İşe bakın ki, şimdi kolumda Rolex altımda da Mercedes var!

Güncelleme Tarihi:

İşe bakın ki, şimdi kolumda Rolex altımda da Mercedes var
Oluşturulma Tarihi: Eylül 25, 2005 01:08

Evet. Söyleyiveriyor. Ağzından öyle çıkıveriyor. Digitürk’te dedi, başına onca bela geldi. O vesileyle benimle konuşurken bana da dedi. Ne dedi biliyor musunuz: ‘Bütün ayılar koluna altın Rolex takıyor ve altına Mercedes çekiyor derdim. İşe bak ki, şimdi ben de Rolex takıyorum ve Mercedes’e biniyorum.’

Adam, bütün Rolex takanlara ve Mercedes kullananlara tırnak içinde ayı deyiveriyor. Ama bir sonraki cümle şimdi kendisinin de tırnak içinde ayı olduğu yönünde. Kötü niyeti olmadığı için çok kolay söyleyiveriyor. Düşüncesi o. Öyle düşünüyor, söylüyor. Bu laf nereye gider, nasıl sonuçlanır, insanlar nasıl tepkiler verir, incitir mi, kırar mı, yok böyle şeyler. Haaa... Derseniz ki, bu adam sersem mi? Haşa. Hepimizi sulu götürür, susuz getirir. Müthiş hızlı çalışan bir beyni var, son derece zeki. O yüzden hiç altında kalmadan herkese laf yetiştiriyor, hatta bazen işi daha da uzatıp laf ebeliğine getirebiliyor. Tartışmanın durumuna göre de bazen hatasını kabul ediyor, bazen etmiyor. Bütün bunların toplamından ortaya Erman Toroğlu çıkıyor. Kimlik tanımı da eski futbolcu, eski hakem, spor yazarı, yorumcu ve bunların hepsini kapsayan bir şovmen. Bu tanımı yapan ben değilim, kendisi öyle söylüyor. ‘Maraton’un da bir yorumdan ziyade, şov programı olduğunu iddia ediyor. Ümit Karan’a ettiği herkes tarafından çok ayıplanan lafı da şovmen olduğu için ettiğini söylüyor. Cem Yılmaz aynı lafı etse nasıl normal karşılanırsa, Erman Toroğlu söyleyince de normal karşılanması gerektiğini söylüyor. Neyse, ben araya girmekten vazgeçeyim sizi onunla baş başa bırakayım...


Her yaptığınız işte birilerini sinir etmeyi hedef olarak mı belirliyorsunuz? Yoksa, kendiliğinden mi öyle oluyor?

- Her yaptığınız iş derken...

Tavukçuları delirttiniz, sebzecileri delirttiniz, futbol yazarlarını ve üç büyüklerin taraftarlarını delirttiniz...

- Siz tavuk yiyor musunuz?

Evet.

- Sebze? Meyve? Çilek?.. İyi. Gazetelerde bundan 2 ay evvel bir haber vardı. Yoksa okumadınız mı? İzmir’de 2.5 yaşında bir kız çocuğu bir buçuk ay boyunca çilek yiyor. Fenalaşıyor. Kızı apar topar hastaneye kaldırıyorlar. Ortaya ne çıkıyor? 2.5 yaşındaki bu kızın östrojen hormonu 19-20 yaşındaki bir kadının östrojen hormonuna eşitmiş. Her sabah annesi tuvalete girerken korkuyormuş: ‘Acaba kızım regl mi olacak?’ diye. Hep o yediği o hormonlu çilekler yüzünden...

‘Ben doğruları söylerim, insanları da sinir ederim!’ mi diyorsunuz?

- Biz tartışmaktan korkan bir toplumuz. Tartışalım ya. Benim mesleğim ne? Bana röportaj yapmaya gelirken çalışmışsınızdır. Ben kimim? Önce oraya gelelim...

Oralara geliriz Erman Bey... Ben önce sorularımı sorayım da..

- Söyleyin: Ben kimim?

Eski bir futbolcu, eski bir hakem, yorumcu, bir Türk düşünürü, bir tartışma figürü... Yeterli mi?

- Hayır.

Bundan zevk mi alıyorsunuz? Bu sizi mutlu mu ediyor?

- Ne?

İnsanları delirtmek!

- Yooo. Ben kimseyi delirtmek için özel olarak uğraşmıyorum ki. Yaptığım işin doğru olduğuna inanıyorsam, yürürüm. Zaman zaman çıkışlar yaparım, ortalık biraz karışır. O arada dinlenir, bir nefes alırım...

Ortalık karışsın diye mi çıkışlar yapıyorsunuz?

- Hayır. Söylediklerimin birilerine ters geleceğini, onları sinir edeceğini bilirim. Ama onların konuşulması gerekiyordur. Türkiye’de pek çok mesele kapatılıyor. Ben konuşuyorum, sonra geriye çekilip izliyorum. Hakemken de böyleydim. İnsanlar önce bir itiraz ediyorlar, aradan üç beş gün geçtikten sonra ‘Bu adam bir şey diyor’ diyorlar. Ve düşünmeye başlıyorlar...

Vayyy. Sizin misyonunuz da bu o zaman: Kendinizce insanların önünü açmaya çalışıyorsunuz...

- Ben maddi menfaat bekleyerek hiçbir şey yapmıyorum. Türkiye’de basında bu cümle çok önemli. Maddi menfaat, çıkar ya da grubun menfaati diye bir şey yok benim kafamda. Ama evet, insanlar biraz düşünsünler istiyorum. Ben enteresan adamım aslında, bir masanın etrafında oturan 10 kişi, ‘Erman süperdir’ derse ‘Eyvah!’ derim içimden, ‘Yandım ben.’ Ama 10’u birden ‘Boktan herifin teki’ diyorsa da yandım... Dördü, beşi diyecek ‘Bakma iyi adamdır’ diye. En iyisi odur. Yoksa, bizim de her yaptığımız doğru değil...

MAKETİ YAKILAN ADAM

Yıllarca 30 bin kişilik statlarda herkesin ‘İ..e Erman’ diye bağırmasının intikamını alıyor olabilir misiniz?

- Yok canım. Onlar taraftar. Adı üzerinde: Taraf. Onların bağırması beni fazla ilgilendirmez. Yaptığın işe bakacaksın. Kızmayacaksın. Hatta onlara gülümseyerek bakacaksın, içinden istersen küfredersin...

Bir insan nasıl olur da her konuda birilerinin tepkisini çekmeyi becerir. Bu özel bir meziyet gerektirir. Kimse sizin kadar insanları sinir etmeyi beceremiyor da...

- Geçenlerde Fenike’ye gittim, davet ettiler. Oturdum, biliyorum başıma gelecekleri. Çünkü orası üretici bölgesi....

Lafı amma dolandırıyorsunuz siz...

- Ben Türkiye’de Bush’tan sonra maketi yakılan ikinci adamım. Benim maketimi yaktılar bunu anlatmaya çalışıyorum. Üzerinde tepindiler, domatesleri, çilekleri döktüler. 5, 6 yerde oldu. Ama şunu unutuyorlar: Ben bir şey yapıyorsam, ders çalışarak yapıyorum. Sebze meyve hakkında mı konuşuyorum? Biliyorum ki, konuşuyorum. 20 sene halde kabzımallık yaptım ben. Futbolla ilgili mi konuşuyorum? Hakemlikle ilgili mi konuşuyorum? Benim konuştuğum işler yaptığım işler. Yapmadığım, hakkında fikir sahibi olmadığım işler konusunda konuşmam...

İyi ama siz de her konuda fikir sahibisiniz!

- Ben Ankara’da büyüdüm...

Yani?

- Üç ihtilal gördüm, devlet mekanizmasını bilirim, bürokrasiyi bilirim, televizyon derseniz bilirim.

Gördünüz mü, bilmediğiniz konu yok...

- Çok vardır.

Bir tane söyleyin...

- Bin tane vardır!

Bir tane, bir tane...

- Gelmiyor şimdi aklıma.

Ya işte...

- Pantolon nasıl dikilir bilmem mesela. Gerçi, dersini çalışırsam...

Futbolun Cem Yılmaz’ıyım, o yüzden o lafı ettim

Tarkan,‘Çişim var’ dedi mahvoldu, Güner Ümit ‘Kızılbaşlar’ dedi bir süre ekranlara çıkamadı. Siz de benzer bir hata yaptınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?

- Bu toplumu İngiliz toplumu filan zannettim. Bir espriydi... Kaldırırlar sandım. Yanılmışım.

Keşke o soruyu sormasaydım diyor musunuz?

- Söylüyorum işte burası İngiltere değilmiş!

Laf mı bu!

- Pekala şöyle yanıt verilebilirdi: ‘Bizde goller biter mi?’ ya da ‘Ben gol kralı olacağım!’ gibi bir cevap. Ben öyle bir cevap beklediğim için, verilen tepkiye açıkçası şaşırdım...

Nedir sizinki, densizlik mi haddini aşmak mı?

- Cem Yılmaz sahneye çıkıyor değil mi? İnsanlar izlemek için milyarlar veriyor. Ben de çok beğeniyorum onu. Ve sahnede çok farklı şeyler oluyor. Öyle değil mi? Ne söylese insanlar gülüyor, kimse ona kızmıyor...

Evet ama o şovmen! Futbol yorumcusu olmak başka, şovmen olmak başka...

- Valla, futbol da bir şov oyunu. Futbol, hiçbir zaman sadece futbol değil ki. Maraton’u kadınlar da izliyor. Neden? Sadece bir yorum programı olsa, izlerler mi? Maraton sadece bir spor programı değil, bir keyif programı...

Siz de o programın Cem Yılmaz’ısınız öyle mi?

- Bir yerde öyleyim. Biz futbolun şovmeniyiz. Maraton, futbolu köpürten bir program. Zaten bu yüzden tutuluyor. Bizi izlerken gülersin, eğlenirsin. O laf tamamen bir espriydi. Ama nerelere çekildi...

İtiraf edin ki çiğ bir espriydi...

- Dozu biraz kaçmış olabilir...

Hálá Ümit’in o akşam gol atıp atmadığını merak ediyor musunuz?

- Hayır. Ayrıca ben Ümit’i severim. Onunla bugüne kadar gece kulüplerinde çok karşılaştık. İnşallah, evlilik ona yarar. Yarayacağına da inanıyorum. Artık gece kulüplerinde karşılaşmayız...

Sizin gittiğiniz gece kulüpleri hangileri? Şamdan’a filan mı gidiyorsunuz?

- Şamdan Etiler’de. Orası sosyetik. Ben sosyetik yerlere gitmem. Şamdan’a da gidersem sadece sahibi Mehmet Tuna’yı sevdiğim içindir. Ben çoğunlukla Beyoğlu’nda gezmeyi tercih ederim. Kemancı’ya giderim, şu yukarıda 360 var, sonra Neptün var...

Bu arada... Daha önce hiç kapının önüne konmuş muydunuz?

- Anlamadım?

Kovulmuş muydunuz?

- Kovulmadım ki ben. İnsan, mukavelesinin bile olmadığı bir yerden nasıl kovulabilir? Adam dedi ki ‘Erman Toroğlu benim olduğum yere gelemez.’ Biz geçen hafta yine çıktık. Nasıl oldu?

Bilmem. Size sormak lazım, korsan yayın yaptınız...

- Ne korsanı? Olur mu öyle şey? Ben nasıl zorla çıkarım? Üç saat insan korsan program mı yaparmış! 28 Eylül’de Yapı Kredi’nin Koç’a satım işlemleri bittikten sonra ayrıntılı konuşacağız bunları. Şu anda Digitürk devletin elinde, Karamehmet’e bir geçsin...

RIDVAN’I BEĞENİYORUM AMA

Rıdvan’ı beğeniyorum. Doğru yorumlar yapıyor. Ne var ki, teknik direktörlük de yapıyor. Futbolu iyi bilir ama insan aynı zamanda teknik direktörlük yaparsa, ‘Şu hakem bu maçı katletti’ diyemez, hatalı bulduğu her şeyi söyleyemez. Çünkü yarın bir gün tekrar teknik direktörlük yaptığında o hakemle karşı karşıya gelir. Benim böyle bir sorunum yok, çünkü arkamda yumurta küfesi yok.

O KABZIMALIN TEKİDİR

Ankara İktisat Kamu Yönetimi mezunuyum. Kimse bilmez. ‘O kabzımalın tekidir!’ derler. Böyle derler ama kabzımalın da ne olduğunu bilmezler. Sadece yumurta topuk ayakkabı giyen, elde tespih dolaşan, benim gibi künyeler-münyeler takan adamlara denmez kabzımal. Evlenip boşanan insanlar avukatta ‘ahzu kabza’ vekalet verirler. Her türlü yetkiyi yani. Kabzımal da mal üzerindeki en yetkili şahıs anlamına gelir. Sen bana malını, Adana’daki portakalını, limonunu, domatesini, hıyarını gönderiyorsun, ben senin namına satıyorum, içinden komisyonumu alıp, sana paranı gönderiyorum.

KENAR SÜSÜ YAPTIK

Fotoğraf biraz farklı olsun diye Fransız Sokağı’nda çektik. Zaten Erman Toroğlu, Taksim-Beyoğlu dışında fotoğraf çektirmiyor. Etiler Ulus için de ‘O sosyetik yerde ne işim var benim?’ diyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!