Oluşturulma Tarihi: Eylül 01, 2001 00:00
‘‘Kitap yazın Pakize Hanım.’’Öyle çok duyuyorum ki bu sözü.Lakin yazamam. Maazeretim var. İşte açıklaması:Son ayların en çok okunan romanını seçtim. İsyan Günlerinde Aşk. Bu romanı ben yazsaydım nasıl yazardım... Araştırmasının, kurgusunun falan altından kalktım da iş kağıda dökmeye kaldı. Öyle farzediyorum.Bir alıntıları bir de beni okuyun. Göreceksiniz.‘‘Hüseyin Hikmet Bey, bir sabah vakti, karla kaplı kubbeleri, minareleri, kuleleri, tepeleri ve tepelerine yayılmış ormanlarıyla uzaktan bakana ince oymalı geniş ve yumuşak bir dantel gibi gözüken İstanbul'a...’’Ben: İstanbul çok güzeldi.*‘‘İşsizler, fakirler, kimsesizler, sefiller, açlar, meczuplar; pejmürde kıyafetleri, imarethanelerden dağıtılacak bir tas çorbayla nohutlu pilavı bekleyen boş mideleri, dertleri ve kızgınlıklarıyla, her biri başta saltanatın izini taşıyan bu tarihi yapıların gölgeli taş avlularında, gittikçe yükselen mırıltılarıyla kımıldanır olmuşlardı.’’Ben: Sosyal patlama kapıdaydı.*‘‘Yağmurların şehirde bıraktığı ince buğu, güneşin ilk ışıklarıyla, bir mücevher kutusunun üstünden kaldırılan parlak bir saten gibi nazlı kıvrımlarla yükselerek, gecenin mahmur gölgesinden henüz kurtulamamış lacivert minarelerin, bakır kırmızısı kubbelerin, altın hilallerin arasından sıyrılırken, müezzinlerin, müminleri günün ilk ibadetine çağıran ezanları da payitahtın tepelerine çarpa çarpa çoğalarak yayılmaya başladı...Ben: Derken, sabah oldu.*‘‘Konstantin, onun ince kavisli çenesini sol eliyle sıkı sıkıya tutup yüzünü yana çevirerek, şakağına düşen saçlarını sağ eliyle geriye ittikten sonra yanağında dilini dolaştırmaya başladığında, Mehpare Hanım ne olacağını anlamış, bütün bedeni kasıklarından başlayarak heyecanla ve korkuyla kamaşmıştı.’’Ben: Konstantin'le Mehpare Hanım az sonra halvet olacaklardı.*‘‘Bir şehri şehir yapan seslerin hepsi susmuştu sanki; bir tartışma, bir bağırış, bir kahkaha, bir kaldırımdan bir kaldırıma laf atan bir esnaf, pencereden pencereye konuşan bir kadın, çevresindekilere öğüt veren bir hoca görünmüyordu.’’Ben: Şehirde tıs yoktu.*‘‘Bir hiçlikten çıkıvermiş gibi gelen zerzavatçılar, kendilerine özgü bağırtıları ve eşeklerinin iki yanına astıkları küfeleriyle şehrin sokaklarına yayılmışlardı, köşklerin ve konakların bulunduğu semtlerde enginar satıcıları alaycı bir gülümseyişle erkeklere iyi geldiği söylenen sebzelerinin bulunduğu küfelerini sırtlayarak dolaşmaya koyulmuşlardı, bohçacı kadınların gelişlerini
haber veren seslerinde bir çoğalma, seyyar satıcıların yüzlerinde bir memnuniyet vardı.’’Ben: Şehir pazar yeri gibiydi.*‘‘Aslında hiçbir yere varmak istemediğini anlayınca, tatminsiz arzularıyla yarattığı rüzgar kesilmiş, o rüzgarın başdöndürücülüğü bitmiş, hayatının yelkenleri, rüzgarsızlıktan boşalıp korkunç bir hareketsizlikle sarkmıştı.’’Ben: Eşekten düşmüşe dönmüştü.*‘‘Sevişmek, Hikmet Bey için,hayatın tuba ağaçları gibi ters döndüğü, sahtenin gerçek, gerçeğin sahte olduğu, yeni günahlar işlemek için ruhundaki bütün günahlardan kurtulduğu, arındığı, bu kainatın tümünü yakıp yeniden kendi kainatını kurduğu bir başkaldırı; bir isyan,bir ihtilaldi...’’Ben: Hikmet Bey sevişmeye bayılırdı.*‘‘Eylül, berrak bir su gibi akan kristal ışıklarıyla, bütün duyguları olgunlaştırıp bütün iç hesaplaşmaları keskinleştirerek gelmiş, şehir, gergin bir havailikle geçen yazın ardından kendi içine, bu olağanüstü mevsimin, neşesini henüz kaybetmemiş hüznüne kapanmaya hazırlanmıştı.’’Ben: Sonbahar gelmişti.*‘‘Sadece, bir daha ele geçmesi mümkün olmayan bir şeyi kaybettiğini ve uzun zaman rastladığı her erkekte, o kaybolan parçayı arayacağını anladı.’Ben: Orospu olmuştu.*Nasıl?Durumu kavradınız mı?Bir daha bana ‘‘Kitap yaz’’ demeyin. Ayıp olur yazanlara.*Not: Bugünü, on satırla geçiştirmeme vesile olan Sayın Ahmet Altan'a teşekkürü bir borç bilirim.mış muş Bahçeli ‘‘Karamsar olmayın’’ demiş.Zira artık bundan kötüsü olamaz.Eleştirilen koca karısını aldatırmış.‘‘Karısını aldatmayan koca yoktur’’ tezi doğrulanmış oluyor böylece.Yılmaz Karakoyunlu Ecevit'in şiirini nihavend makamında bestelemiş.Biz de icraatlerini besteledik. Makamların en acıklısı, saba makamında... Habire ağlıyoruz.M. Ali Erbil 21 yaşında bir öğrenci ile evlenmiş.Bu seferki zamparalığını belediyeden haberli yapması icap etti demek ki.
button