Güncelleme Tarihi:
Merve İldeniz'i silikon taktıran ilk manken diye tanımıştık. Sonra karşımıza, Camel Trophy'de finale kadar çıkan, deniz komandosu eğitimi alan, cangıllara giren, dalgıçlık yapan, kurtarma çalışmalarına katılan spor tutkunu, makyaj yapmayan, muzip bir erkek çocuğunu andıran simasıyla çıktı. Merve, 35 yaşında kendine özgü hayat tarzıyla karşınızda....
‘‘Bu kızı oldum olası severim. Oysa, dünya gözüyle sadece bir kez gördüm. İlk kez Erkekçe Dergisi'nin bir yaz kapağında gördüğüm sevimli yaratığı gözledim. Merve'cik, gözlerini gözlerime dikmiş, tavşan dişleriyle gülümsüyordu. O dergiyi uzun süre saklamıştım.’’
Yıllar önce, Yavuz Gökmen bir köşe yazısında Merve İldeniz'den böyle bahsetmişti. Hayatında sadece bir kez gördüğü bu kızı, niçin öylesine sempatik bulduğunu Merve'nin şu sözlerinden anladım: ‘‘Mankenliği bıraktıktan sonra, McDonald's'ta da çalıştım, teknelerde tüp de taşıdım, tekne de yıkadım. Bundan zevk alıyorum. Evime kira vereceğim, arabama benzin alacağım diyerek köle gibi çalışmak istemiyorum.’’
Merve İldeniz, bize yaşadığı basit, ama zevkli hayatı anlattı:
ARABAYI BIRAKTIM
Avrupa yakasına geçeceksem, Kadıköy İskelesi'ne kadar bisiklet kullanıp, vapura bindiğimde de bisikleti yanıma alıyorum. Beşiktaş İskelesi'nde inince de nereye gideceksem bisikletle devam ediyorum. Böyle çok daha kolay oluyor. Bisikletimi hergün üçüncü kattan indirip, çıkartıyorum. Bisiklet kullanırken, kadın olduğumu anlamıyorlar. Şapkam, eldivenim, montum, sırt çantam beni iyi kamufle ediyor. Yazın zaten Güney'deyim. Orada da nerde iş bulursam orda çalışıyorum. Geçtiğimiz yaz, bir batık araştırma grubuyla üç hafta çalıştım. Sonra Dalyan'a gittim. Orda da bir dalış okulunda iş bulup, hocalık yaptım. İki hafta da ordaydım. Yatacak yer sorununu, çalıştığım okulun teknesinde kalarak hallettim.
TEKNE TEMİZLEDİM
Dalış hocalığı yapmadan önce, dalış için kullanılan teknelerde tüp taşıdım, tüp doldurdum, malzemeleri taşıdım, tercümanlık yaptım, tekne temizledim. Üstüm başım perişan halde dolaştım. Gelen bazı Türk müşteriler beni görünce inanamadılar. ‘‘Tamam hocalık falan neyse de, bunları da yapıyor’’ diye şaşırdılar. Oysa bunlardan hem para kazandım, hem de çok zevk aldım. Ben nerde kaldığıma, hangi şartlarda yaşadığıma aldırmıyorum. Hiç bir lüksüm yok, her şartta yaşayacağıma inanıyorum. Kariyer falan umurumda bile değil. Kendi yaptığım işte 16 yıl boyunca başarılı oldum. Bundan sonrası benim gerçekten yaşamak istediğim hayat.
MARKETTEN KASA TOPLADIM
Evi boyamak için, dünya kadar para istiyorlardı. Podyumları çuvalla kaplayan biri vardı. Onu çağırdım ve evin duvarlarını çuvalla kaplattım. Dörtte bir fiyata mal ettim. Herkes ‘‘çok güzel olmuş, ne iyi fikir’’ dedi. Akşamları, marketlerin önüne portakal kasaları atarlar. Onları toplayıp siyaha boyar ve cd sehpası yapardım. Herşeyin hazır alınmasına çok karşıyım. Kendimde yaratacılığımı kullanarak bir şeyler yapabilirim. Tişörtlerimi kumaş boyasıyla boyayıp tekrar yeni gibi giyiniyorum. Evde bir de dikiş makinem var. Camel Trophy esnasında bize tulum vermişlerdi. Onları kesip, amerikan servisi yaptım. Ben bunlarla, evimin daha ben olduğuma inanıyorum. Dikiş dikmeyi de kendi kendime öğrendim.
HİÇ İDDİALI DEĞİLİM
Yaşarken eğleneceğim şeyler yapmak istiyorum. Ben, herşeyi yapmayı denedim. Resim yaptım, bilimkurgu hikayeleri yazdım, daldım. Hiç birinde de iddialı olmadım. Çocukken resim yaparken nasıl keyif alıyorsam, öyle keyif alarak resim yaptım. Yaptığım resimler hiçbirşeye benzemiyor ama seviyorum. Bir şeyi seç, onda iyi ol. Hayır, bu çok saçma. Bu hayatta niye herşeyi denemeyeyim? Süs meraklısı bir kadın değilim. Ellerime falan hiç bakmam. Makyaj yapmam. Ne sevimli, ne seksi, ne de güzel olmak istiyorum. Ben rahat olmak istiyorum. Dolabımda bir tane etek, bir tane topuklu ayakkabım yok. Saçımı mankenken hiç boyamadım. Boyamak istediğimde de kendim boyadım. Saçımı asla boyamayacağım. Çok kötü bir kısırdöngü o. Yok beyazım, yok diplerim çıktı. Bembayaz saçla dolaşmak istiyorum!
ÇALIŞMAMAYI TERCİH ETTİM
Çalışmamayı seçtim. Tembel biri değilim ama idealim, 9'dan 6'ya çalışmak değil. Kira için, arabaya benzin için köle gibi çalışmayı tercih etmedim. Babamın parasını da, bir gün öyle olacağını bilsem de, benim parammış gibi görmedim ve öyle yaşamadım. Mankenlik yaparken, ‘‘Salı pazarından giyiniyor, cimridir’’ diyorlardı. Halbuki ben o zamanlar kazandıklarımı kuruş kuruş biriktirerek bugünler için sakladım. Çula, çaputa para harcamadım. Provalarda yerlerde otururduk, o yüzden hiç şık birşey almadım. İşletme okudum. Mankenlikten kazandığım para olmasaydı asla İstanbul'da yaşamaz, maliyetlerin daha düşük olduğu yerleri tercih ederdim. Beklentilerim yüksek değil. Yanımda Serdar olsun, Bodrum, deniz ve hayvanlar olsun bana yeter.
40 DAKİKA SEYRETTİM
Osmanbey'de büyüdüm. Benim için ağaçlar ya kuru ya da yeşildi. Çiçek açarken hiç görmedim onları. Ama Anadolu yakasına geçince, hayatımda ilk defa bir ağacın çiçek açtığını gördüm ve kırk dakika seyrettim. Bodrum'da bir arsa aldık, ev yaptıracağız. Yolun iki yanı mandalina ağaçlarıyla kaplı, aradan dere geçiyor. Her yeri böğürtlenler kaplamış. Serdar'ı orada yaşamaya ikna ettim. Çocuklarım orada doğup, büyüsünler. Burada, çocuk iki üç yıl çocukluğunu yaşıyor. Sonra yok özel okul sınavları, yok bilmemne, al sana hayat. İstanbul'da doğan bebekler bile hayatla boğuşuyor.
SİLİKONU ÇIKARTTIM
Spora gittiğimden beri, kendi kaslarım çok gelişmişti. Göğüslerimi sıkıştırdığını hissettim ve rahatsız oldum. Onlar benim için işimin bir parçasıydı zaten, işi bırakınca onları da çıkardım. Mankenlik, beni ben yaptı. O camia bana en büyük hediyeyi verdi ve eşimle tanışmamı sağladı. Ama bir an geldi, mankenlikte çok zaman harcadığıma inandım. Hayatım avucumdan akıyordu. O yüzden herşeye saldırdım zaten.
KİTAP ÇALDIĞIMI BİLİRİM
Okuma manyaklığım ilkokul üçte başladı. O zamanlar Milliyet'in küçük mavi, yeşil, pembe serileri vardı. Hepsini yaladım yuttum. Afacan Beşler, Gizli Yediler hep hafızamdadır. Harçlığım yetmediği için, kitabevinden kitap çaldığımı bile biliyorum. Şu anda üç derece hipermetropum. Sonraları elime ne geçtiyse okudum. Kuran'ı, Tevrat'ı, İncil'i okudum. Bilimkurguyu çok sevdim. Gelecek sorunlara ilgili olabileceklerin sorgulanması bir beyin cimnastiği.
‘‘Benim en iyi arkadaşım, hayat merkezim kocam Serdar'dır. Ona birşey olursa çok yalnız kalırım ve ölene kadar da özlerim.’’ Serdar Önal ve Merve İldeniz 1996'da evlendi. 2000'e yakın cd'si olan müzik meraklısı Serdar Önal, hem doktor hem fotoğrafçı. Merve ile beraber amatörce fotoğraf çekerlerken, bir bakmışlar ki Merve'nin çektikleri felaket, Serdar'ınkiler ise muhteşem. O günden sonra Serdar, mankenlerin katalog fotoğraflarını çekerek bu işi ilerletmiş ve sonra da profesyonel fotoğrafçılığa başlamış.