Ä°mamın gözüne ayna tutan kız

Güncelleme Tarihi:

İmamın gözüne ayna tutan kız
Oluşturulma Tarihi: Aralık 06, 2004 00:00

Henüz imamların ezan okumak için minareye çıktığı zamanlardı. Åžerefede ağır adımlarla dolaÅŸarak öğle ezanını okuyan imam birden irkildi. Yakındaki evlerden birinden gözüne ayna tutuyordu biri. Gözlerini açamayan adamcağız, o ÅŸaÅŸkınlıkla ezana ara verdi.Kısa sürede kendini toplayıp yeniden baÅŸladı baÅŸlamasına ama bütün köyün dikkatini çekmiÅŸti ezana ara vermesi. O gün köyün tek konusu, imamın gözüne ayna tutulmasıydı.Köy kahvesindeki erkeklerin bu olayın failini tahmin etmesi hiç de zor olmadı. Hacer, köyün en yaramaz kızıydı. Sürekli ÅŸakalar yapar, çevresindekileri güldürürdü. 16 yaşına girmiÅŸ olmasına raÄŸmen muziplikten vazgeçmeyen genç kızın yaptıklarına kimse kızamazdı. Sevimli bir kızdı o. Babası Aziz AÄŸa da, akÅŸam eve geldiÄŸinde kızamadı sevgili kızına. Ayna tuttuÄŸu pencerenin önüne kırık bir cam parçası koymuÅŸtu. ‘Benim ne haddime imama ayna tutmak. Orada bir cam parçası vardı, güneÅŸ vurunca o yansımış olabilir!’ Zekice bir açıklamaydı bu. Ä°kna olan babası daha fazla gitmedi üzerine.Evde konu kapansa da imamın dikkatini çekmiÅŸti yeÅŸil gözlü, kestane rengi uzun saçları olan güzel Hacer. Bekar bir genç olan imam, genç kızla ilgilenmeye baÅŸladı. Bir süre yakınında dolaşıp gönlünü çelmeye çalıştı. Ama Hacer ilgilenmedi, imamın gözüne ayna tutmaktaki amacı onun dikkatini çekmek deÄŸil, sadece eÄŸlenmekti.RÃœYALARINI Ä°STANBUL’A GÄ°TMEK SÃœSLÃœYORDUAklı fikri Ä°stanbul’a gitmekteydi onun. Çalışıp para kazanmak istiyordu. Babası istediklerini alamıyordu. BeÅŸ çocuÄŸu olan Aziz AÄŸa, zengin bir adam deÄŸildi. Para yetiÅŸtiremiyordu eve. O yüzden çok hevesli olmasına raÄŸmen Hacer’i ilkokulu bitirdikten sonra okutamamışlardı.Bir ara terziliÄŸe merak salmıştı genç kız. Biraz yardım edilse terziliÄŸi öğreneceÄŸine emindi. Yakın bir köyde terzilik yapan akrabasının yanına gitmek istedi. Babası da sevindi bu fikre. TerziliÄŸi öğrenebilirse bütün aile için yeni bir gelir kapısı açabilirdi. Akrabalarından olumlu yanıt gelince büyük umutlarla gitti oraya Hacer.Üç ay kadar kaldı o köyde. Akrabalarına ev iÅŸlerinde yardımcı oluyor, bir yandan da terzilik öğrenmeye çalışıyordu. Ancak evin hanımıyla anlaÅŸamadı. Kadın, hoÅŸlanmamıştı ondan. Bir yere gezmeye giderken dinlemesin diye radyonun pillerini çıkarıyor, yemesine içmesine kızıp sürekli azarlıyordu.Yine bir gün kadın evden çıktığında bal kavanozu dikkatini çekti Hacer’in. Çok güzel görünüyordu. Kavanozu alıp, iki kaşık aldı baldan. Nasıl olsa fark edilmez diye rahattı.Fakat kadın döner dönmez farketti baldaki eksilmeyi. DiÄŸer yemeklere yaptığı gibi bal kavanozuna da iÅŸaret koymuÅŸtu. Kıyamet koptu evde. ‘Derhal bohçanı topla evimden defol bal hırsızı’ diye bağırdı kadın. Nihayet ondan kurtulma fırsatını yakalamıştı. Hacer, iki gözü iki çeÅŸme, kırmızı ÅŸalvarını giyip, köyünün yolunu tuttu. MAKÄ°NANIN ÃœZERÄ°NE KONULAN AÅžK MEKTUBUTerzilik öğrenme hayalinin böylesine bir talihsizlikle sona ermesinin ardından, köyde eski günlerine geri döndü. Gündelikçi olarak baÅŸkalarının tarlalarında çalışıyordu.Tarlada da sürekli espriler yapıyor, arkadaÅŸlarını eÄŸlendiriyordu. Onun sayesinde akÅŸamın nasıl olduÄŸunu anlamıyorlardı. Ertesi gün de gelmesini garantiye almak için bir sonraki günün parasını peÅŸin veriyorlardı bazen.1956 sonbaharı gelip tarla iÅŸleri bittiÄŸinde Hacer’in Ä°stanbul’a gitme isteÄŸi depreÅŸti yine. Evli olan ablasının Ä°stanbul’da olması Aziz AÄŸa’nın kabul etmesini kolaylaÅŸtırdı. Annesi ve küçük kardeÅŸleriyle vedalaÅŸtı. ÇarÅŸafını ve terliklerini giyip Ä°stanbul yoluna düştü.Ablasıyla karşılaÅŸtığı an görülmeye deÄŸerdi. Sevgiyle kucaklaÅŸtı abla kardeÅŸ. Ablası bir tekstil fabrikasında çalışıyordu, ona da iÅŸ buldu orada. Ertesi gün babası götürdü fabrikaya. Kayıt yapılırken bir memurun yanındakine fısıldadığını duydu; ‘Pek de güzelmiÅŸ, kandırmasalar bari’ diyordu adam.Bu söz kulağına küpe oldu Hacer’in. Köyde tarladaki gibi fıkır fıkır gülen, espriler yapan Hacer gitti; soÄŸuk yeni bir genç kız geldi yerine. Fabrikadaki erkeklerle iliÅŸkilerinde hep mesafeli durmayı tercih etti.Bir gece vardiyasında makinanın üzerinde bir mektup buldu. Vardiya ustası bırakmıştı. AÅŸkını ilan ediyordu. Hacer mektubu doÄŸru düzgün okumadı bile. Aldığı gibi idare amirliÄŸine götürüp vermesi bir oldu. Vardiya ustasını bir daha görmedi fabrikada.Ä°ÅŸe gidip gelirken de kimselerle konuÅŸmuyor, başı önünde yürüyüp etrafıyla ilgilenmiyordu. Bir gün otobüste bir delikanlı, ‘Teyze ilerlesene’ diyene kadar kara çarÅŸafını çıkarmadı. ‘Teyze senin annendir’ diye tersledi genci ama asıl sorumlunun çarÅŸaf olduÄŸunu anlamıştı.Bakırköy’de alışveriÅŸ yaptıktan sonra eve döner dönmez eline bir makas alıp çarÅŸafını kesti. Ä°ÄŸne ipliÄŸi bir kenara bıraktığında çarÅŸafı, bir iÅŸ önlüğüne dönüşmüştü. O günden sonra iÅŸ önlüğüyle gidip geldi fabrikaya.HAYRETTÄ°N, HACER’İ KAÇIRMAKLA Ä°ÅžE BAÅžLADIHacer’in yaÅŸamında felaket zilleri, Hayrettin’in onu gördüğü gün çaldı. Ablası, kirada oturuyordu. Evin sahibi Åževki Bey ve eÅŸi Fatma Hanım, iyi insanlardı. Hayrettin de, Fatma Hanım’ın amcasının oÄŸluydu, köyden gelmiÅŸti o gün.Hayrettin, beÄŸendi Hacer’i. Kısa süre sonra babasından istemeye gittiler genç kızı. Aziz AÄŸa, görüşüp konuÅŸtuktan sonra aileyi yakından tanımak için Hayrettin’in köyüne gitti. Evlerinde bir gün misafir kaldıktan sonra kızını vermeyi kabul etti. Ä°ÅŸ, Hacer’e takılacak takıları, düğün tarihini konuÅŸmaya kalmıştı.Aziz AÄŸa düğünü aceleye getirmekten yana deÄŸildi. Hayrettin’in babası Halim AÄŸa ise tam tersine beklemek istemiyordu. OÄŸluna, Aziz AÄŸa’nın düğün tarihi vermesini beklemek yerine Hacer’i kaçırmasını söyledi. ‘Nasıl olsa kabul ettiler’ dedi.Babasından iÅŸareti alan Hayrettin, o gece kaçırdı Hacer’i. ArkadaÅŸlarıyla birlikte bir taksiye attığı gibi köyüne götürdü. Onu karşısında gören Halim AÄŸa güldü; ‘Nasıl kaçırdım seni.’ Böylece o fıkır fıkır genç kızın yaÅŸamında yeni bir dönem açıldı. Asla yüzünün gülmediÄŸi, mutlu olamadığı yeni bir dönem.Köyde bir bakkal dükkanı iÅŸleten Hayrettin, her akÅŸam içkili geliyordu eve. Olur olmaz nedenlerle dövüyordu karısını. Her aÄŸzını açtığında dayak yiyordu Hacer.Onu beklemesi bile suçtu. Bir gece geç geldiÄŸinde sundurmada Hacer’i gördü Hayrettin. ‘Kimi bekliyorsun?’ diye sordu. ‘Kocamı bekliyorum’ cevabını verdi Hacer. Ä°ÅŸte o zaman kızılca kıyamet koptu. ‘Sen nasıl böyle konuÅŸursun?’ diye bağırmaya baÅŸladı. Elindeki bira ÅŸiÅŸesiyle göğsüne, karnına, cinsel organına, neresi gelirse vuruyordu.Öldüresiye dayak yediÄŸi o günden sonra Hacer, konuÅŸmaz oldu. Suskun, yüzü gülmeyen, gözyaÅŸlarını içine akıtan bir kadın olup çıkmıştı.Gündüzleri ev iÅŸleriyle uÄŸraşıyor, kalan zamanda tarlada çalışıyor; kayınpederi ile kayınvalidesine yardım ediyordu. YaÅŸamı, görevlerini yerine getirmek için çabalamaktan ibaretti.OÄžLU DA BABASININ ÇENESÄ°NÄ° KIRDI‘Elbet bir gün ümit ışığım parlayacak’ diye bekleyip durdu ama o ışık bir türlü yanmadı. Aylar ayları, yıllar yılları kovaladı. Babasını, ardından annesini kaybetti Hacer. Yapayalnızdı, kimi kimsesi kalmamıştı çocuklarından baÅŸka.Ä°ki kızı, bir oÄŸlu olmuÅŸtu. Onlara sarıldı. Bu kez onlar oldu yaÅŸam umudu. Sabırla, sevgiyle, Hayrettin’den yardım görmeden büyüttü çocuklarını.Kızları beklentilerini boÅŸ çıkarmadı, hep destek oldular. Ancak Ali büyüdükçe farklılaÅŸtı, giderek babasına benzedi. Sert, haÅŸin, bencil bir delikanlıydı. Daha kötüsü en az babası kadar acımasız davranıyordu annesine. ‘Sen kızlarını benden daha çok seviyorsun’ diyerek, küfürler yaÄŸdırıyordu.Ali, askere gidip geldikten sonra iyiden iyiye yoldan çıktı. Babasına da sert çıkışlar yapıyor; sanki ‘Dayak Ä°mparatorluÄŸu’nun tacını babasının elinden almak istiyordu.Ä°kisinin de sarhoÅŸ olduÄŸu bir gün baba oÄŸul birbirlerine girdiler. Hiç sakınmadan birbirlerine yumruk sallıyorlardı. Hacer araya girip yatıştırmak istedi. Ama ne mümkün?O arada Ali’nin savurduÄŸu sert bir yumruk, babasının tam çenesine isabet etti. Hayrettin, acı içinde yere serildi. Çenesi kırılmıştı. Ali, tepesinde durmuÅŸ seyrediyordu.Hacer, bir taksi çağırıp Hayrettin’i hastaneye götürdü. Onu ameliyata alırken doktor sordu; ‘Kim yaptı bunu? Rapor hazırlayıp sana bunu yapanı polise yakalatalım.’ Hacer ile Hayrettin birbirlerine baktılar. ‘Şikayetçi deÄŸiliz, bir kaza oldu’ dedi Hacer. ‘OÄŸlumuzdan mı ÅŸikayetçi olacağız? Hele iki torunumuz varken, olacak iÅŸ mi bu?’ diye düşünmüştü.OÄŸlunun attığı yumrukla hastanelik olan Hayrettin’i asıl çökerten alkoldü. Sürekli içmekten yorgun düşmüştü bedeni. Nitekim çenesi iyileÅŸtikten kısa bir süre sonra bu kez alkol ÅŸoku nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Doktorlar, başında bekleyen Hacer’e ‘İyi bak ona, alkol almasın’ diye uyardılar.40 YIL SONRA GELEN BARIÅž ARALARINI DÃœZELTTÄ°Bir zamanlar ona dayaklar atan, gün yüzü göstermeyen Hayrettin, 40 yıl sonra ilk kez ondan daha güçsüzdü. Hacer, doktorların dediÄŸini uygulamaya çalıştı. İçki içmesine izin vermediÄŸi gibi ona bir anne ÅŸefkatiyle baktı. Güçten düşen Hayrettin de ona aynı ÅŸekilde karşılık verdi. Birbirlerine karşı anlayış geliÅŸtirdiler, yazılmamış bir barış anlaÅŸmasını yürürlüğe koydular.Hacer ile Hayrettin bir akÅŸam oturmuÅŸ, sohbet ediyorlardı. BirikmiÅŸ paralarını bankaya yatırıp faiziyle geçinebileceklerini söylüyordu Hayrettin. Tam bu sırada Ali girdi içeri. Babasının söylediklerini duymuÅŸtu. ‘Bu parayı bana vereceksiniz! Vermezseniz sonunu siz düşünün!’ diye bağırıp küfür ederek üzerine yürüdü babasının. Yine sarhoÅŸtu.Hacer, tutuldu kaldı. Ne bir ÅŸey söyleyebildi, ne de araya girebildi. Bir adım atacakken, aniden olduÄŸu yere yığıldı kaldı.Bu kez Hayrettin taksi çağırıp Hacer’i götürdü hastaneye. Kendine geldiÄŸinde Hacer, kocasından ilk kez bir istekte bulundu:- Ne olur bana kasabadan küçük bir ev tut oraya taşınalım. Artık köyde kalamayacağım, dayanamam ben bu zulme.Hayrettin de kopmuÅŸtu artık köyden. Zaten onun da içinden geçen buydu. Köye dönüp, oÄŸlunun küfürleri, dayaklarıyla mücadele edecek gücü yoktu.Kanatları kırılmış karı koca, kasabaya taşındılar. Hacer için kötü anılarla dolu köy geride kalmıştı. Bir daha dönüp görmek bile istemedi.OKURA PUSULAMerhaba Hürriyet‘Ayrı dünyanın insanı’ baÅŸlıklı bilgisayarda yazılmış yedi sayfalık metne, bir de el yazısıyla küçük bir not iliÅŸtirilmiÅŸti:‘Merhaba Hürriyet. Biz hücra köşelerde kalmış Ä°nsanların Dertlerini paylaÅŸlığınız için Tekrar TeÅŸekkür ederim. Ben H.T. 1940 doÄŸumlu ev hanımıyım. TekirdaÄŸ Çerkezköy’de oturuyorum. Anlatsam roman olur yazısını yarım Asırdan beri yazıyorum her kelimesi gerçek hattan kesitlerle dolu. Kitap çıkarmayı düşündüm imkanlarım bir türlü elvermedi. Hürriyette yazınızı okuyunca imkanı yakaladığımı düşündüm. Hemen gönderiyorum sayılar. Not: ismim Sizde ve Bende kalsın.’Bu kadar içten bir dille kaleme alınmış notu görünce kendisini arayıp konuÅŸtum. Samimi bir konuÅŸmaydı. Onun yaÅŸadıklarında olaÄŸanüstü bir macera yok ama kalbi hep sıkıştırıldığı kafesten kurtulmak için atan, hep iyiye güzele doÄŸru ilerlemek isterken hep daha kötüye giden bir hayat var. Binlerce, milyonlarca ev kadınının yaÅŸadığı bir hayat onunki.SONRAKÄ° ÖYKÃœRUSYA’DA KALAN Ä°Åž MAKÄ°NASININ PEŞİNDEYaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: (312) 428 53 18e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/AnkaraWeb sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!