İsmene’yle yüksek lisans yapmış gibiyim

Güncelleme Tarihi:

İsmene’yle yüksek lisans yapmış gibiyim
Oluşturulma Tarihi: Kasım 26, 2011 02:06

Şair Yannis Ritsos’un 1966’da Atina’da başlayıp 1976’da Sisem’de tamamladığı dramatik bir üslupla yazdığı şiirden esinlenerek oyun haline getirilen ‘İsmene’, Semiha Berksoy Opera Vakfı’nda sahnelenmeye devam ediyor. İsmene isimli prensesin monoloğu şeklinde kurgulanan tek kişilik oyunda Almıla Uluer (36), geçen sezon sonunda Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri Yılın En İyi Kadın Oyuncusu ve Çırağan Lions Kulübü XVII. Türkan Kahramankaptan Ödülleri Yılın En İyi Kadın Oyuncusu ödüllerini almıştı. “Tek başıma oynamaktan çok, İsmene’nin bizatihi kendisi beni zorladı. Ritsos’un bu felsefi metnini anlatabilecek kadar iyi anlamak için bir yüksek lisans öğrencisi gibi felsefe, edebiyat, tarih ve sanat tarihi çalıştım” diyen Uluer’le oyunu konuştuk.

Haberin Devamı

İsmene ile yollarınız ne zaman kesişti?
- İsmene, Yannis Ritsos’un uzun, dramatik bir şiiri. ‘Alışkanlıklar da Değişir’ adlı kitabından. Bu oyun, 1998’de okuduğum günden beri “yastığımın altında” duruyordu. “60 yaşlarıma doğru oynarım” diye kuruyordum kafamda. Derken üç sene önce hocam Zeliha Berksoy, annesinin adını taşıyan Semiha Berksoy Opera Vakfı’nı Osmanbey’deki yeni yerine taşıdı. Bana da “Hadi gel, burada ne istiyorsan yap al sana sahne” dedi. “O zaman İsmene’yi oynamak isterim” dedim. “Ben de yönetirim” dedi. Bu uzun monoloğun seyirciye aktarılmasına yardımcı olacak iki genç oyuncu da Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndan geldi.

Daha önce tek kişilik oyunda rol almadınız. Zorlandınız mı?
- Samimiyetle söylemek gerekirse bunun zorluğundan ziyade zevkiyle ilgilendim. Uzun bir monoloğu tek başınıza götürmekten daha zor olan kısım, İsmene’nin bizatihi kendisiydi. Yannis Ritsos’un bu felsefi metnini anlatabilecek kadar iyi anlamak, her temsilde hiç bir anlamı kaçırmadan tek tek inşa etmeye çalışmak işin zor olan yanı. Bunu elimden geldiğince becerebilmek için, bir yüksek lisans öğrencisi gibi felsefe, edebiyat, tarih ve sanat tarihi çalıştım. Çünkü 2500 yıllık bir döneme yayılan İsmene, tarihin içinden siyaseti, iktidarı, sanatı, yaşamı ve ölümü anlatıyor. Hani “Arif olan anlar” derler ya. Bu durumda “arif” olabilmek için 1 yıllık bir prova ve sonsuz sayıda ev ödevi yapmam gerekti. Şimdi her bir temsilde yeni şeyler öğrenmeye devam ediyorum.

Haberin Devamı


KENDİNİZİ ADAMANIZ ŞART

Hazırlanırken en büyük yardımcınız ne oldu? Bir ayna mesela ya da eşiniz...
- Çalışma masamın üzerinde kule kule duran kitaplar, sayfalarca heykel fotoğrafları ve tablolar, aynada göremeyeceğim bir sürü şey gösterdiler bana. Eşim Kerem Atabeyoğlu’nun desteği ve sabrı da her mutluluğumda ve başarımda fazlasıyla mevcut.

Tek kişilik bir oyun olmasından dolayı esere sizin kattığınız şeyler oldu mu?
- Aklımın ve bedenimin tüm sınırlarını öğreniyorum her temsilde. Bu tür oyunlar size “kendinizi adamanızı” şart koşuyor. O adanmışlık olmadan böyle bir iş pek mümkün değil. Dolayısıyla esere kattığınız nedir diye sorarsanız, sadece “eğitebildiğim kadar kendim” diye cevap verebilirim.

Haberin Devamı

Sahnede izleyiciyle çok yakın temas halindesiniz. Bu bir avantaj mı, dezavantaj mı?
- Evet, hakikaten oyuncuyla seyircinin soluğu birbirine karışıyor İsmene’de. Seyirci sahnedeki bir kurguyu seyretmiyor. Oyuncuyla hemzemin vaziyette, neredeyse seyirci de sahnede. O gece o odada olan bitene tanıklık ediyor. Seyirciyle oyuncunun bu yakınlığı oyunun bir başka zevkli yanı.


RITSOS’UN ŞİİRİNDEN ESİNLENDİ
İsmene, Yannis Ritsos’un 1966’da Atina’da başlayıp 1971’de Sisam’da sürgündeyken tamamladığı, dramatik üslupla yazdığı monolog şeklindeki şiiridir. İsmene’de yalnızlığa yargılı bir oyun kahramanıyla karşılaşırız. Üstelik bu kahraman Sophokles’in Antigone tragedyasından tanıdığımız biridir. Eski bir Yunan söylencesinden yola çıkan Ritsos burada eski söylencenin olaylarıyla Yunan halkının iç savaş ve onu izleyen yıllarda yaşadığı olaylar arasında ilginç bağlar kurar. Bunu yaparken de hümanist bir anlayışla iktidar, aşk, cinsellik, din, bağlılık, ölüm, özgürlük, erdem gibi konulara eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşır. İsmene’nin yalnız başına yaşadığı büyük sarayın terk edilmişliği, anılarla zengin, aynı zamanda boğucu havası, geçmiş özlemi, istediği gibi yaşayamamış olmasının kırgınlığını okura bir Çehov oyununun havası içinde duyurur. Şiirin asıl ilginç yanı ise, Antigone’nin başka bir açıdan, daha gündelik, daha sıradan olaylarla ilgili bir açıdan ele alınmasıdır. Ritsos, Sophokles’in tragedyasını bize bir de İsmene’nin açısından sergileyerek olayın sahne arkasını göstermek istemiştir. Böylece, eski söylence yeni bir boyut kazanmış, çağdaş bir yorumla yeniden canlandırılmıştır.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!