Ayten Serin
Oluşturulma Tarihi: Nisan 25, 2009 00:00
Gökyüzü bir garip, birileri esrarengiz şekilde ölüyor, polisler delil arıyor. Kurbanlardan birkaçı ısırılana kadar delil bulamıyorlar. Dirilen ölüler (zombiler) tarafından ısırılmanın bilinen kuralı burada da işliyor. Isırılan kişi de zamanla zombiye dönüşüyor. Sonunda şehirde sadece 7 kişi zombilere karşı ayakta kalabiliyor: İstanbul’a kan davası için gelen bir genç, Karadenizli bir mafya babası, üç üniversite öğrencisi ve evli bir çift. Peki ne mi yapıyorlar şehri zombiler sararken?
Daha çok birbirleriyle mücadele ediyor, gereksiz detaylara takılıyorlar. Hikayenin yazarı ve çizeri Cem Özüduru (22), Mimar Sinan Üniversitesi resim bölümü dördüncü sınıf öğrencisi. Zombistan onun ilk çizgi romanı. Rodeo Yayınları’ndan bu ay çıktı. Kitaba bakınca bizler de bu şehirde zombi gibi yaşıyoruz, ya da zombilere çarpıp duruyoruz, diyorsunuz. Ağır hareket eden, çevresinde ne olup bittiğini geç algılayan ama vahşi yaratıklar...
Zombistan’ın 22 yaşındaki çizeri çocukluğundan beri bir korku tutkunu. Gerçi çocukluğundan bu yana çok zaman geçmemiş diyebilirsiniz ama çizgisindeki ustalık hayranlık uyandırıcı. İnsanın kabuslarından böylesi bir yaratıcılık çıkarması da öyle...
5-6 yaşlarındayken kabuslarında korsanlar, iskelet yüzlü adamlar gören Cem Özüduru, ailesinin tek çocuğu olarak Antalya’da büyümüş. Bir yaşında İstanbul’dan ayrılmasına rağmen İstanbul’daki evlerinin önünde gördüğü trafonun kurukafalı “dikkat tehlike” ambleminden çok korkup kötü etkilendiğini hatırlıyor!
KORKU KARAKTERLERİ ANLATMAK İÇİN BİR YOL
Hayatında korku hep önemli bir rol oynamış. Küçük yaştayken kanlı sahneler çizince orta okul yönetimi onu satanist sanmış, oysa kedileri çok seviyor. Okuduğu Güzel Sanatlar Lisesini birincilikle bitirip üniversiteyi kazanmış.
Hikayelerinin profesyonel olarak yayınlanması ise Rodeo yayınlarının çıkardığı Strip dergisiyle başlıyor. Ardından bu yıl, ilk kitabı Zombistan geliyor: “Bu tarz tamamen kendiliğinden gelişti. Bu tarza ‘fantastik’ ya da ‘korku’ denebilir ama fantastik öğeleri ya da korku öğelerini hikayenin içinde başka bir şey anlatmak için kullanıyorum. Korku öğeleri karakterlerin psikanalizini yapmak için güzel bir anahtar.”
İSTANBUL’DA ZOMBİLER YAŞIYOR ZATEN
İstanbul’u basan zombiler kim aslında? Bu şehirde hayatını ölü gibi yaşayan yüzbinler mi? Özüduru’nun yanıtı ilginç: “İstanbul’da zombiler var aslında. Şehri bildiğimiz anlamda vücutları çürümüş yaratıklar basmasa bile, İstanbul’da böyle şeyler oluyor zaten. Benim hikayede anlatmaya çalıştıklarım, sokaklarda bizi ısırmaya çalışan yaratıklar olmasa da, olabilecek şeyler. İnsanlar hem hissiz ve tepkisiz, ama bir yandan da vahşi bir tutumları var. Bu tarz psikolojik göndermelere bakıldığında zombi, özellikle karakterlerin psikolojik yapısına, şehirlerin ve ülkelerin siyasi yapısına gönderme yapmak için kullanılan bir yaratık. İnsana çok yakın, bir zamanlar insan olmuş bir yaratık. Herkes kendi hayatında öyle bir zaman yaşayabilir ki ‘Bir zamanlar ben insandım, insanlıktan çıktım, bu şehir beni insanlıktan çıkardı’ diyebilir. Bunu kullanmak için zombi dört dörtlük bir figür.”
Zombi olmak aslında yaşadığının farkında bile olmadan yaşama durumu. Cem Özüduru biraz da ölümü hatırlatıyor: “Günün birinde öleceğimizi bildiğimiz halde yaşamaya devam ediyoruz. Zombiler ölümün bize ne kadar yakın olduğunu gösteren bir sembol. Kitapta da gençler yanıbaşlarında ölümü hatırlatan olaylar olmasına rağmen aralarında saçma sapan şeyler konuşuyorlar. Türk’ün aklının yavaş gelmesi durumu var ya, bu hikaye, ağır hareket eden zombilerle bizim aramızdaki çok da fark olmadığını gösteriyor. Bizde de, durumları tam algılayamama hali vardır. Medyadan olabilir, olayların çok yaşanıp sıradanlaşmasından olabilir, ama bu iyi bir şey değil.”
BEN HİKAYELERİ ARA SOKAKLARDA BULUYORUM
Zombistan İstanbul’da geçse de “Güzel İstanbul” manzaraları bu kitapta hiç yok. Sanki olay hayalet bir İstanbul’da geçiyor. İstanbul’da denizi bir kez bile görmeden yaşayan insanları düşününce haksız da değil Özüduru:
“Biz her gün dizilerde gösterilen İstanbul görüntüsüyle yaşamıyoruz ki; en azından ben onu görmüyorum. Yaşadığım mahalle de dolaştığım yollar da çok öyle değil. Romanda şehrin İstanbul olduğunu o manzaraları göstermeden nasıl anlatabilirim diye düşündüm. Karakterler Galata Kulesi’nin tepesinde sıkışıp zombilerle dövüşmesinler; Amerika için Özgürlük Anıtı böyle bir sembol ama benim hikayemde böyle bir damga olmasın dedim. Romanda benim gerçekten yaşadığım, dolaştığım mekanların aynıları var. Okulun kantini, oturulan merdivenler.”
O zaman hikaye neden İstanbul’da geçiyor ki? Özüduru’nun buna yanıtı da ilginç: “Bu hikayenin İstanbul’da olması gerekiyordu. Çünkü İstanbul metropol olduğu için her yerden gelenler bu uyuşmazlıkları yaşıyor. Mekanın İstanbul olduğuna dair tek detay, içinde geçen insanların şehri İstanbul yapması. 7 tepeli İstanbul gibi 7 karakter var. Bunlar İstanbul’daki farklı grupların stereotipleri. Karadenizli mafya babası örneğin. Artık mesleği bırakmaya çalışıyor. Kan davası dolayısıyla birini öldürmek için köyünden gelmiş bir adam. Hiçbir şeyden haberi olmayan 3 üniversiteli. Genç olmalarına rağmen neredeyse zombilerden hiç farkları yok, kafaları ağır çalışıyor. Hikayede ortalık karıştıktan sonra “ne oluyor” diye soruyorlar. Ve ufaktan bir aşk hikayesi olarak da bir karı kocanın hikayesi var. Bunların hepsi İstanbul’da aslında farklı şeyleri ve şehir hayatının insan üzerindeki farklı zorluklarını temsil etmek için kullandığım karakterler.”
KENDİMİ KORKUTMAK HOŞUMA GİDİYORDU
Çok küçükken çizmeye başladım. Aklıma hep uzun hikayeler geliyordu. Çizgi roman olarak Conan ve Tenten ile haşır neşirdim, sonra Lemanlar ve Lemanyaklarla tanıştım. Sonra da yabancı çizgi romanlar ve çizerlerle. Korku ve bilimkurgu hikayeleri okudum. Türkiye’de gerçekleşmiş garip olayları anlatan “Bilinmeyen” isimli bir dergiyi izliyordum. Kendi kendimi böyle korkutmak hoşuma gidiyordu. Filmlerde de ilgim o yöne kaydı. Bir anlamda kendimi test eder gibiydim, bakalım nereye kadar izleyebileceğim gibisinden bakıyordum. Ama dayanıklıymışım, aynı zamanda çok sevdim ve devam ettim.
ZOMBİSTAN’IN DEVAMI GELMEYECEK
Zombistan’ın devamını yazmayı düşünmüyorum. Çünkü aramızda ne kadar savaş, ne kadar kavga olsa da, bu böyle devam edecek. Yaşamla ölüm kardeş olduğu sürece değişmeyecek bu durum, bir son olmayacak. Benim görüşüme göre birinin yokluğu diğerini anlamsız kılıyor. O yüzden hikayenin sonu tam bağlanmıyor. Şu an için bu konuda söyleyeceklerim bitti, ama buna ekleyeceklerim olursa o zaman belki bir devam kitabı olabilir.