İnsan doğayla savaşırsa, kazanan şüphesiz doğa olur

Güncelleme Tarihi:

İnsan doğayla savaşırsa, kazanan şüphesiz doğa olur
Oluşturulma Tarihi: Şubat 16, 2012 20:51

Ali Nihat Gökyiğit, Tekfen Holding ve Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşlarından TEMA’nın kurucuları arasında. Yani önemli ve başarılı bir girişimci ve aynı zamanda sivil toplum önderi. Bu tecrübe ve özelliklere sahip birinin söyleyeceklerinin sosyal girişimci veya sosyal girişimci adayları için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden Nihat Bey’e önce girişimcilik, daha sonra da sivil toplum hakkında sorular soruyorum.

Haberin Devamı

Ali KOBANBAY

Girişimci olma kararını ne zaman ve nasıl verdiniz? Daha okul çağındayken girişimci olmak niyetinde miydiniz, yoksa daha sonra mı aldığınız bir karar?
- Hep girişimci olmak niyetindeydim. Ailem de zaten ticaretle uğraşıyordu. Dolayısıyla başından itibaren kendi işimi kurma hevesim hep oldu. Tabii Amerika’da edindiğim intibaların da büyük önemi var. Örnek vermek gerekirse, mesela benim oraya gittiğim sene 1947, şubat ayı. Orayı çok aydınlık gördüm Türkiye’ye nazaran. Niye biz karanlıktayız dedim. Sonra Tekfen Ampul konusu geldiği zaman baktık ki Amerika’da 10 ampul tüketiliyor kişi başı, Avrupa’da 3, Türkiye’de ise yarım ampul! Dolayısıyla o dönemlerde gördüğüm bazı konular sonra benim iş hayatımı da etkiledi.
Girişimciliğin TEMA’da da etkisi oldu tabii. TEMA’da eğitime ve bilinçlendirmeye çok önem verdik. Ama o yetmiyordu. Bir taraftan da bilinçlenen kimse “Peki bilinçlerdik ama şimdi ne yapacağız?” diye soruyor. O zaman insanların göreceği projeler yapmak gerekiyor. Ben o projelere çok önem verdim TEMA’da. Kafkas arısının keşfedilmesi, hızlı yetişen ağaçlarla ağaç tarımı, kırsal projeleri gibi çeşitli projeleri TEMA şemsiyesi altında geliştirip şirketleştirerek harekete geçirdik. Yani TEMA’da girişimciliğimi de ihmal etmedim.

Haberin Devamı

Tekfen’i 1956 yılında kurdunuz. Günümüze kadar girişimci olarak birçok siyasi ve ekonomik kriz gördünüz. Girişimci olduğunuza pişman olduğunuz durumlar oldu mu?
- Hiç pişman olmadım ama birtakım zorluklar yaşadık. O zorluklar hem darbelerden hemen evvel oluyordu, hem de darbeden sonra alınan ekonomik tedbirler girişimcinin tam arzu ettiği şekilde olmuyordu. Dolayısıyla ekonomik krizler daima girişimciyi rahatsız eder. Ama ümitsizliğe kapılmadan, orada da fırsatlar olduğunu bilmek ve o fırsatları bulmak lazım.  En çok üzüntü duyduğum olaylar işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıklar oldu. Örneğin biz ampul fabrikasında bir baktık işçiler ayağa kalkmış ve geliyorlar. İşin içinde şiddet olayları da var. Örf ve idareyi aradık ve dedik ki eğer fabrikaya zarar verirlerse bir daha yerine koyamayız, çok hassas makineler. Bir grup asker geldi ve fabrika önünde vaziyet aldı. O zamanlar Sabancı Center, İş Kuleler falan yok. Oralar hep tarla. İşçiler taş atmaya başladılar. Biz Feyyaz’la biraz geri durmuştuk ama Necati ön taraftan bakıyor. “Necati çekil oradan. Bak camlara taş atıyorlar” dediğimizde Necati “Bir canımız var, onu da alsınlar kurtulalım” dedi. İnsanın ortağının ağzından bunları duyması çok üzücü tabii. Ama bu günler çok uzun sürmedi.

Haberin Devamı

AIESEC’LE 35 YIL

Peki şimdi sivil toplum tarafına gelirsek, sivil toplumda bu kadar aktif olma kararını nasıl aldınız? Bu kadar aktif bir iş hayatınız varken nasıl oldu bu karar süreci?

- Öteden beri benim hayır işleme konusunda ailemden aldığım bir terbiye var. İş hayatı insanın çok büyük zamanını alıyor tabii. Gece gündüz yollardaydık. Ama ona rağmen ilk sosyal alandaki işim 45 sene önce başladı. Rahmetli Nejat Eczacıbaşı ve o zamanki Ticaret Odası Başkanı Behçet Osman Ağaoğlu beni davet ettiler. AIESEC adında bir talebe teşkilatından bahsettiler. İkinci Dünya Savaşı sonrasında devlet adamları ve işadamları bir araya gelmişler. Olan bunca felaketten sonra, bunların bir daha olmaması için ne yapmalıyız diye düşünmüşler. Aldıkları karar çeşitli ülkelerden gençleri bir kardeşlik bilinci içinde yetiştirmek için çalışmak olmuş. Bu amaçla AIESEC kurulmuş. Bu kuruluşu bana emanet etmek istediler. İlk olarak böyle başladım. Aslında genelde bu gibi işleri 10 seneden fazla götürmedim. Yani 10 sene sonunda hep yönetimi başkalarına devrettim. Bunun tek istisnası AIESEC. O işi 35 sene götürdüm.

Haberin Devamı

TEMA’nın kuruluşu nasıl oldu?
- Ben inşaatçı olarak devamlı arazideyim. Dolayısıyla doğanın tahribini çok net olarak görüyordum. Hayrettin Karaca ile bir apartmanda komşu olduk. O da doğaya gönül vermiş birisi olarak bitki toplamak için dolaşıyor ve aynı tahribatı görüyor. Bir gün Vehbi Koç Bey yaptığımız bir toplantı sonrası benimle görüşmek istedi. “Ben hayatımın son yıllarında nüfus planlaması ve ağaçlandırma konusunda bu ülkeye hizmet etmek istiyorum” dedi.   Yardımcı olmamızı istedi. Ben “ağaçlandırma konusunda yardımcı olurum ama bunun ağaçlandırmadan daha geniş ele alınması gerekir. Hayrettin Karaca ile beraber gelelim ve size bir anlatalım” dedim. Toplantımızda bizden bir rapor istedi ve defterini çıkartıp bu raporu ne zaman verirsiniz diye sordu. Hayrettin Bey de üç hocaya danışacağımızı, onlarla konuşmadan bir tarih veremeyeceğimizi söyledi.  Vehbi Bey “Ben tarihi olmayan hiçbir işi konuşmam” dedi. Bunun üzerine ben 3 haftanın yeterli olacağını söyledim. O da defterine not etti. Üç haftanın dolmasına iki gün kala beni evimden aradı ve raporu sordu. Hayrettin Bey’le beraber evine çağırdı ve anlattık. Konuşmamız bitince “Peki şimdi ne olacak?” dedi. Hep aksiyon planı ister. Bir randevu daha istedik ve konuyu daha detaylı anlatmak için görsellerle desteklenen bir sunum hazırladık. O toplantıda daha görsellerin hepsini göstermeden durmamızı istedi. “Ben bu işi çok iyi anladım, şimdi ne olacak?” dedi. Bir vakıf kuracağız dedik. Vakfın özvarlığının ne kadar olacağını sordu. 5 milyar lira olacağını söyledik. Bana döndü ve “Yüzde onunu ben veriyorum, yüzde onunu da sen vereceksin” dedi. Öz sermayenin tamamlaması için 3 haftada 30 önde gelen işadamından randevular aldık. Toplantılara gitmeden önce bir taahhütname hazırladık. Kurucu mu, mütevelli heyeti üyesi mi olacağını ve ne kadar bağışta bulunacağını yazacakları taahhütnameler. İlk görüşmemiz Nejat Eczacıbaşı ile idi. “Nejat Bey Türkiye çöl oluyor” dedim. Ayağa kalktı ve “Sen ciddi misin?“ dedi. Konuyu anlattık ve Nejat Bey “Ben varım” dedi. 30 kişiyi dolaştık. Otuz kişiden iki tanesi bu çok büyük bir iş ve siz bunun içinde kaybolursunuz gibi söylemlerle katılmak istemediler. Bir takım mazeretler buldular aslında. Bunun dışında ilgili bakanlıkların müsteşarlarını da mütevelli heyetinin doğal üyesi yaptık. Aslında bu fikre bağımsızlığımız gider endişesiyle Hayrettin Bey ilk önce katılmadı ama Osman Kavala ve ben ısrar ettik. Bu büyük bir iş, devletle el ele yapmak lazım, dedik. Yani kuruluş çok sağlam oldu. Süleyman Demirel’e konuyu anlattığımda bunun çok önemli olduğunu, açılışı bizzat yapmak istediğini söyledi. Açılış konuşmasını kurucu başkan olarak Hayrettin Bey yaptı.  Hayrettin Bey açılışta çok ufak bir torba içinde toprağı Süleyman Bey’e, yani TC Başbakanına emanet etti.

Haberin Devamı

430 BİN GÖNÜLLÜNÜN HEYECANI

Kuruluş sonrasında işe nasıl başladınız?
- Önce eğitimle başladık. Çünkü halkı bilinçlendirmek gerekiyordu.  Sonra da projeler yapmaya ve halka çözümün ne olduğunu göstermeye başladık. Bugün ulaşılan 430 bin gönüllünün heyecanlarını ayakta tutmak için bölgelerinde bir tane işi görmeleri lazım. Sponsor bulmak zor oluyordu tabii. İlk projelere ben şahsen sponsor oldum. Bundan da çok mutlu oldum. Mikro kredi konusunda çok önemli çalışmalar yapan Muhammed Yunus geçenlerde buradaydı. Konuşmasında dedi ki “Başkalarını mutlu ederek de mutlu olmayı bilmek lazım.” Bence bu çok mühim. Tabii başkaları derken bunların içinde doğa da var, doğanın içindeki canlılar var. Onların da mutlu olması lazım.

Haberin Devamı

Hazır Muhammed Yunus demişken biraz da sürdürülebilirlikten bahsedelim. TEMA’yı kurma hikayenizi dinledik. Burada sizin ve Hayrettin Bey gibi hem çok kabiliyetli hem de çevresi çok geniş olan insanları katkısı var. Peki bu işin sürdürülebilirliği konusunda ne düşünüyorsunuz. Hiç zorlandığınız zamanlar oldu mu?

- Kaynak geliştirmede sıkıntıya girdik zaman zaman. Hatta bir keresinde çalışanların yüzde 20’sini işten çıkartma kararı almak üzereydik. Sonra personel bunu duydu ve çalışanları çıkaracağımıza herkesin maaşında yüzde 20 indirim yapmamızı teklif ettiler. Bu ancak sivil toplum kuruluşlarında olur. Çok önemliydi böyle bir şey duymak. Sonra çare bulduk ve tensikatı önledik. Kaynak geliştirmede çok sıkıntıya girdiğimiz bir dönemde İstanbul’da yemekli bir toplantı yapalım dedik. O zaman Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı. Ankara’ya gittik ve onun himayesini istedik. Ne demek himaye, toplantıyı ben Çankaya’da yaparım, siz bana kimleri davet etmek istiyorsanız onun listesini getirin dedi.  Bu çok önemlidir TEMA tarihinde. Bir kitapçık hazırladık. Birçok proje var o kitapçıkta. 3 bin dolara da 50 bin dolara da projeler var. Bir kısım eksik olan ofis araç gereçleri de listelenmiş. Toplantıdan önce program hakkında bilgi istedi. Ona kitapçığı gösterdik. “Katılımcıların buradan proje seçmelerini ve bir defaya mahsus olmak üzere de şu kadar altın bağışlıyorum demelerini istiyoruz” dedik. “Anlaşılmıştır” dedi. Garsonu çağırdı ve yemeğin çok hızlı olmasını istedi. Konuşmasında sponsorluk kitapçığından bir defaya mahsus bağışlarını bildirmelerini istedi. Protokol masasına yanımdakiler bunu asgari tutsak ne olur falan diye bana sordular. Ben de siz bilirsiniz ama toplantıdan sonra Süleyman Bey’in bu listeyi mutlaka bizden isteyeceğini söyledim. 
Bu toplantıyla Süleyman Bey’in TEMA’ya çok önemli bir desteği oldu. İki yakasına birden TEMA yaprağını takmıştı. Konuşmasında “Bu yaprak benim iki yakama da yapıştı” dedi. Çok güzel konuşmalar yaptı.

TÜRKİYE ÇÖL OLACAK MI?

Nejat Beyle yaptığınız toplantıda “Türkiye çöl olacak” demişsiniz. Bundan sonrası için öngörünüz nedir?
-  Daha ümitliyim. Bilinç daha ileri ve Türkiye ağaçlandırma faaliyeti devam ediyor. Eskiden tahribat çoktu ve yerine bir şey konmuyordu.

Türkiye çöl olmayacak diyebilir miyiz yani şimdi.
- Ben diyorum. Türkiye çöl olmayacak. Bu tabii artık bu iş halledildi gibi anlaşılmasın. Bunun sürdürülebilmesi çok önemli. Bunun için de Yavru TEMA ve Minik TEMA gibi projeler çok önemli.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
- Dünya İkinci Dünya Savaşı’ndan çok tahribat görmüş. Üçüncü olursa dünya dümdüz olur artık. Albert Einstein diyor ki; “3. dünya savaşında ne gibi silahlar kullanılır bilmiyorum ama 4. dünya savaşında taş ve sopa kullanırız!” Bence 3. dünya savaşı tehlikesi artık yok. Bölgesel çatışmalar olacak artık. Asıl tehlike insanoğlu ve doğa arasındaki çatışma. Doğayla barış çok önemli. Bilmemiz lazım ki doğa galip gelir o savaştan. Hiç şüpheniz olmasın. Doğa galip gelirken de bazı türleri yeryüzünden atmakta da telaş etmez. Nasıl ki dinozorları oburlukları yüzünden yeryüzünden silmiş atmış. Nasıl ki o muazzam Sümer medeniyetini toprağı ve suyu yanlış kullanmaya başladıkları zaman kaldırmış atmış. İnsanoğlunu da siler atar. Rahatsız olmaz, bilakis rahat eder. Bu bilinçle doğayla çatışmayı bırakıp dost olmaya bakmamız lazım. TEMA’nın da bir yerde de misyonu bu olmalı.  

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!