Issız bir adaya düşseniz...

Güncelleme Tarihi:

Issız bir adaya düşseniz...
Oluşturulma Tarihi: Kasım 27, 2008 10:40

‘Issız bir adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şey’ ne olurdu?

Haberin Devamı

Ne kadar çok duymuşuzdur bu soruyu değil mi?   

Okul sıralarındayken hatıra - anket defterlerinde karşılaşmışızdır ilk olarak.

Sonra yine rastlarız bu soruya, bu kez ünlü isimlerden beklenir cevabı.

Bu soru hep sorulmuştur, sorulacaktır da.

Yanlarına alacak üç şeyi düşünürler.

Sorulan bu soruya cevap verilir de, şu hiç düşünülmez.

Issız adaya nasıl düşmüşlerdir? !

***

İşte şimdi ıssız bir adaya düştük çoğumuz.

Hem de bir metropolün ortasında…

Hayata yetişme telaşında, birçok şeyin hızla tüketildiği yaşamın bizi de öğütmesine karşı koymak için verdiğimiz mücadele sırasında…

Dışarıdayken karıştığımız kalabalık bize yalnız olmadığımızı hissettirir.

Peki ya her şeyin en iyisine, en güzeline ulaşabilmek için attığımız adımların altında ezilenler…

Neler mi onlar?

İç dünyamız.

Gerçek benliğimiz.

Haberin Devamı

Farkına varamadığımız, gerçekten yaşayamadığımız duygularımız…

Çünkü hep bir telaş, hep bir tüketme, hep daha hızlı yaşamak…

Ama yalnız kaldığımızda ağır ve sarsıcı bir dünyadır karşılaştığımız.

Bu yüzden belki de, kendimizle yalnız kalmak istemeyişimiz…

Gerçekleri haykırmasından, duyacaklarımızdan korktuğumuz iç sesimiz…

Dışarıdayken nasıl da güçlüyüzdür değil mi?

Oysa kendimizle baş başa kaldığımızda gördüklerimiz…

***

İşte, su yüzüne çıkan içimizdeki karmaşık duyguların, arayışların, sorguların, ikilemlerin bize yaşattığı tüm bu halleri en iyi kim anlatıyor?

Hem de ruhumuza dokunarak…

Şaşırıyoruz, ‘Bizi nasıl oluyor da bu kadar iyi anlatabiliyor’ diye.

Hayatın içinde yaşadığımız, karşılaştığımız ne varsa, en ince ayrıntısına kadar…

Güldüklerimiz, ağladıklarımız, özlediklerimiz, hüzünlerimiz…

İçimizden geçen ne varsa…

Tüm bunları sanatla bütünleştirerek yapıyor.

Kim mi?

Çektiği filmlerden çok iyi tanıyorsunuz.

Çağan Irmak.

‘Mustafa Hakkında Her Şey, Babam ve Oğlum, Ulak’ tan sonra…

Şimdi de ‘Issız Adam’ filmiyle…

Yine yaptı yapacağını!

Melis Birkan, Cemal Hünal başta olmak üzere, tüm oyuncular ve ekibiyle beraber…

***

Filmi beğenenler, beğenmeyenler…

Övenler, eleştirenler…

“’Issız Adam’ filmine aşk filmi demek aşka hakaret olur” diyenler, yönetmenin izleyicisini kandırdığını düşünüp, ‘beni bir daha kandırmasına izin vermeyeceğim’ diyenler…

Haberin Devamı

Yönetmenini, bugüne kadar çektiği ‘en sahtekâr filmi’ olarak nitelendirenler…

Söyleyenler, söylenenler…

***

Gelelim filme…

Her şeyin baş döndüren bir hızla öğütüldüğü dış dünyaya iyi adapte olup da günün sonunda yalnız kaldığında kendi içinde kaybolan bir adam Alper.

Geride bıraktıklarına arkasını dönen, kimlik arayışıyla, hayatı hızlı yaşamayı seven, dış dünyadan beslenen bu kişinin, yozlaşmış bir şehirde yaşadıkları…

Derken bir gün aşkla karşılaşıyor.

Gerçek aşkla!

Ama ne karşılaşma!

Çünkü Ada, ona, daha önce hiç yaşamadığı şeyleri; yani duygusallığı, gerçekten sevmeyi, dokunmayı, hissetmeyi öğretiyor.

Öyle çok, öyle bir tutkuyla seviyor ki, sersemliyor ve bocalıyor Alper.

Haberin Devamı

Bir karmaşa yaşıyor kendi içinde.

Çünkü Ada’nın, Alper’i, yani kendisini bu kadar çok sevdiği için korkuyor.

Niye korkuyor?

Bu sevginin, özgürlüğünü elinden alacağını düşünüyor.

Aşktan kaçışı bundan sanki!

Erkekler bundan dolayı bağlanmak istemiyor sanırım sevdikleri kadına.

Kendilerini çok seven kadının, bu sevgi kudretiyle, bir gün özgürlüklerine de hükmedecekleri endişesiyle…

***

Filmde anlatılan konu, seçilen şarkılar, replikler, detaylar incelikle işlenmiş. Kalbimize ulaşan, en kuytu yerimize dokunan sahneler çoğunlukta.

Ruhumuzun derinliklerinde yaşadıklarımız bu filmle su yüzüne çıkıyor adeta.

İşte bu filmdir ki; bizi o an ıssız adamıza düşürüp, kendimizle baş başa kalmamızı, iç dünyamıza dönüp bakmamıza olanak sağlıyor.

Haberin Devamı

Hayatı gerçekten ‘avuçlarımızın içindeki çizgileri hissedebileceğimiz, bunu hissettirebileceğimiz’ şekilde yaşamamız gerektiğini…

Dolayısıyla bundan sonra ‘Issız adaya düşersek yanımıza alacağımız üç şey’ sorusuna verilecek cevap başka olacaktır artık!

***

Filmin son on dakikası başka bir şey zaten.

Anlatılmaz…

O sahneleri görmek gerek.

Ve de dibine kadar yaşamak…

O sahneler ki insanı derinden vuruyor.

Yerimden kalkamadım film bittiğinde. Beş dakika kadar…

Gözyaşlarım, boğazımda düğümlenen hıçkırıklarımı teselli edercesine usul usul içime aktı, yanaklarımdan süzülmesinin yanı sıra.

Hani hep alışmışızdır ya filmlerin genelde mutlu sonla bitmesine.

Bu filmin sonunda ağlayanlar, Ada ve Alper’in yaşadıkları aşka ve ayrılığa ağlamıyor.

Haberin Devamı

Yaşanan ilişkiler bitse de; o tutkulu duyguların bitmeyişine, özlemin hançer misali kalbi vurmasına, özlenen sevgililere…

E boşuna dememiş Attila İlhan.

‘Ayrılıklar da sevdaya dahil’ diye.

Ayrılık kapımızı çaldığında rüzgâr karanlıklara sürüyor yıldızları.

İşte o zaman kader içimizde gizli bir yılan gibi kıvrılıyor.

Elimiz kolumuz bağlanıyor.

Ve o an kadere inanmak kaçınılmaz oluyor.

Ayrılığın çaktığı kıvılcımlarla çoğalan yalnızlığımızda, sevdiğimizi daha çok özlüyor ve daha çok arıyoruz. Gözlerimizdeki yaş ve kalbimizdeki ağır yanık sızılarıyla…

Sevdiğimiz kişiyi tam unutmuşken…

‘Issız Adam’ filminde; tutkunun, paylaşımların, aşkın, özlemin hatırlatılmasına, hissettirilmesine, ayrılıklar yaşasak da sevdaya tekrar dahil oluşumuza akan bu gözyaşlarımız!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!