İstanbul Ninjaları uçuyor, zıplıyor, atlıyor

Güncelleme Tarihi:

İstanbul Ninjaları uçuyor, zıplıyor, atlıyor
Oluşturulma Tarihi: Eylül 13, 2008 00:00

Bir gün kırmızı ışıkta durduğunuzda arabanızın üstünden birisi rüzgar gibi uçarsa şaşırmayın. Ömer Günyaz ve Cenk Çabukkesen, sokakta herkes gibi yürümüyor.

Gidecekleri yere daha hızlı ulaşmak için engellerden atlıyor, zıplayarak geçiyor, arabaların üzerinden uçuyorlar. Hiçbir korkuları yok. Kullandıkları tekniğin onları düşmekten koruduğuna inanıyorlar. Yaptıkları "parkour" adlı bu sporun bir çeşit meditasyon olduğunu söylüyorlar, engelleri aşarken kafalarındaki engeller de kalkıyormuş. İnternette onlara Şehir Ninjaları deniyor.

İzleyenler hatırlar, 2002 yapımı Luc Besson’un Yamakasi filmi Paris’te yaşayan, hiçbir hileye başvurmadan, yerçekimini hiçe sayarak çatılardan, balkonlardan, duvarlardan atlayıp sıçrayan yedi gencin hikayesini anlatıyordu. Türkiye’de de bu işi yapan gençler var: Ömer Günyaz (26) ve Cenk Çabukkesen (30) bunlardan ikisi. Biri Spor Akademisi öğrencisi, diğeri masterını tamamlıyor.

Daha çocukken paten kullanırlarken tanıştılar. Pateni çıkardıklarında da hareketten vazgeçemiyor, akrobasi numaraları deniyorlardı. Futbol ya da basketbol oynamak yerine yükseklerden aşağı atlamak ve bir yerden bir yere engellerin üzerinden zıplayarak gitmek daha heyecan vericiydi. Yamakasi ve benzeri filmleri gördükçe, yaptıklarının bir ismi olduğunu anladılar: Parkour, yani yer değiştirme sanatı.

Parkour’da amaç, a noktasından b noktasına giderken karşınıza çıkabilecek engelleri vücudunuzu en iyi şekilde ve kontrollü kullanarak aşmak. Buna taklalar ve akrobasi de karışıp iş şova dönüştüğünde bu sefer Free-Running adı veriliyor. Ömer Güzyaz, parkour’un yaratıcılarından David Belle’in bir sözüyle aradaki farkı anlatıyor: "Parkour yaparak yangından bir kadını kurtarırsınız. Free running yaparak kız tavlarsınız."

BREAK DANS GİBİ BU DA BENİMSENECEK

İkili işini çok ciddiye alıyor. Haftada dört gün en az iki saat çalışıyor, her sokağa çıktıklarında refleks olarak mutlaka 1-2 hareket deniyorlar. İnternette onlardan "Şehir Ninjaları" diye söz ediliyor. Tabii sokakta onları hayranlıkla izleyen kadar yadırgayan da var. Cenk Çabukkesen "Bir çocuk düşünün arabanızın üstünden atlayarak geçiyor... Tabii eleştirenler oluyor. Ama biz araçlara zarar vermiyoruz, bunun için de araba gibi objelerin üzerinde uzun zaman çalışıyoruz."

Onlar parkour ve free running’in, break dans gibi sokakta doğan, ilk başlarda yadırganan ama zamanla alışılan bir aktivite olduğuna inanıyorlar.

Avrupa kentlerinde bu spor için malzemelerin bulunduğu özel pistler ve parkurlar var. İstanbul’da olmadığı için Cenk ve Ömer’in antrenman mekanları, şehrin içindeki her obje ve her yer. Antrenmana hafif tempolu bir koşuyla ısınarak başlıyorlar. Zaten işin özünü bu koşu oluşturuyor. Sonra türlerine, zorluklarına ve mesafelerine göre engeller geliyor. Tırmanış, geçiş, atlama, yuvarlanma ve iniş teknikleri kişiye göre değişiyor. Düşerlerse bunu nasıl yumuşatabileceklerini de çalışıyorlar. Vücudun kaldırabileceğinden fazla bir yük ya da kapasitelerinin elveremeyeceği bir hareket yapmamaya özen gösteriyorlar.

ŞEHRİN BİZDEN ALDIĞINI GERİ VERİYOR

Parkour yapmak için bir yaş sınırı yok ama ideali ergenlik yaşlarında çalışmaya başlamak. Ekstrem sporlarda olduğu gibi ekstra aletler de gerekmiyor. "Bir insan köpekten kaçabiliyorsa parkour da yapabilir" diyorlar. İşin özünde cesur olmak yatıyor. Cenk Çabukkesen bazılarının tehlikeli sporlardan uzak durmayı tercih ettiğini, bazılarının da adrenalin bağımlısı olduklarını söylüyor: "Bazen içimizdeki adrenalin bize öyle cesaret veriyor ki, tehlike anında bir yerden bir yere atlayan vahşi bir hayvan gibi oluyoruz. Geri dönüp baktığımızda yaptığımıza biz de şaşırıyoruz". Kendisi çok da iddialı: "Bizi kovalayan, kolay kolay yakalayamaz."

Yaptıkları iş ilk başta sizi korkutuyor. Mesela Cenk Çabukkesen, ikinci kattan rahatlıkla atlayabiliyor. Ömer Günyaz arabaların üzerinden geçiyor. Üstelik, bizim için tehlike ne kadarsa sizin için de o kadar, diye iddia ediyorlar: "Bu işe yeni başlayan biri bir metreden atlarken biz altı metreden atlıyoruz. Kapasitelerimize göre tehlike oranlarımız aynı. Bu işi yaparken şimdiye kadar hiç sakatlanmadık. Yolda yürürken veya motor kullanırken başımıza gelen kazalar daha fazla. Sonuçta ortada bir deli cesareti yok."

Peki onları bu işe bağlayan sadece adrenalin mi? Gençlere özgü aykırılık ve karşı çıkış refleksi de var: "Herkes küçükken hoplar zıplar, duvardan duvara atlar. Ama yaş ilerledikçe bunların yanlış olduğunu düşünüp uzaklaşır. Çocukluk olduğunu düşünür. Ama dünyaca ünlü birkaç isim sayesinde artık bunun bir hareket sanatı olduğu anlaşıldı. Bu sanat, insanlık için bir dönüşüm, şehrin bizden aldığı hareket etme duygusunu geri kazanmak."

Eğer herkes parkour yapsaydı yangınlardan, doğal afetlerden kaçmak daha kolay olurdu. Bu iş tehlikeli gibi gözükse de aslında tehlike anında olay yerinden kaçmanızı veya birisini kurtarmanızı sağlayabilir.

ONLARI CEM YILMAZ’IN AROG FİLMİNDE SEYREDECEĞİZ

Ömer ve Cenk, yaptıkları sporu işe de dönüştürdü. Sekiz kişiden oluşan bir grupları var. Açılışlara ve festivallere katılıp kendi düzenledikleri parkour alanlarında gösteri yapıyorlar. Sahnede en az dört kişi oluyorlar. İki sinema filminde de dublör olarak oynadılar. Biri Mısır yapımı Juba, diğeri Cem Yılmaz’ın beklenen filmi AROG. Aynı zamanda bu işe ilgi duyanlara teknikleri öğretiyorlar. Kendilerine freerunningturkey.com adresinden ulaşanlara ücretsiz eğitim veriyorlar.

SERDAR ORTAÇ, AJDA PEKKAN KONSERLERİNDE ŞOV YAPTILAR

Günyaz ve Cenk Çabukkesen şovlarında kanguru bacaklar da kullanıyor. Bunlar sirklerde palyaçoların kullandığı sırıkların zıplayanları. Arkalarındaki karbon fiber yapı sayesinde insanı iki veya üç metre ileri atıyor. Bu sayede sokakta taklalar atılabiliyor. İkili yurtdışından getirdikleri bu bacakları renkli kostümlerle süsleyerek pek çok konserde şov yapıyor. Bu yaz Ajda Pekkan, Serdar Ortaç ve Elektronika konserlerine bu bacaklarla çıktılar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!