Oluşturulma Tarihi: Temmuz 04, 2006 20:27
Honda’nın 2006 yılında satışa sunduğu 4 yeni motosiklet modelini, virajlarıyla ünlü 5.3 kilometrelik İstanbul Park’ta test ettik. Formula 1 ve MotoGP pilotlarını bile heyecanlandıran 14 virajlı pistte, FJS 400, FES 250, CBF 500 ve CBF 1000 ile gaz açtık.Test sürüşü için erken saatlerde yola çıktığımızda, aklımdaki tek şey MotoGP’de Repsol Honda takımı için yarışan Nicky Hayden’in söylediği, "İstanbul pisti zor olmasıyla beraber çok da heyecanlı" cümlesiydi. Tecrübeli yarış pilotlarını bile heyecanlandıran virajlarıyla ünlü pistte gaz açacak olmamız beni bulutların üzerine çıkarıyordu. İstanbul Park’a vardığımızda güler yüzlü 3 hostes tarafından karşılandık ve sürüş formlarımızı doldurduk. Boyun kartlarında ve bilekliklerde yazan numaralara göre FJS 400, FES 250, CBF 500 ve CBF 1000 pit alanında bizi bekliyordu.
METAL AT EFENDİSİNİ ANLADIPiste çıkma zamanı geldiğinde kalbim hızla atıyordu. İlk test edeceğim motor CBF 1000’di. Diğer test sürücülerinin motorları açıklanıncaya kadar motorumun selesine oturmuş, debriyajı birkaç kez sıkmış, aynaları ayarlamıştım bile. Herkesin hazır olmasının ardından, yaklaşık 10 motosiklet öncü ve artçı Honda elemanları eşliğinde çıkış yaptık. Daha önce sadece katologlarda gördüğüm CBF 1000 sanki hep benimmişçesine hareket ediyordu. Üst devirlerde 98 beygir güç üreten metal at, komutlar tam ve kararlı verildikçe, efendinin kim olduğunu anladı. Çıkış düzlüğünde 7 bin devire çıkarak vitesi 4’e kadar yükseltme şansım oldu. Sonrası hemen sola L viraj, 100 metre ileride bir S viraj daha. Pistin neden heyecan verici olduğunu daha iyi anladım. Eğimli yolda hızınızı arttırdığınızda virajları son 50 metrede görebiliyorsunuz. Hızınızı düşürüp, viraja doğru yerden girip, çıkışta yeniden gazlamak zorundasınız. Pistten çıkmamak için bunlar çok seri biçimde gerçekleştirilmeli. İstanbul Park, sürücü hatalarını affetmiyor. Honda’nın her keskin virajın çıkışına bir ambulans yerleştirmiş olmasının nedeni de bu sanırım. İstanbul Park’ın 5.3 kilometrelik pistinde 2 turu çok kısa sürede tamamlayıp pit alanına geri döndük. CBF 1000 ABS donanımıyla, gücüyle, iri ve zorlu görüntüsüne karşın itaatkarlığıyla gönlümü çeldi. CBF 1000’in ardından soluğu kardeşi CBF 500’ün üzerinde aldım. Arka arkaya duran iki CBF 500’den arkadakine binmiş, ayaklarımla ileri geri itiyordum. Önümdeki ikiz motora da kıyafetleri tam, kendinden emin adımlarla bir kadın motorcu bindi. İçimden "Bu motosiklet yürümez tüm tur rezil olur" diye geçirdim. Hedefim ilk düzlükte gazlayıp önümdeki motoru geçmekti. Verilen işaretle çıkış yaptık. Öndeki CBF 500’ün hemen arkasında bir FJS 400 kalktı. Şimdi hedefim 2 olmuştu...Ancak baltayı taşa vurduğumu ilk virajın sonunda anladım. Ufak tefek görüp, motosikleti yürütemez dediğim kadın sürücü, gözümde öylesine büyüdü ki, dev oldu desem yeridir. Sürüş tekniğini incelerken virajları düzgün alamadım. Kadın sürücü önümde gaz açarken, ben yakalamak için var gücümle çabalıyordum. Düzlüklerde limite dayanarak yakalamaya çalışsam da çok kapalı virajlarda sadece 200 metre kadar yaklaşabildim. Turları tamamlayıp pit alanına girdiğimizde ünlü pilot Name Ekin ile boy ölçüşmeye kalkıştığımı fark ettim. Name Ekin’i yakalayayım derken CBF 500’ü inceleyememiştim. Açıkçası, iki tur benim için hüsran olmuştu. Yine de CBF 500’ü kendi kullanım özelliklerime çok uygun buldum. Hızlanma ve fren değerleri ağabeyi CBF 1000’den sonra zayıf gibi görünse de, kendi segmentindeki motorlar arasında iyi bir yeri hak ediyor.
BERJER KOLTUK GİBİ AMA KORKUYORUMBenim için en zor test son motosikletim FJS 400’dü. Biraz tedirgin adımlarla yaklaştım. Elimi gidonunda, aynasında gezdirdim. Selesi bir berjer gibi olsa da scooter korkumu yenemiyordum. Bir süre sonra marşa bastım ama çalıştıramadım. İkinci denemem sırasında, "Sanırım scooterlar da beni sevmiyor" diye düşünürken, Honda teknik servisinden bir arkadaş ayaklığı kapatmamı işaret etti. Bir endurocu olarak bu tarza ne kadar yabancı olduğumu bir kez daha anlamış oldum böylece. Verilen işaretin ardından hareket ettik. Düz yolda tedirgin ısınma hareketleriyle birbirimizi tanımaya çalıştık. İlk viraja kadar her şey normal seyrindeydi. Viraja girdiğimde motosikletin dönmediğini fark ettim. Daha doğrusu o dönmek istiyordu belki ama ben dönemiyordum. İşte scooter kabusum yine ortaya çıkmıştı. Motosiklet her virajda sağ ya da sol alt kısımdan yola sürtecekmiş hissi uyanıyordu ve gerektiği kadar yatamıyordum. İlk virajın ardından düzlüklerdeki hızım ortalama 80 kilometreye, virajlarda ise ortalama 30 kilometreye düştü. Testi güç bela tamamlayıp pit alanına zor attım kendimi. Scooterların kullanımı konforlu motorlar olduğunu biliyordum. Eğer korkumu yenebilseydim, FJS 400 hızlanma, frenleme, konfor özellikleriyle sahip olmak isteyeceğim bir model olurdu. Testin tamamlanmasının ardından, çektiğimiz fotoğraflara bakarken, aklımın pistte kaldığını fark ettim.