazanlarını taşra geleneklerine göre daha görkemli ve ayrıntılı kılan en önemli faktör elbette ki ‘‘Saray’’ ve ‘‘Hanedan’’dı. Bunların uzantıları sayılması gereken paşa sarayları ve konaklarıyla bu mekanlarda yaşayan rical aileleri de bu faktöre dahildi. Padişah sarayında verilen iftarlar, baklava alayı, Hırka-i Şerif ziyareti, Kadir alayı, Arife bayram alayları, Muayede resmi gibi, padişahın, sadrazamın, şeyhülislamın, devlet erkanının katıldığı dini-resmi çerçeveli ramazan törenleri de İstanbul'a özgüydü.

Bir tür devlet protokolü gereği olan bu görkemli gelenekler bir yana, Dersaadet denilen suriçi İstanbul ile Bilad-ı Selase olarak anılan Eyüp, Galata ve Üsküdar'ın Müslüman halkı için ortak olan ramazan yaşantısının ana hatları hazırlık, ibadet, yeme-içme, eğlence ve folklor olarak özetlense de, bunlar sayılamayacak kadar çok ayrıntıyı kapsamaktaydı. Ru'yet-i Hilal ya da ilk gece davula tokmağın veurulması ile bir bakıma İstanbul'da festival başlardı. Top sesleri, selalar, davulcular, topluca kılınan teravihler, iftarla sahur arasındaki Direklerarası'nda odaklanan, mani ve semai kahveleri, çayhaneler, fasıllar, meddah, karagöz, ortaoyunu, tuluat, kumpanya tiyatroları, kukla ve hokkabaz gösterileri; dindarların gündüzkü yoğun ibadet programlarına dahil türbe ziyaretleri, cami dolaşmaları, mukabeleler, ikindi ile akşam arasındaki ramazan sergileri, iftar davetleri; mahallelerdeki samimiyetin gereği muziplikler, takılmalar ve çocuk oyunları, bekçiler ve davulcular, mahyacılık, kandil uçurtmalar, ramazan sergileri, bayram yerleri... Bu, büyük ve eşsiz festivalin, çocuklardan haminnelere kadar herkese maneviyat, huzur, neşe, coşku, yaşama sevinci kazandıran ayrıntılarıydı. İbadetle şenliğin kaynaştırıldığı; bu yönüyle bir hoşgörü ve uygarlık sergilemesi olan İstanbul ramazanlarına ‘‘on bir ayın sultanı’’ denilmesi de bu açıdan özel bir anlam taşıyor; ramazanın bir tür halk sanatı olduğunu; yaşanan zenginliği ve özellikle de yılın öteki aylarındaki padişah kulluğu gereklerinin bu ayda ikinci planda kalıp herkesin kendince saltanat sürüşünü anlatıyordu.

(İstanbul Dergisi, Sayı 28, Ocak 1999)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!