OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 19, 2005 00:00
Dindar bir Hıristiyan olan İngiliz Paleobiyolog Simon Conway, evrimde rastlantılara inanmıyor. Oysa evrimde raslantılar önemli. Ona göre her şey ilk patlamada (Big Bang) belirlenmişti. Ve her şey buna göre gelişti!.. Cambridge Üniversitesi hocası Morris, Dünya’da ve uzaydaki zeki canlıların oluşumuyla ilgili ilginç görüşlerini anlatıyor.Dindar bir Hıristiyan ve bir Darvinist olan 53 yaşındaki İngiliz bilim adamı, Cambridge Üniversitesi’nde paleobiyoloji eğitimi veriyor ve 500 milyon yıl önce gelişen Kambriyen patlaması faunası uzmanlarından biri. O dönemde birçoğu varlıklarını günümüze dek koruyan hayvan türleri çok kısa bir süre içinde gelişmişti. Conway Morris araştırmalarını Kanada, Çin, Grönland, Moğolistan ve Avustralya’da sürdürdü. "Life’s Solution Ğ Inevitable Humans in a Lonely Universe" (Cambridge, 2003), adlı son kitabında Conway Morris, kısa bir süre önce yaşamını yitiren evrim uzmanı Stephen Jay Gould’u kıyasıya eleştiriyor. Gould, Conway Morris’in eski bir çalışmasından yola çıkarak "Rastlantısal İnsan" tezini üretmişti. Conway, insan yaşamının kesinlikle doğanın keyfine göre oluşmadığını savunuyor. İşte Die Zeit’da yayımlanan görüşleriProf. Morris, sizi Darvinist olarak tanımlayabilir miyiz? - Elbette. Gerçi Darvinizm iyi bir imaja sahip değil, ama evrimsel mekanizmalarla ilgili olanları bu ilke içinde anlıyorum. En iyi uyum sağlayan organizmaların ayıklanması ve değişen çevre koşullarına uyum Ğ bunlardan farklı mekanizmalar düşünemiyorum. Bunu biraz açıklar mısınız?- Şimdi bir tiyatroda oturduğunuzu ve ışıklandırma sistemine baktığınızı düşünün: Spot lambalarının hangi sıraya göre açılıp kapandığını inceleyebilirsiniz. Fakat bu sizin sahnedeki oyunu daha iyi anlamanızı sağlamaz. Evrim biyolojisinde de benzer bir durum söz konusu. Her zaman iddialı tezler ileri sürdünüz. Ve Stephen Jay Gould’a inanacak olursak, gençliğinizde gerçek bir asi olduğunuz ortaya çıkıyor. Gömlek ve pantolon yerine tuhaf cüppeler giyiyordunuz, devrimciydiniz ve sol çevrelerde aktiftiniz...- Hayır. Yaşlı Gould, Marksist idi. Bu nedenle de hep sınıf mücadelesiyle ilgili birliklere ilgi duyuyordu: Mesela kemikleşmiş otoritelerle savaşan genç isyancılar gibi. Benim için tamamen saçmalıktı. Tamam, biraz garip giyiniyordum ama hiçbir zaman politikaya ilgi duymadım. Şimdi bilime geri dönelim: Dünyanın ilk dönemlerinde sürekli devrimlerin yaşandığını iddia etmek kesinlikle yanlıştır. Tıpkı bilimin, genç vahşilerin düzene karşı gerçekleştirdikleri bir savaş olduğunu söylemek gibi. Kısa bir süre önce kaybettiğimiz Gould, kuşkusuz büyük hizmetler vermiştir. Fakat genellikle ne görmek istiyorsa onu görüyordu. Sizin de üzerinde uzun yıllar çalışmış olduğunuz Kanada’daki Rocky Dağları’nda bulunan Burgess-Şist fosilleri, bilinmeyen bir dünyayla ilgili ilk bilgileri sunmuştu. Doktora danışmanınız Harry Whittington’ın size Opabinia organizmasını gösterdiğinde meslektaşlarınızın kahkahalarla güldüğü doğru mu?- Evet. Bu 1972 yılında Oxford’da olmalıydı. Harry iyice abartmıştı. Oysa çok ciddi bir araştırmacıdır. Bu yüzden sunumu sırasında insanların gülme krizine girmesini beklemezsiniz. Bundan 500 milyonu yılı aşkın bir süre önce, Kambriyum patlamasında kısa bir süre içinde olağanüstü sayıda yeni hayvan türleri gelişmişti. Ve Opabinia gerçekten de çok tuhaf ve komiktir. Bu hayvanın kafasında beş gözü ve ucu kerpeten biçiminde bir hortumu vardır. Bundan daha çılgın olan belki sadece Hallucigenia’dır. Şu yedi çift sırık bacaklı, deniz diplerinde dolaşan garip hayvan mı?- Hallucigenia’yı ilk başka bu şekilde tanımlamıştım. Bu benim en büyük hatamdı. Bacakları yanlış mı saydınız?- Çok daha kötüsü. Hayvan kafasının üzerinde duruyordu: Duyarga olarak açıklamış olduklarım gerçekte uzun bacaklardı. Bacak olduğunu düşündüklerim sırttaki çıkıntılardı. Fakat kendimi affettirmek için şunu söyleyebilirim: Burgess-Şist’indeki fosillerin çoğu ufalanmıştır ve incelenmesi çok zordur. Stephen Gould, Kambriyen patlamasıyla ilgili araştırmanıza hayran kalmış ve en çok satılan kitabı "Rastlantısal İnsan" için esin kaynağı olmuştu. - Buna sevindiğimi söyleyemem. Çünkü Gould’un en ünlü kitabı hatalarla dolu. Harry ve ben o zamanlar, Opabinia, Hallucigenia ve o döneme ait diğer birçok organizmanın, hayvan evriminin beş ana çizgisine ait olmayacağını ve dallara ayrılanların daha sonraları yok olduklarını sanıyorduk. Fakat bir süre sonra yanıldığımızı anladık. Bugün artık Opabinia ve Hallucigenia’nın örneğin eklembacaklıların öncüleri olduklarını biliyoruz. Fakat Gould bunu kabul etmedi. Ama dik başlılığının belki iyi bir yanı da vardı. "Rastlantısal insan" kesinlikle "Life’s Solution" kitabımı yazabilmem için bir katalizör olmuştur. Bu kitapta, evrimin ve insanın rastlantısal ürünler olmadığını öne sürüyorsunuz.- Bu Life’s Solution’un ana konusu. Bunun için bir örnek verebiliriz: Beynimizde aktif olan genlerin çoğu, beyni olmamasına rağmen bira mayasında bile saptandı. Ve çok sayıdaki önemli protein grupları çok erken bir tarihte gelişmiş olmalı. Hatta birbirinden bağımsız olarak birkaç kez. Bunlar sadece kullanılmayı bekliyorlardı. Bir tür bir programın mı işlediğini sanıyorsunuz? - Bununla ilgili birçok kanıt var. Mesela eklembacaklıların ve balıkların birbirlerinden bağımsız olarak en az üç kez karaya çıktıkları belgelenmiştir. Bu nedenle er veya geç bir hayvanın suyun içinde bacaklara kavuşacağına inanıyorum. Ve bunlara kavuştuktan sonra da neredeyse zorunlu olarak karaya çıkacaktır. Daha zeki canlıların gelişimi ne zaman başlamıştır? İlk maymunların ortaya çıkmasıyla birlikte mi yoksa ilk solucandan itibaren mi?- Bana göre insan, ilk patlamada belirlenmişti. Yani dünyanın oluşmasından sonraki ilk mili saniyeler içinde. Bizim gelişimimiz rastlantı değil. Peki ama 65 milyon yıl önceki meteorit çarpışması ne oluyor? Bu çarpışmadan sonra dinozorlar ölmüş ve fare büyüklüğündeki ilk memelilere yer açmışlardı. - Diyelim ki dünyaya meteorit çarpmadı ve dinozorlar yaşamaya devam ettiler. Peki yaklaşık 20 milyon yıl sonra ne olurdu? Bir buz devri başlar, dünya soğurdu. Dinozorlar soğuğa dayanıklı değil. Fakat sıcakkanlı ve daha hareketli olan memeliler hayatta kalırdı. Demek tüm gelişme biraz daha geç yaşanırdı ama sonuç yine aynı olurdu.Çok iddialı bir tez- Öyle mi dersiniz? Oysa Neandertallerle birlikte diğer ilkel bir insan grubunun Homo sapiensler’den bağımsız olarak geliştikleri daha şaşırtıcıdır. Evrim er veya geç her yerde zorunlu olarak zeki bir türe ulaşmıştır. Belki diğer gezegenlerde her şey daha uzun sürüyordur. Fakat gelişmişlik ve zekanın gelişimi programdır. Hatta bu ilkenin diğer gezegenler için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Dünya dışı varlıklar bizi görebilirler miydi? - Kesinlikle. Onlar da tıpkı bizler gibi mercekli gözlere sahip olurdu.Bu fikre nasıl ulaştınız?- Mercekli göz evrim tarihinde birbirinden bağımsız olarak en az yedi kez gelişmiştir. Üstelik sadece omurgalı hayvanlarda değil, soyları birbirinden uzak olan mürekkep balığı ve halkalı solucanlarda da. Fakat kural olarak her zaman çok çevik, saldırgan ve zeki organizmalarda. Birçok böcekte görülen karmaşık göz yapısıyla aynı şekilde görebilmek için bunlar dev tatlı kabakları kadar büyük olması gerekirdi. Dünya dışı varlıklar hakkında başka neler söyleyebilirsiniz? Mesela robot gibi soğuklar mı, benzinle mi çalışıyorlar?- Hayır. Damarlarında yaklaşık 37 derece sıcaklığında kan akıyor. Tıpkı bizim gibi.Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?- Gelişkin zeka sadece büyük beyinle mümkün. Bu tür bir organın metabolizması belli bir beden sıcaklığı gerektirir, bu şekilde ancak önemli kimyasal süreçler işleyebilir. Kuşların sıcakkanlılığı Ğ onlarda ortalama olarak zeki sayılırlar- memelilerden bağımsız olarak gelişmiştir. Uzaylılar bizi anlayabilirler miydi?- Zeki uzaylıların mutlaka duyabildiklerini ve koklayabildiklerini düşünüyorum. Doğa koku alma ve işitme için genelde tüm hayvanlar dünyasında aynı tür aktarım molekülünden yararlanıyor: Yedi sarmallı diyafram molekülü. İlginç bir biçimde bunlar milyarlarca yıl önce, kulakların ve burunların bulunmadığı bir tarihte de varlıklarını sürdürüyorlar. Uzaylıların bize çok benzediklerinden emin misiniz?- Oldukça. Bununla birlikte bir alternatifim de var: Sosyal böceklerde gelişkin zeka oluşabilir. Bunlarda olağanüstü bir potansiyel görüyorum. Bu gruplardan biri dünyada tarımı bile keşfetti. Şaka ediyorsunuz.- Tam olarak değil. Güney ve Orta Afrika’daki yaprak kesen karıncalar (Atta cephalotes) ilk çiftçilerdi. Bunlar yeraltındaki yuvalarında mantar yetiştiriyorlar: yaprakları küçük küçük keserek, yuva girişine taşıyorlar.Yuvalarda yaprakları çiğneyerek bulamaç haline getiriyor ve bununla mantarları gübreliyorlar. Karıncalar mantar bahçelerini çok iyi bakıyorlar hatta yabani otları bile temizliyorlar. Çok gelişkin bir sistem; bizim tarım geleneğimize çok benziyor ama milyonlarca yıl daha eski. Bu nedenle süper zekalı karıncaların veya arıların diğer gezegenlerde biz insanlar gibi düşünmeleri beni şaşırtmaz. Biz insanlar buna rağmen biraz özel kalmıyor muyuz? Yoksa biyolojik köklerimizi daha fazla dikkate almamız mı gerekiyor? Biyolog Matt Ridley, evrimin, sosyalist bir toplumun mümkün olmadığını kanıtladığını öne sürüyor. - Ridley söylüyorsa, doğrudur tabii! Şaka ediyorum. Gerçek şu ki insanlar, toplumlardaki sorunları açıklayabilmek için evrimden yararlandıkları zaman çok dikkatli olmalılar. Evrimin bize bazı yararlı davranış önerilerinde bulunabileceğine veya hangi devlet biçimlerinin daha mantıklı olduğunu açıklayabileceğine inanmıyorum. Her ne kadar evrimin bir ürünü olsak da. Evrimin bir sonucu olmamıza rağmen aynı zamanda bu mirastan tümüyle yoksunuz, öyle mi?- Gerçek şu ki örneğin egoizmin de genetik bir temele sahiptir. Fakat insan topluluklarında her şeyin daha karmaşık olduğunu düşünüyorum. Hiç kimse, çocuğunu Darwin yasalarına göre yetiştirmeyi akıl edemez. Yani neyin önemli olduğunun kendilerince keşfetmelerine izin vermek. Bunun yerine bilgilerimizi sistematik olarak gelecek kuşaklara aktarıyoruz. Sosyalizmi sever veya sevmezsiniz. Ama iki durumda da evrimsel mekanizmaları kanıt olarak göstermek mantıklı değildir. Evrim psikolojisiyle ilgili kuralları da yanılgı olarak mı görüyorsunuz?- Evet. Evrim psikologlarının tezleri genelde çok iddialıdır. Aldatan erkekler genelde şu savunmaya bayılırlar: "Evrimsel nedenlerden dolayı spermlerimi herhangi bir şekilde boşaltmak zorundaydım." Fakat bu stratejiye göre başarılı olanlar, çok büyük masraflar yapmak zorundadır ve en sonunda kendi ailelerine çok az para kalır. Modern dünya için liyakatsız bir davranış motifi, öyle değil mi? Bir toplumda dil geliştikten sonra yepyeni bir usulle gelişmeye devam edebilir. Elbette ki içimizde biyolojik miras taşıyoruz. Ama biz resim sanatı, müzik, felsefe ve edebiyatla çoktan beri yeni bir dünya yarattık. Bir doğabilimcisi için çok iyi edebiyat yapıyorsunuz. - Yaşam bir mucize. Ve bu konuda şaşırmayı unutmamalıyız. Moleküllerin milyonlarca yıl içinde çok gelişkin organizmalarda ne şekilde birleştiklerini daha iyi anladıkça, daha çok tatmin oluyorum. Ve bir konuda iyice emin olmaya başlıyorum: Klasik Darwinizm bunu tek başına açıklayamaz. Niçin?- Bilim adamlarının evrimi taklit etmeye çalıştıkları üç araştırma var. Bu amaçta, ayıklanma ve uyuma dayanan milyonlarca yıllık süreçleri büyük bir hızla tasarlayan özel bilgisayarlardan yararlanıldı. Sonuç: bir yığın hata! Ortaya gelişmişlik diye bir şey çıkmadı. Sadece ayıklanma ve uyumla ilginç bir şey elde edilememekte. "Sanal evrim" tam bir başarısızlıktı. Buradan ne gibi bir sonuç çıkarıyorsunuz?- Belki de bugüne kadar doğru soruyu sormamışızdır. Önemli bir şey eksik gibi. Şimdi durumu değiştirerek, evrenimizin belirlenmiş olduğunu varsayalım. Bu bir kaza veya doğanın keyfine kalmış bir rastlantı olmasın. O zaman zekanın gelişimine biraz daha yaklaşmış oluruz. Çünkü daha yüce bir güç kesinlikte zeki canlılarla dolu bir dünyaya daha fazla ilgi duyabilir. Bu biraz metafizik gibi çınlıyor. Fakat "Life’s Solution" adlı kitabınızda "Tanrı" gibi sözcükler yok. - İnsan okurlarına her şeyi açıklamalı mı? Bence bu konuda kendileri düşünmeliler. İnançlı mısınız?- Evet, ben Hıristiyan’ım. Evrimbilimcisi olarak Tanrıya inanmak biraz zor değil mi? Doğa neden tam da "
yemek ve yenmek" gibi vahÅŸi bir ilkeye göre iÅŸlemek zorunda?- Bu tür sorular beni sıkıyor. Tamamen güvenli olan canlı bir dünya yaratmak mümkün deÄŸil. Her ne kadar çocuÄŸu kanser olan bir anneye bunu anlatmak zor da olsa ÅŸu ÅŸekilde açıklamama izin verin: Bazı insanlar yangınlarda yaÅŸamlarını yitiriyorlar. Bunun alternatifi ateÅŸsiz yaÅŸamak olurdu. O halde dünyamızın çok zekice tasarlandığını mı düşünüyorsunuz?- Burada bir ÅŸeyi açıklamak zorundayım: "Zeki tasarım" kavramını ben asla kullanmaya yanaÅŸmam. Bu daha çok kutsal kitapları yorumlayan ve Tanrının bitkileri, hayvanları ve insanı yedi gün içinde yarattığına inanan yaradılış yanlılarının kullandığı bir terim. Kendimi bu tür insanlardan gerek bilimci gerekse inançlı bir Hıristiyan olarak tamamen ayrı tutmak zorundayım ve tutuyorum. Kötü niyetli insanlar, evrimi kendi düşüncelerinize göre ele alabileceÄŸinizi düşünebilirler. Dindar Darwinist olarak siz de en azından Stephan Jay Gould gibi rahatsız edici bir durumda deÄŸil misiniz?- Ben de tamamen özgür deÄŸilim. Bunu tartışmıyorum. Burada önemli olan nokta ÅŸu: Bazı dünya görüşleri çok korkunç. Bazıları da çöküşe neden oluyorlar, Marksizm’le kanıtlandığı gibi.Ama dünya dinleri de çoÄŸunlukla fanatikliÄŸe, savaÅŸlara ve baskılara neden oldular. - Bu konuda size hak vermek zorundayım. Fakat buna raÄŸmen Hıristiyan inancı ve evrim öğretisinin birbirini tamamlayabileceklerine inanıyorum. Elbette ki inançlı bilim adamı olarak da yanılgılardan arınmış olmuyorsunuz. Bilim adamı olarak gerçeÄŸe yaklaÅŸmanız için genelde birçok yanılgıya ihtiyacınız vardır. Ä°nanç dünyasında da benzer bir fenomen söz konusu: Ne zaman Tanrıyı anladığınızı düşündüğünüzde aslında onu anlamamışsınızdır. Â
button