İstanbul’da yaşam Fransa’dakinden daha iyi

Güncelleme Tarihi:

İstanbul’da yaşam  Fransa’dakinden daha iyi
Oluşturulma Tarihi: Haziran 05, 2005 00:19

Türkiye Basketbol Ligi’nde Beşiktaş 10 yıldır yapılmayanı yaptı ve müessese takımlarının arasından sıyrılıp finale yükseldi. Bu noktaya gelirken Beşiktaş’ın en önemli kozu ABD’li oyun kurucusu Khalid El Amin (26), takımının en önemli kozuydu.

Hele yarı finalde Ülker karşısındaki ikinci maçta attığı son saniye üçlüğüyle maçı kazandırınca Beşiktaş taraftarlarının gönlündeki yerini daha da sağlamlaştırdı. Taraftarın ilgisinden son derece memnun gözüken skorer oyuncu kısa süren NBA kariyerinden ve Fransa ve İsrail’deki mutsuz günlerinden sonra aradığı huzuru İstanbul’da bulmuş gözüküyor. El Amin ailesini ve Minneapolis günlerini büyük bir açıklıkla anlatırken 18 yaşında evlendiği eşi ve dört çocuğu hakkında hiç konuşmak istemedi. İşte bu sezon playoff’ların flaş ismi Khalid El Amin’in bilinmeyen yönleri.

Minneapolis’te doğdunuz. Kalabalık bir aile miydiniz?

- Beş çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm. İki abim ve iki ablam var. Babamın bir balık ve deniz ürünleri lokantası var. Kardeşlerim orada çalışıyor, hepsi de hayatından memnun. Daha önce babamın bir seyyar büfesi vardı. 15 yıl boyunca kamyonuyla yazın Minnesota eyaletinde fuarlara ve karnavallara giderdi. Bu yüzden eyalet içinde de çok tanınıyordu. 2000’de kamyonu bırakıp lokanta açmaya karar verdi. Şimdi orada birçok balık çeşidinden oluşan bir menüsü var.

İslam dinini siz mi seçtiniz?

-Hayır, babam ve annem 1960’lı yıllarda Nation of Islam’a girmiş. Zaten Chicago’dan Minneapolis Camii’nin inşasına katılmak için 1970’lerde ayrılmış. Aslında ailem Chicagolu ve ben de ailenin Minneapolis’te doğan tek ferdiyim. Büyük abim Makram da halen Minnepolis şehrinin imamı, yani şehrin Müslüman cemaatinin başı. Ben de ibadetimi yaparım.

11 Eylül saldırısından sonra Müslüman olduğunuz için herhangi bir sorunla karşılaştınız mı?

- Şahsen karşılaştığım bir sorun olmadı.

YEDİ YAŞINDAYKEN İLK KEZ TAKIMA GİRDİM

Basketbol topunu ilk kez ne zaman elinize aldığınızı hatırlıyor musunu?

- Fazlasıyla erken, dört yaşındaydım. Abilerim Makram ve Ishmael basketbol oynuyordu. Tabii ben de devamlı onların çevresinde bulunmak istiyordum. Babam evimizin önüne bir basket potası dikti. Ben de tüm vaktimi basket topuyla geçirdim. Biraz daha büyüyünce sabah dokuzda parka gider akşama kadar oynamaya devam ederdim.

n Yoksa anneniz peşinizden mi koşturuyordu ‘nerede benim küçük Khalid’im’ diye?

- Hayır, annem nerede oynadığımı biliyordu. İlkokul ikinci sınıftayken yani yedi yaşındayken ilk kez takıma girdim. Benden iki yaş büyük abim Ishamel’in takımında oynayabiliyordum. Abilerim liseden sonra basketbolu bıraktı. Okul zamanı Amerikan futbolu ve beyzbol da oynadım. Ama sonuçta basketbolu tercih etmiş olmaktan mutluyum.

n Liseye geldiğinizde başarılı bir oyuncu olacağınız belli miydi?

- Minneapolis North Lisesi takımıyla üç yıl üst üste eyalet şampiyonu olduk. Mezun olduktan sonra forma numaramı emekliye ayırdılar. 1997’de Connecticut Üniversitesi’ne girdim. İki yıl sonra ABD şampiyonu olduk. 2000’de NBA seçmesine katıldım. Beni Chicago Bulls seçti.

n Neden NBA’ye gitmek için üniversiteyi bir yıl erken bıraktınız?

- Benim için değişiklik vakti gelmişti. Ayrıca paraya da ihtiyacım vardı. Ama planlarım arasında geri dönüp diplomamı almak var. Ne zaman bilmiyorum ama mutlaka diplomamı alacağım. Üç yıl TV yapımcılığı eğitimi gördüm. Kim bilir belki İstanbul’da bir televizyonda iş bulurum.

n Connecticut Üniversitesi’ndeki antrenörünüz Jim Calhoun sizin için ‘yarışmacı yürek’e sahip dermiş. Bu sözle neyi kastetmişti?

- Benim kazanan bir oyuncu olduğumu anlatmak istiyordu. Çünkü maçı hiç bırakmayan her zaman kazanmak için oynayan bir oyuncuyum. Jim Calhoun’la her yaz görüşüyoruz. Her temmuzda Connecticut’ta bir golf turnuvası düzenliyor. Orada üniversite takımında oynayan oyuncular buluşup hasret gideriyoruz. Ama bazı oyuncularla sezon içinde de konuşuyorum. Örneğin şimdi Detroit Pistons’ta forma giyen Richard Hamilton’la haberleşiyoruz. Birkaç takım arkadaşım da Çin’de oynuyor.

n O yıllarda sizinle ilgili en büyük eleştiri fazla kilolu olmanızdı değil mi?

- Üniversite yıllarında kiloluydum. O zamanlar daha çocuktum. Basketbolu işim gibi görmüyordum henüz. Oynamayı seviyordum ama yeteri kadar ciddiye almıyordum. Ama NBA’ye geçtiğimde bu sorunu hallettim.

n Herhalde 1999’da Connecticut’la elde ettiğiniz ABD Üniversiteler Ligi NCAA şampiyonluğu kariyerinizin en önemi başarısı?

- Doğru, şu ana kadar öyleydi. Ama eğer Efes Pilsen’i geçip Türkiye Şampiyonu olursak bu kariyerimin en büyük başarısı olacak.

İSTANBUL’DA YAPACAK ŞEY ÇOK, EVİMDE GİBİYİM

NBA’deki ilk yılınızda Chicago’da fena ortalamalar tutturmadınız. Niye bir sezon sonunda sizi bıraktılar?

- Öncelikle kadroda dört tane oyun kurucu vardı. Birilerinin gitmesi lazımdı. Çaylak oyuncu olmama karşın diğerleri kadar para alıyordum. Bu kararı kabul ettim. Ertesi yıl Dallas Mavericks’e gittim. Dallas’tan sonra sezon ortasında Fransa’nın Strasbourg takımına gittim. Ama Fransa Ligi’ni pek sevmedim. Belki de ABD dışında geçirdiğim ilk yıl olduğu için böyle oldu. Yaşam şartları daha önce alıştığım gibi değildi. Eşim ve çocuklarım Minneapolis’te kaldığı için yapayalnızdım.

n Avrupa basketboluna hemen alışabildiniz mi?

- Bir kere Avrupa’daki basketbolu öğrenmem gerekti. Avrupa’da takım oyunu önce gelir. Ama ABD’de birebirdir. Daha atletik bir oyun stili vardır. Daha sonra kısa bir süre Miami Heat kadrosundaydım. Sonra İsrail’in Ramat Gan takımına transfer oldum. Yaşam şartları Fransa’ya göre daha iyiydi. Ligin kalitesi Türkiye kadar iyi değildi ama yine de memnun ayrıldım oradan.

STEVEN ROGERS TÜRKİYE GÜZEL DEDİ, GELDİM

2003 yazında ise boştaydınız. Beşiktaş’a gelmeye nasıl karar verdiniz?

- Strasbourg’daki takım arkadaşım Steven Rogers bana Türkiye’den çok bahsetmişti. Kendisi daha önce TOFAŞ’ta oynamıştı. Türkiye’nin hoş bir yer olduğunu anlattı. Daha sonra imzayı atıp geldim.

n Beklediğiniz gibi bir ülke bulabildiniz mi?

- Farklı bir ülkeye geldiğimi biliyordum. İstanbul hakkında tüm bildiklerim internette bulduklarımdan ibaretti. Müslüman bir ülke olduğunu biliyordum. ABD’den gelirken burada ne kadar rahat edeceğimi bilmiyordum. Ama doğrusu çok rahat ettim. İstanbul’da yapacak çok şey var. Birçok alışveriş merkezi var. Örneğin en çok Akmerkez, Metrocity ve Mayadrom’a gidiyoruz. Burada neredeyse evimde gibiyim! Kendimi özgür ve güvende hissediyorum. Yaşam şartları Fransa’dakinden daha iyi. Boğaz’a deniz kenarına gitmeyi seviyorum. Nişantaşı hoşuma gidiyor. Bir de Set Kebap’a bayılıyorum. G-Mall’daki sinemalara gidiyoruz.

n Geçen sezon ilk geldiğinizde Beşiktaş’ta nasıl bir hava vardı?

- Geçen sezon ilk geldiğimde antrenör İhsan (Bayülken) çok iyi karşıladı beni. Kendimi iyi hissetmem için elinden geleni yaptı. Onun için oynamaktan çok zevk aldım. Eski bir oyuncu olduğu için basketbolu iyi biliyordu. Beni de iyi anladı. Bu sezonun başında önce takım gibi oynamamız gerektiğini söyledi. ‘Büyük bir hedefimiz var. Sizden çok şey bekliyorum.’ dedi. Ligde iyi bir sezon geçirdik. FIBA Avrupa Kupası’nda iyi sonuçlar aldık. Ben de her zaman daha iyisini yapmaya çalışıyorum. Bazen banttan daha önce oynadığımız maçları izliyorum. Ayrıca şut çalışması yapıyorum.

n Beşiktaş taraftarlarının size özel bir ilgisi var. Akatlar Spor Salonu’na da bir posterini astılar. Desteklerinden memnun musunuz?

- Birbirimizi seviyoruz. Onların bizi desteklemeleri hoşuma gidiyor. Onlar da benim oyun tarzımdan memnun. Avrupa’daki seyirciler böyle desteklemiyor. Birkaç futbol maçına da gittim. Orada da desteklerini gördüm. Seyircilerle aram iyi. Bazen alışveriş merkezlerinde dolaşırken imza isteyenler çıkıyor.

n Kariyerinizin tam ortasındasınız. Bundan sonraki dönemde beklentiniz nedir?

- Tabii NBA var kafamda. Ama Avrupa’dan da memnunum. Herhangi bir Avrupa takımında oynamak da bana uyar. Beşiktaş’la görüşeceğiz. Burada kalmak istiyorum. Türkiye Ligi’nde iyi bir rekabet var. Bu sezon daha da iyiydi. Çünkü herkes herkesi yendi. Türk oyunculara gelince hepsi birer savaşçı. Bu onların en iyi özelliği. Yazın Minneapolis’e dönmeden önce de haziranda küçük oyuncular için bir basketbol kliniği yapacağım.

TÜRKİYE’DE KURTARICI OLDU

Khalid El Amin 1.78 boyunda, 90 kilo. 1997-2000 arasında Connecticut Üniversitesi’nde oynadı. Bir Amerikan üniversiteler ligi şampiyonluğu yaşadı. 2000-01’de NBA’de Chicago Bulls forması giydi. 6,3 sayı, 2,9 asist ortalamarıyla oynadı. El Amin bu sezon şampiyonluk hedefleyen Beşiktaş’ın en önemli kozuydu. Takımının normal sezondaki 26 maçında da forma giyen El Amin 20,9 sayı, 5,1 ortalamalarıyla oynadı ve 48,1 puanla ligin en değerli oyuncusu unvanını aldı. Playoff’lardaki sekiz maçta da 22,9 sayı, 6 asist, 3,3 top çalma ve 2,3 ribaunt ortalamasıyla oynadı.

ÜLKER MAÇINDA SADECE ÜÇ SAYIYI DÜŞÜNDÜM

Basketbolseverler hálá önceki hafta Ülker’e attığınız üç sayılık basketi konuşuyor. Son saniyede iki sayılık bir basket yerine üç sayılık atma cesaretini nasıl gösterdiniz?

- Önemli bir şut ve büyük bir galibiyet oldu. İstemeden bir faul yaptım dört saniye kala. İki faul atışı da basketle sonuçlanınca iki sayı geriye düştük. Daha zamanım vardı. Son topta iki sayılık atışı düşünmedim bile. Ama alışık olduğum bir durum. Kariyerim boyunca birçok benzer maçta son topu birçok kez kullandım. Herhangi bir heyecan duymuyorum.

FİNALİN ÜÇÜNCÜ MAÇI BUGÜN 15.00’TE

Final serisine Efes Pilsen ligdeki iki maçı da kazandığı için 1-0 önde başladı. Efes ilk maçı 73-68 kazanıp 2-0 öne geçti. Beşiktaş El Amin’in 27 sayısıyla ikinci maçı 78-73 alıp durumu 2-1’e getirdi. Finallerde dörde ulaşan takım şampiyon olacak. Serinin üçüncü maçı bugün 15.00’te, diğer maçlar 7, 10 ve 12 Haziran’da oynanacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!