Güncelleme Tarihi:
İşte bu nedenle Başbakan Tayyip Erdoğan’a önceki gün yaptığı konuşması için teşekkür ediyorum.
Bir Türk başbakanı, ilk defa vatandaşlara ‘Lütfen çirkin değil, güzel evler yapın’ diyor.
Sonra ekledi:
Yabancı bir dostum, bir gün ‘Sizin Avrupa Birliği yolundaki en önemli engellerinizden biri, estetik yoksunu, çirkin şehirlerinizdir’ demişti.
Bir başka arkadaşım da şunu söylemişti: ‘Sırf bu çirkinlikleri görmemek için duvarlarla çevrili bir sitede oturuyorum.’
Emin olunuz bunlar snop düşünceler değil.
İşte bakın, Kasımpaşa’da doğmuş, büyümüş bir Başbakan da artık bunu söylüyor. (Hürriyet, 24 Ağustos)
*
Bu sabah, değişik bir güzergâhtan ve arabada sohbet edecek kimse olmadan gazeteye geldiğim için İstanbul’u seyrettim. Gözlerimi kapayasım geldi benim de...
Özkök haklı! Her ne kadar, Rize’de umutsuz bir çağrı yapan Erdoğan, zamanında orman arazisini traşlayıp bir kaçak villa dikmiş bir ‘İstanbul’da bir Rizeli’ olsa da, her ne kadar Erdoğan belediye başkanlığı günlerinde İstanbul’un - başta hemşerileri tarafından - talan edilmesine göz yummuş hatta bundan rant elde edenlerle çalışmışsa da... geldiği nokta alkışı hakkediyor gerçekten.
Çünkü “estetik” bir gelişmişlik, bir medeniyet işaretidir.
Türkiye daha oraya gelmedi.
Sabah yolun iki yanındaki çirkin yapılaşmayı seyrediyorum. Zaten kara bulutlar çökmüş şehrin üstüne, iç karartıcı...
Hayır, artık üzülmüyorum! Daha doğrusu üzülmemek için kesin kararlıyım!
İstanbul benim çocukluk aşkımdı. Pırıl pırıl, masum, tertemizdi...
Şimdi, uzaktan seyrediyorum onu.
Irzına geçilmiş, üstünden binlerce it köpek geçmiş, dövülmüş, yerlerde sürünmüş...
Kerhaneye düşmüş o masum ve güzel sevgilim benim.
Ve elimden bir şey gelmiyor...
Her gün kahrolsam, kaç yazar!