Güncelleme Tarihi:
Galeriye, “Bu kadar ürpertici isimli bir sergide neler vardır acaba” düşüncesiyle çekinerek gittim. Daha geçen ay rengarenk duvarlara sahip mekânın rengi beyaza dönmüştü. Duvarda asılı eserler ise, hiç de başlığı yansıtan karamsarlıkta değildi. Sergi üç değişik eser serisinden oluşuyor. En dikkat çekeni aynalar üzerine hazırlanmış olan parçalanmış alçı ve tuğla baskıları. Aralarda beyaz ambiyansı renklendiren minyatür kitap kolajları var. Mekânın diğer odasındaysa kitaplardan oluşan bir enstalasyon...
Peki, gayet iç açıcı görünen bu eserlerin oluşturduğu serginin neden korkutucu bir başlığı ve hikâyesi var, dersiniz... Sanatçılardan Jonas Freeman, bu soruyu “Çalışmalarımızda her zaman öyküsel bir destek yapısı kullanırız. Değişik elementleri nasıl çerçeveleyeceğimize dair paralel bir şey hazırlarız. Bu sefer açıklama bültenine işimizin ne olduğunu tarif etmek yerine bir hikâye koyduk. İzleyicilerin, hikâye ve eserler arasında bağlantı kurmalarını istiyoruz. Buradaki hikâye için 1985 yılında yayınlanan ‘A Diamond Hidden in the Mouth of a Corpse’ adlı albümden esinlendik” diye cevaplıyor ve ekliyor, “Hikâyenin biraz korkutucu olduğu doğru. Çıkış noktamız olan albümün varlığı gerçek ama diğer her şeyi biz uydurduk. Yaptığımız her işte tarihten veya uyuşturucu kültüründen elementler alıp kurgusal hikâyelerimize ekliyoruz. Bunun insanlara korkutucu gelebilecek olması çok da umrumuzda değil.”
HAMAMDA DAYAK YEDİK
Eser sahibi ikili Jonah Freeman ve Justin Lowe, 2007’dan beri beraber çılgın işlere imza atıyor. Freeman 1975’te Santa Fe, New Mexico’da doğdu. NYU Tisch Sanat Okulu’ndan mezun oldu. 1976 yılında Ohio’da doğan Lowe ise Colombia Üniversitesi’nde güzel sanatlar dalında yüksek lisans yaptı. Yolları New York’un küçük ama fazlasıyla sosyal sanat camiasında kesişti. Önce Brooklyn’de aynı stüdyoyu paylaşmaya başladılar. Birlikte sıradan kolaj işleri yaptıktan sonra bir iş diğerini getirdi ve doğal akışında ‘Freeman/Lowe’ ikilisi olarak isim yaptılar. İkili Los Angeles ve New York’ta yaşıyor. Bu, İstanbul’a ilk ziyaretleri ama methini New York’tan duymuşlar: “Sanat anlamında yeni ‘trend’ şehir olduğuna dair duyumlar alıyorduk. Bu nedenle burada olmaktan çok heyecanlıyız. En eski şeyin yalnızca 300 yıllık olduğu Amerika’dan gelip tarihi yarımadayı gezdiğimizde çok etkilendik. Hamama girip bir de dayak yedik.”
İşte o hikâye
John Giorno 1960’ların ortasında Uzakdoğu’da şamanlarla tanışmak için bir yolculuğa çıkar. Yolu hem büyüleyici hem de garip bir yere varır. Bangkok’un eteklerinde tanıştığı bir grup cenaze levazımcısı yeni ölmüş insanları cesetlerinden; pineal gland’leri (beyin epifizini) çıkarmaktadır. Beyin merkezinin hemen yanında yer alan beyin epifizi hem uyanma hem uyku kalıplarını düzenleyen melatoninin üreticisi. Ölüm anında, beyin epifizi bir çeşit doğal salgı olan dimetiltriptamin ile (DMT) dolar. Ölüm gerçekleştikten sonra müdahale edilebilirse; beyin epifizinden çok güçlü DMT ve Melatonin salgısı elde edilir. Hem doktorlar hem de ruhani liderler DMT ve Melatonin bileşkesinden oluşan bu salgının çok faydası olduğu konusunda hem fikir. Eğer yüzeyden kullanılırsa cilt rahatsızlıkları için çok etkili olduğuna inanılan bu salgının; deri altından iğne yoluyla alındığı takdirde ‘ölüm ötesi’ deneyimine benzer bir etki yarattığına ve bu deneyim sırasında şamanların bu dünyadan göçerken kullanılabilecek çok önemli bilgilere ulaştığına inanılıyor. Eğer bu salgı kurutulup; tütsülenirse bir sakinlik hissi yaratır. Yerel halk bu hissi ‘A Diamond in the Mouth of a Corpse’ diye tarif etmiş. Upjohn Pharmaceuticals adlı şirket bu salgıları Monase adlı bir ilaca dönüştürür. Enerji hapı olarak pazarlanır ama yan etkileri yüzünden kısa sürede piyasadan kalkar.
İstanbul 74’ün kurucularından Demet Müftüoğlu Eşeli
Yurtdışı ortaklığı gerekli
Şimdiye kadar Tracey Emin, Sandro Kopp, Angel Otero gibi isimleri ağırlayan ‘Istanbul’74, bu kez 66 yıllık deneyimi olan Marlborough Galeri’yle ortak sergi açtı. Ülkemizde pek görülmeyen bu tür bir ortaklığın neler kazandırdığını şöyle anlatıyor ‘Istanbul’74’ün sahibi Demet Müftüoğlu Eşeli: “Kuruluş amaçlarımızdan biri, uluslararası sanat ve kültür dünyasıyla olan bağımızı üst düzeyde tutmaktı. Eşimle 10 yılı New York’ta geçirdik. Yurtdışında bu kadar kalınca hem kendi kültürünüzün değerlerini herkesle paylaşmak hem de orada şahit olduğunuz yaratıcılık iklimini buraya taşımak istiyorsunuz. Bu tür ortaklıklar, olası ve yaratıcı işbirlikleriyle besleniyor, dünya çapında fikir alışverişlerini destekliyor ve biz, bu ortamları yaratmaya çalışıyoruz. Yaptığımız festival de işbirliklerimiz de bu eksen üzerinden şekilleniyor.”
‘A Diamond Hidden in the Mouth of a Corpse’ sergisi, 22 Aralık’a kadar İstanbul 74’te görülebilir. (212) 243 39 48
Aynalarda parçalanmış alçı izleri var. Bu, müzeolojik bir yaklaşım; dünyayı kuran medeniyetlerin materyalleri korunuyor. Alçının patlama anını yakalayıp duvar adına aynaya yapıştırdık.