İşine Aşık Olabilmek (2)

Güncelleme Tarihi:

İşine Aşık Olabilmek (2)
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 21, 2003 09:53

Geçen hafta yazdım. Tam 19 yıldır iş hayatının içindeyim. 17 yaşında O.D.T.Ü. Kamu Yönetimine girdiğim tarihle, iş dünyasının kapısını araladığım tarih aynı. 19 yıla tamı tamına 16 değişik iş sıkıştırmışım. İlkeler uğruna dedik ama geçen haftaki yazıda ilkeler arada kaynadı. Neydi bu ilkeler? Bizi işten işe, şirketten şirkete sürükleyen, en olmadık yerlerde onları öne sürerek işi bıraktıran, kariyer değiştirten, 2., 3., 4. kariyerlere başlatan ilkeler nelerdi acaba?

Haberin Devamı

Yaşarken pek çok şeyin farkına varmıyor insan. Başta insanlığının farkına varmıyor. İşin büyüsü bürüyor gözünü. Kariyer hırsı, ev hırsı, araba hırsı... Kredi kartları ekstrelerinin ödenmesi, cep telefonlarının faturaları, özel sağlık sigortası, makam arabası, lojman kirası, giyecek – yiyecek yardımları, eğitim ve tatil ödemeleri, yurt dışı harcırahları, kişisel gelişim uğruna kişiliğimizi zedeleyen eğitim ödentileri. Hep de altında kalıyoruz. Hak edenlere helal olsun. Ben kendimi anlatıyorum.

 

Yaşarken farkına varmıyor insan. 19 yıla 16 iş sıkıştırdığını, aradan geçen 19 yılın sonunda bir gün bir medya mensubu arkadaşıyla yediği yemek sırasında anlıyor. Farkına 19 yıl sonra varıyor. Farkı fark edebiliyor musunuz? Anlamıyor yaşarken. Ya da anlamazlığa, aymazlığa veriyor. Vurdumduymazlığa kaptırıyor kendini. Su koyveriyor. Yaşıyor, hem de en cafcaflısını hayatın. Kariyerine de, keyfine de doyum olmaz bir hayat sürüyor yıllarca.

Haberin Devamı

Sonra bir dönüyor arkasına. Yaşam dart panosu gibi delik deşik olmuş. Arkadaşlıklar, dostluklar kaybolmuş. Halbuki arkadaş biriktirmek için başlamıştık hayata. Kariyer yapmak için. Dost kazanmak için. İş bitirmek için. Yolun sonu, tünelin ışığı belli belirsiz gözümüzü alınca, işi bitirilenin biz olduğunu görüyoruz. Dost kaybedenin de, hayatı boşa geçirenin de biz olduğunu görüyoruz, çaresiz.

 

Sahi ne için çalışır insan? Ne için yaşar? Neyi, ne için yapar? Neler sığdırır şu koca ömrüne? Yılın 115 gününü tatilde geçiren biz Türklere pek uymasa da, yaşam koşuşturmakla geçiyor. Koştur babam koştur. Peki ya sonra? Ya sonrası yok. Çalıştık işte. Hem de ölümüne. İlk önceleri kabına sığmayan, içi içine sığmayan acemi ip cambazları gibiydik. Atladık daldan dala. Daldan dala. Daldan dala. E yorulduk tabi. Sonunda yorgun ve bezgin ip cambazlarının, ya ellerim titrerse, ya ayaklarım kayarsa endişesi ile girdik iş yerlerine. Geride bıraktığımız ve belki de bile bile tükettiğimiz yaşam enerjilerimizi aradık mumla. Ama geçen geçti artık. Yaptıklarımız, yapmadıklarımız, yapamadıklarımızla hayat geçmişte yaşadıklarımızın bileşkesi. Evet evet o sol cebimizde biriktirdiğimiz anılarımızın toplamı hayat. Şöyle dolu dolu avuçlayıp, bak kızım, bak oğlum, bak dostum… İşte yaşadıklarım. Haydi sizinle paylaşalım diyebiliyor muyuz hiç? Cebimizden dökülenler, paçalarımızdan dökülenlere karışmadan, anılarımızı paylaşabiliyor muyuz dostlarımızla?

Haberin Devamı

 

İşte benim anılarım: 56 bin kez havlama.34 bin kez ısırma. 256 bin kez diş gösterme. 3 milyon kez diş bileme. Onyüzbin kez diş gıcırdatma. Onyüzbinmilyon kez ben sana gösteririm deme. Ağlama, ağlatma, sızlama, sızlanma… Öfke dolu anlardan oluşuyor hayatımız. Anılarımız da hakeza. Paylaşmacı bir ruha sahip olamayışımızın biraz da nedeni bu. Yüzümüz yok ki yediğimiz nanelerin görünmesine. Hem sonra nasıl paylaşacağız? Utanıyoruz, sıkılıyoruz. Halbuki vaktinde utanmak ve sıkılmak en doğrusu değil mi? Vaktinde. İş işten geçmeden. Gelecek de bir gün gelecek düşüncesini kafamızdan silmeden. Daha vakit henüz erkenken almak tedbirleri daha iyi değil mi? Yok, olmaz. Bize uymaz. İlla yakıp-yıkıp sonra dövünmesini seven bir milletiz. Kadir kıymet bilmek varken yapsak ya yapacaklarımızı. Yok, illa elimizden geleni ardımıza bırakmadan yaparız yapacağımızı. Sonra da süt dökmüş kedi gibi bin pişman, yalanıp – sızlanıp dururuz çaresiz.

Haberin Devamı

Gerçi ben 19 yıl boyunca hayatın o en verimli çağında, iş dünyasının gerçekten de akranlarıma pek nasip olmayan bilge ve erdemli işlerini yaptım. O.D.T.Ü.’deki ekonomi hocam Haluk Bey, “hayran hayran seyrediyorum seni” derdi. “Bu yaşında müşavirlik. Bu yaşında devlet dairelerinde iş takibi. Bu yaşında fizibilite, yatırım, ihracat, ithalat...” Hatta bir gün ortak bir iş kurmayı bile teklif etmişti. Daha 1’inci sınıfta iken tecrübelerimi üst sınıflardaki öğrencilerle paylaşır, onlara haddimiz olmayarak iş adamlığı dersi verirdim. Bürokratlara şöyle davranacaksın, iş dünyasında şöyle yapacaksın filan.

 

Ama 19 yıla sığan birçok bilgece işe kavuştum, ilkelerim yüzünden. İlkelerimin çiğnendiği anda, kariyermiş, maaşmış, tazminatmış, falanmış filanmış demedim. Şunca yıllık deneyimim çöpe gidecek demedim. Ya iş bulmazsam demedim. Bana ne olucak kaygısı taşımadım hiç. Bastım istifayı. Ve yepyeni bir hayat kurdum kendime. Arkadaşlarım çok yalvardılar. Ayrılma, yapma, etme… “Gitme kal ne olursun” şarkılarını çokça dinledim. Ama hiç kalmadım. Kalmam da zaten. Hem sonra niye kalayım ki? Ne için yaşıyoruz ki? Şu koca dünyanın kahrını çekişimiz neden? Şöyle bir ağız tadıyla ilkelerim uğruna diyemedikten, hayatı hep başı eğik, boynu bükük yaşamak yerine hayata dair söyleyecek bir şeylerim var diyemedikten sonra, yaşamışsın yaşamamışsın kaç para eder?

Haberin Devamı

 

İş dünyası kariyeri para ile ölçer. Kaç milyar dolarlık ihracat yaptın? Kaç kişiye istihdam yarattın? Kaç kWA’lık yatırım yaptın? İş dünyası hesapçıdır biraz. Öyle ilkelere filan bakmaz. Ama ben baktım. Bir ay daha sabretsen bilmem şu kadar tazminat alacaksın lafına yatmadım hiç. İhtiyacı olana, zaruret halini yaşayana saygım sonsuz. Hem sabır bizim örfümüzde de var. Sabretmesini bilenlere çeşit çeşit müjdeler bahşetmiş geçmişimiz. Sabır iyi elbet. Peki ya zulüm? İyiliği beklemek mi, kötülüğe rıza göstermek mi daha iyi? Sabretmek uğruna, kaybolan kişiliklerin hesabını kim verecek sonra.

 

Valla iyi ki de sabretmemişim. İyi ki de katlanmamışım ilkesizliklere. Aymazlıklara, “ne olacak canım” dememişim hiç. İyi ki de dememişim. Eyvallahım olmamış hiç, kural tanımazlara, hesapsızlara… En dürüst, en ilkeli, en verimli, en faydalı çalışmalar peşinde koşturmuşum hep. Sonrasında; hadi bana eyvallah. Yahu hayırdır? Hayır hayır. Sen tut beni ilkelerimden ayır, ondan sonra nasıl gelsin senden bana hayır?

Haberin Devamı

 

Yahu hocam şu ilkeler neler? İyice meraklandık? Hadi no’lursun anlat dediğinizi duyar gibiyim.

 

Sizi hiç kırar mıyım. En büyük, en önemli, en vazgeçilmez ilkem dürüstlüktür dostlar. Kaç yıldır çalışırsam çalışayım, bilmem ne kadar a’li menfaatlerim olursa olsun, bana ne kadar rüşvet verirlerse versinler, dürüstlüğün ilk zedelendiği an oradan ayrılırım. Dürüstlük. Yani patronun sözünde durmaması. Verilen sözlerin yerine getirilmemesi. Oyalama, bocalama, geçiştirmecelerle devam ettirilmeye çalışılan bir kariyer.

 

Bugün iş dünyasının önündeki en büyük engel, kariyer planlaması dahil, verilen sözlerin senet yerine geçmemesidir. Verilen sözlerin tutulmamasıdır. İş alırken ağız dolu vaad et. Çalıştırırken köle gibi zulmet.

 

İşte bu haftanın en önemli tavsiyesi dostlar. Bir iş yerinde verilen sözün tutulmadığına ilk şahit olduğunuz anda, Amman kariyerim, tazminatım, yıllık iznim, şuyum, buyum gibi gerekçelerle yapılanı görmezden geldiğiniz ilk anda kariyeriniz geriye doğru sarmaya başlar.

Verilen sözün ilk tutulmadığında mertçe çıkın ortaya. Benim ilkelerim var deyin. Yazılı anlaşmamız var deyin. Haksızlığa asla boyun eğemem, aymazlığa asla taviz veremem deyin. Deyin, ne olur.

 

Aksi takdirde, pembe köşklerini personel dilimleme makinesi  gibi kullanan haddini bilmez patronların ekmeğine yağ sürmüş olursunuz. Söz verdilerse, onu siz biliyorsunuz. Sizin duyduğunuza, yazdığınıza güvenin. Kendinize güvenin. Kanmayın. Düzelir zehabına kapılmayın ne olur. Düzelmez. Asla düzelmez. Kapısında son model birkaç araba ile, içinde kalan çocukluk ihtiraslarını tatmin eden hesapsız patronlar, bayram öncesi personelinin maaşını ödeyemiyorsa, bunun asla değişmeyen bir tek anlamı vardır. O da bayramınızın patronun araba koleksiyonu zevkine kurban edildiğidir.

 

Niye kurban olasınız ki?

 

Ayrılın, gidin.

 

19 yılda, bir öncekini aradığım bir işim olmadı hiç. Hep daha iyilerine kavuştum. Hep daha iyilerine. Hep daha yükseklere çektim çıtayı. Mutluluk endeksi yükseldi hep. Pişman olmadım dedim ya. Olmadım. Siz de olmazsınız. Yeter ki bir ilke merkezli hayata adımınızı atın.

Aksi takdirde hesapsızların hesap bilmeye pek niyeti yok. Ağızlarında geviş getirdikleri sakıza dönen sözleri ile, geleceğinizi karartmadan, aydınlık yarınlar kurun kendinize. Size sizden gayri yar yok! Haydi ne duruyorsunuz.

 

İlkelerim! İleri!

 

Not: Kısmet olursa iş dünyasında kazandıran ve bizi işimize aşık eden ilkelerin tekmili birden gelecek haftaya. Görüşmek üzere.

 

Münir Arıkan – Düşünce Öğretmeni, NLP Trainer

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!