Ingrid Bergman’la buruk kadın ifademiz benziyor

Güncelleme Tarihi:

Ingrid Bergman’la buruk kadın ifademiz benziyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 26, 2005 00:00

Unutulmaz ‘Casablanca’ filmi, müzikal olarak yakında izleyiciyle buluşuyor. Atılgan Gümüş’ün Humphrey Bogart’ın rolünü üstlendiği müzikalde, Ingrid Bergman’ın rolünde ise sekiz yıldır müzik dünyasından uzak olan Sibel Bilgiç var. Şu sıralar efsane oyuncuya benzerliğiyle konuşulan Bilgiç, ‘Ingrid Bergman’la buruk kadın ifademiz benziyordur’ diyor.

Heyecan ne durumda? Atılgan Gümüş: Oyun çıkana kadar sakin görünürüm. Çünkü oyunun başında olduğun zaman herkes sana bakar.

Sibel Bilgiç: Ciddi bir hiyerarşi var. Genç arkadaşlardan biri bugün ‘Atılgan ağabey siz ne dersiniz’ dedi mesela...

Atılgan Gümüş: Tiyatronun kendi içinde böyle bir hiyerarşisi var. Bu kimsenin belirlediği bir şey değildir. Saygı çerçevesi içinde olur. Çünkü bu meslek, usta-çırak ilişkisi içinde yürür.

- İfadeleriniz benziyor ama Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’a sanki!

Sibel Bilgiç:
Atılgan, tip olarak Humprey Bogart’a benziyor. Benim Ingrid Bergman’a benzediğimi de söylüyorlar, ama ben esmerim, o sarışındı. Belki buruk, kırık kadın ifademiz benziyordur.

Atılgan Gümüş: Tiyatro sahnesinde onların sinemadaki karizmalarına yaklaşabiliyorsak ne ala!

- Oyunculuk senin için yeni bir şey Sibel...

Sibel Bilgiç:
Evet, öyle. Hiç kolay olmadı, zaman zaman çok zorlandım. Çünkü çok profesyonel bir ekiple çalışıyoruz. Ama çok seyrettim, çok takip ettim neler yaptıklarını... Duyguya girmeye çalıştım. Oyunculuk zor işmiş.

KUTLAMADA GELEN TEKLİF

- Oyunculuk teklifi nasıl geldi sana?

Sibel Bilgiç:
Zafer Ergin ve eşi Binnaz Hanım benim çok yakın arkadaşlarım. 30 Ağustos, Zafer Ergin’in doğum günüydü. Tiyatro Kedi’nin sahibi ve yönetmeni Hakan Altıner ile yapımcı eşi İpek Kadılar Altıner de gelmişti doğum gününe. Masada konuşulurken Ingrid Bergman’ı aradıklarını öğrendim, hatta birkaç isim önerdim. Onlar da ‘Niye seni düşünmüyoruz? Sen şarkı söylemiyor musun’ dediler. Sürpriz oldu. İki gün düşündüm. Mona Lisa adlı güzellik merkezim zaten çok vaktimi alıyordu. Bu tempoya ayak uydurur muyum, sekiz yıl oldu bir şey yapmayalı dedim. Sonra provalara katıldım ve o disipline gireceğime inandım, kabul ettim. Bir sanatçıya hayatında bir kez böyle bir şans güler.

- Atılgan, biraz da seni tanıyalım. Sahnede gördüğüm kadarıyla çok güçlü bir sesin ve oyunculuğun var...

Atılgan Gümüş:
Teşekkürler... 1996’dan beri profesyonel olarak tiyatroda oynuyorum. İlk olarak konservatuvar döneminde Melih Cevdet Anday’ın ‘Ölümsüz Eser’ini, daha sonra Kenter Tiyatrosu’nda Yıldız Kenter’le ‘Maria Callas’ı oynadım. ‘Anlat Şehrazat’ müzikalinde koro şefiydim. Dormen Tiyarosu oldu daha sonra... Tiyatro Kedi’nin kuruluşuyla ‘Ölümüne Suçlu’, ‘Tarla Kuşuydu Jüliet’, ‘Bir Komiser Geldi’ izledi birbiri. En sonunda ‘Casablanca’ oldu işte.

- Sinema filmin var mı hiç?

Atılgan Gümüş:
İki defa teklif geldi, bunlardan biri ‘Neredesin Firuze’ idi. Ragıp Savaş’ın rolünü ben oynayacaktım ama olmadı, anlaşamadık. 29 yaşındayım. Kimilerine göre yaptıklarım daha hiçbir şey değil. Kimilerine göre başarın bankadaki hesabın ve popülaritenle eşdeğer. Ama bana göre öyle değil, ben iyi şeyler yaptığıma inanıyorum.

- Mehmet Ali Yılmaz’dan ayrıldıktan sonra özel hayatın ne durumda Sibel?

Sibel Bilgiç:
Özel hayatım yok. Ben gündüz insanıyım ve gece hayatını hiç sevmedim. Gece hayatı benim için bir yemek ve bir özel toplantıdır.

EVLİLİK DIŞI ÇOCUK İSTEMEM

- Çok genç yaşta olgunlaştığını düşünüyor musun?

Sibel Bilgiç:
Evet. 25 yaşımda da yaşıtlarıma göre çok olgundum, şimdi de öyleyim. Arkadaşlarım gelip bana akıl danışırlardı. Hayatta her şeyi terbiyeye bağlıyorum. Aile ve aile terbiyesi çok önemli bence. İnsanı ömür boyu temel ahlak duygusunu kaybetmeden ayakta tutan tek şey aile değerleri... Aile kurmak benim için çok ciddi bir iş.

- Çocuk istiyor musun?

Sibel Bilgiç:
Çok istiyorum, hem de yıllardır. Ama Allah vermedi, kısmet olmadı.

- Evlilik olmadığı için mi istemediniz?

Sibel Bilgiç:
Ben evlilik dışı doğan çocukların ilerde ne sıkıntılar yaşadığını gördüm.

- Güçlü bir kadın imajı çiziyorsun. Kolay kolay hiçbir kadın aşkı uğruna bunca yıl zorluklara göğüs germez...

Sibel Bilgiç:
Evet güçlüyüm çok şükür. Kendimle gurur duyuyorum. Herkes beni yargıladı ama umurumda değil. Önce kendilerini yargılasınlar. Ben çok güzel, çok az insana nasip olacak bir şey yaşadım.

- Tekrar böyle bir aşkla karşılaşsan yaşar mısın?

Sibel Bilgiç:
Böyle bir aşk olmaz artık... Bazı şeyler insanın hayatında bir kez başına gelir. Nasıl savaş alanında verilen kararlar asla yargılanamazsa, bu da öyle bir şey. Asla hesabı, kitabı olmaz. Onun için aşka inancım hálá var! Sevmek ve aşk çok güzel bir duygu. Ben bir sürü insan görüyorum sevgisiz ve aşksız, onlar için üzülüyorum. Çünkü başta kendilerini sevmiyorlar. Bazı şeyler var ki planlayamıyorsun, bazı şeyler var ki elin kolun bağlı hiçbir şey yapamıyorsun. Basiretin bağlanıyor.

AŞK HASTALIKLI BİR ŞEY

- Peki bu aşkı tek taraflı mı yaşadın?

Sibel Bilgiç:
Birlikte yaşadık. Sadece herkesin sevgi dili farklıdır. ‘5 Sevgi Dili’ diye bir kitap var, herkesin alıp okumasını tavsiye ederim. Herkes birbirini seviyor, ama kendi dilinde seviyor. Kimisi sevgisini gösteriyor, kimisi çok anlatmıyor. İfade etmeyerek, dokunmayarak, göstermeyerek seviyor.

- Zor bir aşk olmasına rağmen sevgini koruyorsun içinde...

Sibel Bilgiç:
Aşk tek başına hastalıklı ve kör bir şeydir. Ancak, sevgiye döndüğünde çok güzel olur. Bu aşamayı geçebilmek ve onu sevgiye dönüştürmek lazım.

- 33 yaşında bir kadın olarak güçlüyüm diyorsun yani...

Sibel Bilgiç:
Çok güçlüyüm. Bazen ben bile kendime inanamıyorum. Yıkıldığım, çok zorlandığım, uyanmak bile istemediğim günler oluyor. Yine de kendi içimde mutluluğu ve huzuru bulmuş bir insanım. Genelde herkes mutluluğu dışarıda arıyor ama mutluluk içimizde... Bütün potansiyeller içimizde fazlasıyla var.

ÖPÜŞMEK GİBİ BİR TABUM YOK

- Filmdeki o ünlü öpüşme sahnesi sizin oyununuzda yok. Bu değişikliğin nedeni senin tabun olabilir mi Sibel?

Sibel Bilgiç:
Öyle bir tabum yok ki... Öpüşmek, öpüşmemek tabu olamaz. Utangacım, o ayrı konu. Ama bunun yanı sıra tiyatroda karşınızdaki seyirciye duygularınızı aktarırken öpüşmenin gerekli olmadığını söyledim. Oyunda o kadar güzel karelerimiz var ki... Mesela ayrılık sahnesinde muhtemelen biz bile ağlayacağız. O duyguyu öpüşerek seyirciye aksettirmek, olayı basitleştirmek gibi geldi. Oyun bir tarafa konacak, sırf o sahne üzerinde durulacaktı ayrıca. Son dönemde sanat o kadar çok çıplaklıkla ifşa edilmeye çalışılıyor ki... ‘Biz bunu sanat için yapıyoruz’ deniyor, insanlar da şaşırıyor neye inanacağını. Öpüşmeme talebime Türkan Şoray kanunları dendi. Ben de ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ın Türkiye’de yapılmış en güzel aşk filmi olduğunu ve orada hiç öpüşme sahnesi bulunmadığını dile getirdim.

Atılgan Gümüş: Tiyatroda öpüşüldüğü zaman bunun iki nedeni vardır. Ya tiyatronun böyle bir reklama ihtiyacı vardır, bilet satıp, para kazanmaktır amaç, ya da hakikaten işi bilmeyen bir yönetmen vardır işin içinde. Bu sinema değil! Sinemanın birebir kopyasını yaparsak insanlara hakaret, zekalarına da ihanet etmiş oluruz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!