Güncelleme Tarihi:
* Iris, kendisinden önce annesinin başına geldiği gibi Alzheimer hastalığına yakalandı. Bu hastalığın kurbanları her zaman nazik olmuyor, biliyorum. Ama Iris yine de birçok bakımdan "kendisi" kaldı. Konsantrasyon gücü, düzenli cümle kurma yeteneği gitti, nerede olduğunu artık hatırlamıyor. Yirmi altı çarpıcı roman ve birçok felsefe kitabı yazdığını, en büyük üniversitelerden onursal doktora aldığını, İngiliz İmparatorluğu'nun kadınlara verdiği en yüksek nişan olan "Dame" ünvanını aldığını artık hatırlamıyor.
* Bir Alzheimer hastası cümleye endişeyle başlar, tekrarlar, ama isteğini anlatamadan yarım bırakır. Şakalaşmanın devam etmesi böyle anlarda kurtarıcı olabiliyor. Patlatılan bir kahkaha, mırıldanılan bir şarkı, bir zamanlar sevgiyle paylaştığımız anlamsız şaka ritüelleri, kısa bir süre de olsa mutlu bir tepkiye, ani bir gülümsemeye yol açıyor; uzak diyarları fetheden kaşiflerle orada karşılaştıkları vahşiler arasında yaşanan, birisinin yaptığı kısa bir pandomim sayesinde karşı tarafın durumu anladığı o kısa anları hatırlatıyor. Neşeli dakikalarda, içki içerken ya da otomobilde Iris zaman zaman kendine güvenerek, aramızda canlı bir konuşma geçtiğinden emin, anlaşılmaz bir şeyler söylüyor.
* Evliliğimizin ilk günlerinde ben arada sırada, haklı ya da haksız herhangi bir şey için Iris'i sorumlu tuttuğumda patlardım. O, böyle anlarda hemen sakinleşir, güven verici, neredeyse anaç bir tavır takınır, derinden bilinçsizce gelen kadınsı bir cevap verirdi. Ama şimdi bazı anlarda bilinçli olarak patlamayı öğrendim. Eğer bütün gün peşimde dolaşır, yaptığım işi, yazdığım bir mektubu bölmeye çalışırsa, sanki kendimi tutamıyormuşum gibi patlıyor, kağıtları yere fırlatıp, ellerimi havaya açıyorum. Her zaman işe yarıyor bu. Iris "Özür dilerim... Özür dilerim" diyor ve yavaşça uzaklaşıyor. Patlamam, ona gösterebileceğim bütün sevgi gösterilerinden daha rahatlatıcı.
* Iris uyuyor. Şanslı Alzheimer hastalarının eşlerinin zaman zaman duyduğu gibi ben de bir yanılsamaya kapılıyorum. Hayat hep aynı, hiçbir şey değişmedi. Her gün birbirimize daha da çok yakınlaşıyoruz. Kırk yıl boyunca evliliğimizi Tanrı'nın bir lütfu olarak kabul ettikten sonra evliliğin artık bundan sıkıldığına karar verip işleri kendi eline almasında komik bir taraf var. Evliliğimiz, bizim irademizin dışında, bilinçli olarak, ısrarla bir yere doğru gidiyor. Bize bir seçim şansı vermiyor, bundan da memnunum.
* Iris'in yan odadan yükselen küçük "fare çığlığı", gittikçe daha basit, daha doğal geliyor bana. Karanlıkta el yordamıyla yürümüyor: Yolculuk bitti, Alzheimer'ın karanlık elinden tutarak bir yere ulaştı. Ben de öyle.