İstanbul Yazıları

Güncelleme Tarihi:

İstanbul Yazıları
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 17, 1999 00:00

Haberin Devamı

Sabah

Nem ve sıcak bunaltıcı.

Pembeden griye, griden laciverte uzanan gökyüzünde yıldız görünmüyor.

Deniz, durgun bir gölün uykusunda; gördüğü karabasanda kıyıdaki betonları parçalıyor.

Bir kadın, bebeğinin kulağına, az sonra babasının geleceğini fısıldıyor.

Çocukların rüyasında anne ve babasının silueti üst üste. Ama çok azı gülümsüyor.

Sabah yaklaşıyor.

***

Topkapı Sarayı siyaha gömülmüş; Sultanahmet Camisi'nin sadece bir yanı aydınlık; uykuyla uyanıklık arasında.

Klimalardan düşen damlaların tıp tıpları yankılanıyor kaldırımlarda.

Terkedilen bir kadın, erkeği için son kez gözyaşı döküyor.

Bir çocuk, kabusunda annesine telefon ediyor. Karanlıktan gelen ‘‘Aradığınız numaraya ulaşılamıyor’’ anonsu uykusunu bölüyor. ‘‘Babaa, su verir misin’’ diyor.

Sabah yaklaşıyor.

***

Derin uykuya teslim olamıyor İstanbul; pencereler, sokaklar terliyor.

Bulvarlar eğlenceden dönenlerle, hastane arayanların yolunu gözlüyor.

Bir kadın, son sigarasını yakan yeni tanıştığı erkeğin gözlerine bakıyor.

Bodyguardlardan dayak yiyen sokak çocuklarının küfürleri değiyor derin uğultuya.

Sabah yaklaşıyor.

***

Hafif bir meltem geliyor denizden.

Gölgeleri çatılara düşen kuşların cıvıltısı artıyor.

Yarı açık pencereden giren esinti, bir kadının bacaklarını okşuyor.

Çocukların düşleri bitiyor, hiçbiri diğerine benzemiyor.

Sabah yaklaşıyor.

***

Pembelikler açık maviye dönüşüyor.

Gece boyunca yanıp sönen Cankurtaran Feneri dimdik, gülümsüyor.

Perdeler güneşi bekliyor, seccadeler ezan sesini.

Gölgeler, kadınların ve çocukların üzerini son kez örtüyor.

Sabah oluyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!