Güncelleme Tarihi:
Ateşçi
Büyük şehir İstanbulda yaşadığı halde ömürleri liman vapurlarının cehennemi kazan dairelerinde geçen ve bu şehrin tabiat güzelliklerinden ve türlü nimetlerinden nasip alamıyan deniz amelesine verilmiş isimdir.
Bu ağır işe dayanabilmek için genç olmak ve son derece sağlam ve aynı zamanda çalák bir vücud yapısına sahip olmak şarttır. Yaz ve kış, işleri başında yalın ayak ve yarı çıplaktırlar; sırtlarında bir fanilá, ayaklarında ya bir don yahut bir bez pantalon bulunur; çıplak ayaklarına geniş tasmalı takunya geçirirler, bazan başlarına bir kefiye giyerler; ocak başında ekseriya faniláyı da çıkarıp çıplak gövdeyle çalışırlar. Ocak kapaklarını açınca, tutulacak yerlerine ıslak bez sardıkları uzun demir çubuklarla evvelá ocak içini karıştırırlar, sonra gelberilerle yanmış kömür cürufunu ocaktan çekip yere dökerler ve kızgın cürufu su atarak söndürürler.
Vapurun büyüklüğüne göre kaç ocağı varsa bu ameliyeden sonra kapakları tekrar sıra ile açarak ocaklara kararınca kürek kürek kömür atarlar; ateşçi yamağı, ki umumiyetle ateşçiden birkaç yaş küçüktür, kazan dairesinin üst kısmına çıkar; ateşçi aşağıda cüruf gerdellerini doldurur, yamak bir çıkrığa zencirle bağlı olan dolu gerdeli yukarı çeker, demir bir çubuk üstünde hareket eden bir makara - tekerleğe raptederek gerdeli vapurun kenarına kadar sürüp içindeki cürufu denize döker. Bir ocak temizlemede 40-80 gerdel cüruf çıkar; ateşçi yamağı gayet seri hareketle 40-80 defa gerdel çekip ocak dairesinden denize doğru gidip gelir, bu iş bitince, bir çalı süpürgesi ile yola dökülmüş pislik süpürülür. Ateşçilerin, kendilerine hás o yarı çıplak kılıkta gerek ocak başında çalışmaları gerekse bu cüruf dökme işi bazı vapur yolcuları için bir seyir mevzuu olur.
Cüruf dökerken bazıları, dışarıda kar, buz da olsa, ağırlık verdiği için ayaklarından takunyaları da atıp yalın ayak gidip gelirler.
Ocak cürufu denize vapur limandan çıktıktan sonra, umumiyetle Ahırkapı ile Selimiye arasında seyrederken dökülür; Boğaziçi seferlerinde de dönüş seferlerinde de Boğaz ortasında seyrederken atılır.
(...) Şáir Şükûfe Nihal hanımın ‘‘Ayna’’ adındaki romanı bu vapur ateşçilerinin ağır hayatından mülhem olarak yazılmıştır. Bu ateşçilerin çoğu, bir roman kahramanına yakışacak müheykel vücuda sahiptirler, hattá erkek güzelidirler. Fakat o demir gibi vücutlar ve güzel yüzler pek çabuk yıpranırlar; değme genç adam vapur ateşçiliğine tahammül edemez.
(İstanbul Ansiklopedisi. Sayfa: 1270)