İstanbul’da ev aramak

Güncelleme Tarihi:

İstanbul’da ev aramak
Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 2010 00:00

Bu şehirde 2 milyon 750 bin konut var. Ve bir tanesi bile bana düşmüyor

Yok, yok, yok....
Mahalle arşınlamaktan, yokuş inip çıkmaktan, sahibinden.com ve hurriyetemlak.com’da ilan taramaktan bir hal oldum.
Verilen ilanlara bakarsanız, memlekette kötü daire diye bir şey yok. Hepsi bakımlı, hepsi ferah, güneş alan, kullanışlı, nezih bir sokakta ve güzide bir apartmanda...
Emlakçıların fotoğrafçılık yeteneğine hayret edersiniz. Evi geniş göstermek için balıkgözü objektif denemeleri, üst çaprazdan çekmeler, ışık oyunları...
İlk başta kek gibi hepsine gidiyordum.
Ama artık o kadar uzmanlaştım ki baktığım fotoğraftan rutubet bile ölçebiliyorum.

ÇORBA HÖPÜRTÜSÜ

Bir kere bu ülkede ‘stüdyo daire’; mutfak, salon, koridor, antre hatta banyo aynı odada demek!
Peki kaç çeşit yazıldığını biliyor musunuz?
Stüdyo, sütüdyo, studye, sütüdye, sitityo, sütüdor!..
Haybeye okumuşum çeyrek yüzyıl... Mesela giriyorum bir komisyoncu ‘tükkanına’, haşmetmaap o sırada çorbasını içiyor...
- Eee, merhaba...
Tık yok, kıllı kalın amcada.
Selamün aleyküm’le tam göz teması sağlıyorum ama o sırada aramıza çorba kasesi giriyor. Çünkü çorbanın kalanını kaseyle kafaya dikmeye karar veriyor.
Size çıkardığı çorba höpürtüsünden bahsetmeyecektim ama konuyla ilgisi var...
Dedim bari amcaya bir serzenişte bulunayım:
“Efendi efendi, biraz alaka göster. İki göz bir yer bulacaksın. Maaşımın yarısı komisyon ücreti olarak olarak alacaksın!”
Heyhat, ne fayda!
Çorba kasesi göz temasımı kestiği gibi çorba höpürtüsü de sesimi bastırıyor.
Hele Cihangir’dekiler en acımasızları.
Kömürlük deliğine “Bak bu da pencere” diyenle bile karşılaştım.

METROYA YAKIN

Ve fakat bunca aşağılanmadan sonra bendenizde bir coşku, bir özgüven!
“Sizin ağız kokunuzu çekeceğime” diyorum (tabii kendi kendime) biraz daha sıkarım dolgularımı, köprülerimi, kendi yuvamın sahibi olurum!
Öyle ya AB’ye gireceğiz, memlekete modernlik geldi, metro da var mortgıç da...
Sonuç mu?
Yine hüsran.
Maaşımla ödeyebileceğim evlere bakıyorum, metroya yakın dedikleri, yüzey olarak değil...
Derinlik olarak yakın!
Siz hiç ‘Kot 3’ diye bir şey duydunuz mu?
Duyarsanız bilin ki evinize girmek için üç kat merdiven ineceksiniz!
Yani ha deseniz, metro benim mortgıçlı pencerenin önünden geçecek.
Bana reva görülen koşullar İmralı’da olsa var ya, vallahi kıyamet kopar!
Aman sağınızda solunuzda, bildiğiniz kulağınıza çalınan temiz-pak bir yer olursa, bir mail atın...
Büyük sevaba gireceksiniz.

Her akşam en az 20 kişiye viski ısmarlamak zorunda

Kimsin?
/images/100/0x0/55ea2012f018fbb8f86cc5be

- Ben Ali Tufan Koç. 24 yaşındayım. State University of New York ve İTÜ’de işletme okudum. Okurum, yazarım, çizerim, üretirim, gezerim, tozarım. Aynı zamanda Jameson viskisinin brand ambassador’uyum.

Yani?..
- Markanın sokaktaki yüzüyüm, işim Jameson dünyasını tanıtmak. Bar bar gezip gecede en az 20 kişiye viski ısmarlamak zorundayım.

Seni görürsek yapışalım yani...
- Her zaman beklerim. Hem sohbet de ederiz. “Bourbon nedir? Stoch ile Irish viski arasında ne fark var?” gibi bilgiler de cabası.

Haftada kaç yer geziyorsun?
- Gecede dört yerden, haftada 20 bar. Aralık’ta İzmir, Ankara dolaşacağım. Bahardan sonra Ege’ye, Akdeniz’e iniyorum.

Bu işi nasıl buldun?
- Sokakta sosyalleşirken keşfedildim diyebilirim...

İyi kazanılıyor mu bu meslekten, sana iyi bakıyorlar mı bari?
- Gözleri gibi! Dünyanın farklı ülkelerinden 16 genç, viskinin anavatanı Dublin’de bir araya geldik, bir aylık eğitime tabi tutulduk. Türkiye’den bir tek ben vardım. Eğitim sonrası, kimimiz Norveç kimimiz Arjantin’e, memleketlerimize dağıldık. Viski tadımı, içki piyasası, pazarlama derken bir aylık eğitim, iki yıllık master’a bedeldi.

Her yere elini kolunu sallayarak girebiliyor musun?
- Millet gündüz ofiste çalışırken, ben akşam barda çalışıyorum. Bir nevi ikinci ofis durumu. Ofisine giremeyen duyulmuş şey mi?

Bütün markaların elçileri var mı? Hepsi böyle yakışıklı falan mı olmak zorunda?
- Türkiye’de birkaç markayı biliyorum ama yurtdışında bütün büyük markaların elçileri var. Ama hoş tip, bu işte sökmüyor. Önemli olan tatlı dil ve gülümseme...

Sana göz koyan kızlar ne yapmalı?
- Mesai saatlerinde uzaktan platonik takılmalı. Ama boş anımı yakaladığında hiç vakit kaybetmemeli. (Gülüyor)


IPOD ÇORBAYA DÖNMÜŞ

İstanbul’da hangi mekanları seversin?
- Kendi halinde, ufak ama eğlenceli mahalle barlarını evim bellerim. Nişantaşı’nda Kantin, Mahalle, Touchdown. Etiler’de All Sports, Tünel tarafında Building, Mavra. Gece çıkınca istikamet Kiki, Nu Teras veya 11.11.

Ne giyersin?
- Rahat, kasmayan kasılmayan şeyler. Bir tişört, altına bir jean, işlem tamam. Tişörtler yurtdışına çıktıkça raflarını tavaf ettiğim Urban Outfitters’dan, jean’lerse Levi’s...

Ne dinlersin?
- Ipod çorbaya dönmüş, shuffle tuşundan uzak duruyorum mümkünse. Sağ baştan sayacak olursam: Nick Cave, Leonard Cohen, Bob Dylan ve Sinatra’yı dost bellemişim. Yeni tayfalardan Nouvelle Vague ve She&Him’in hayat kurtaran sesleri var. Acil durumlar içinse Sezen Aksu şarkıları.

Sözcü’nün önlenemez yükselişi OUT
Monocle’un yeni gazetesi IN


MEDYA-İLETİŞİM-DÜNYA
‘Sözcü Gazetesi’nin tiraj artışı nerede duracak’ konulu gazeteci münazalarından fena halde sıkılmış durumdayım; çünkü durmuyor! Benim bu haftaki medya mevzum Monocle medya grubunun Türkiye sevdası. Bütün Akdeniz çanağı ve Avrupa’da dağıtılan yeni bir İngilizce gazete çıkardılar: Mediteraneo. 64 sayfalık lifestyle tabloidde iki ayrı Türkiye konusu işlenmiş. Biri Galata semtine ve orada yeni restore edilen bir binaya ayrılmış. Bence gazetenin en can alıcı yazısıysa Türkiye’nin yeni dış politika tercihlerinin analiz edildiği ve kapaktan görülen Osmanlı Etkisi yazısı. Gazete, Dünya dağıtım tarafından 17 liraya getiriliyor.

Building’in sangria’sı OUT
der Die Das’ın sütlü votkası IN


YEME-İÇME-KEYİF
Galata’daki Building’i bilmeyenlere kısaca tanıtalım, içinde tasarımcıların ürünlerinin de satıldığı çok hoş bir kafe. Sevenlerine bir müjde, yaz tatili sona erdi, bugün yeniden açılıyor. Harika sangria’larının bu seneki fiyatı 10 lira. (212) 243 07 17.
Building’in sangria’larının yeni rakibiyse Akaretler’deki Der Die Das’ın sakızlı sütlü votkası. Herkesin elinde bundan var. Sahipleri “Yaz başı çıkardık ama yeni patladı” diyor. Yunanistan’dan getirilen sakızlar, süt ve votkada bekletilerek yapılıyor. Fiyatı 27 lira. (212) 227 97 00.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!