Güncelleme Tarihi:
“Kilit”, ikinci albümden bir yıl sonra geldi. Bir yıl içinde nasıl çıktı bu şarkılar?
- Hani bahar geldiğinde içi kıpır kıpır olur ya insanın... Doğayla beraber sen de canlanırsın, yaşama arzun alevlenir. İşte o bahar benim içimde hep var. O mevsim bende hiç geçmiyor. Ama bu çok da mutluluk veren bir durum değil, çünkü sürekli şarj olmuş şekilde geziyorsun ve arada kalbindeki yoğunluğun boşalması gerekiyor. Bu şarkılar da benim boşalma yöntemim. İnsanların kendilerini önyargılarına, tekdüze hayatlarına, yapay alışkanlıklarına nasıl kilitlediklerini gördükçe, o kilitleri daha çok kırmak istiyorum. O yüzden önceki albümüm çıkalı henüz bir sene olmasına rağmen, bu yeni şarkılar ardı ardına çıkıverdi. Üzerimdeki ağır paltoyu çıkarmaya, çıplak bir şekilde baharla birleşmeye ihtiyacım vardı.
Albüme ismini veren şarkıyı hangi duygularla yazdınız?
- O şarkı, benim yazdığım bir öyküden çıktı. Duygularını saklayan, tutkuyu, aşırılığı, dengesizliği hiç sevmeyen bir adamla, yaşam enerjisi bedeninden taşan bir kız bir araya geldiğinde ne olur? Mantıklı olmayı çok seven adam, beklenmedik bir şekilde kızın karşısında kontrolünü yitirebilir mi? Kızın bütün kilitleri tutkusuz sandığı bu adam karşısında eriyebilir mi? Tutku mu galip gelir, kontrol mü? Şarkıda tutku galip geliyor, çünkü tutku da şarkı gibi anlıktır. Ama gerçek hayatta sanırım mantık galip gelir ve çok narince korunması gereken tutku uçup gider, hikâye biter. Şarkının içinde ise tutku yaşamaya devam eder. Sonsuza karışır. Önemli olan da budur zaten.
ANDY SESİMDEN ETKİLENDİ
İkinci albümünüzdeki beş şarkı “Kilit”te de var. Neden yeni albümde eski şarkılara yer verdiniz?
- Aslında beş şarkılık mini bir albüm olacaktı “Kilit”. Sonra, bir önceki albümün en çok dinlenen beş şarkısına da bonus olarak yer vermeyi düşündük. Bir nevi hediye...
Albümde kimlerle çalıştınız?
- Cem Sarıoğlu’yla iki albümdür çalışıyoruz. Aynı zamanda ses teknolojileri üzerine beraber dergi çıkardığımız için, albümün sound’u konusunda çok hassasız. Alen Konakoğlu, Atakan Ilgazdağ’ın da çok emeği var tabii. Pink Floyd’un efsane ses mühendisi Andy Jackson’ın ve geçtiğimiz ay Grammy ödülü alan, Capitol Records Kaliforniya’da çalışan tek Türk ses mühendisi Evren Göknar’ın sihirli dokunuşlarının albümde olması da muhteşem bir şey. Özellikle Andy Jackson gibi bir devin şarkılarımdaki Türk ezgilerine karşı heyecan duyup benimle çalışmayı kabul etmesi çok özel bir his. Andy Jackson’ın sesimden etkilenmesi, hayatımda aldığım en önemli ödüllerden biri.
“Kilit” şarkısının klibinde kimlerle çalıştınız?
- “Takıntı”yı da çeken Gökhan Palas’la çalıştım. Gökhan renklere düşkünlüğümü biliyor ve canlı klipler çekiyor. Bu klipte de ülkemizdeki “rock” algısına inat, renkleri bol bol kullandık. Sanılanın aksine hayata karşı dik ve güçlü durmak, kapkaranlık kliplerde kameraya sert bakışlar atmakla olmuyor. Gülümseyen yüzümden aldığım güçle, ben o sahte sertlik gösterilerinden çok daha sağlam işlere imza attığımı düşünüyorum.
ROCK KONSERLERİ YAVAN
İsveçli müzik grubu Roxette 25 Mayıs gecesi Küçükçiftlik Park’ta konser verecek, siz de onlardan önce sahneye çıkacaksınız. Neler yapacaksınız o gece?
- Şaşırtacağım! Her zaman yapmaya çalıştığım gibi. Ben Türkiye’deki konserlerin, özellikle rock konserlerinin çok yavan geçmeye başladığı kanısındayım. Oysa sahne şovu bu işin çok önemli bir parçası. Konserler, insanların kilitlerini kırabileceğim en uygun ortam. Onları, o gece kendilerinden geçmeleri, konser boyunca arsız, tutkulu, sınırsız ve dengesiz olmaları için baştan çıkaracağım. Ama ilk kilit kırma operasyonum 10 Mart’ta Ghetto’daki gala konserimde gerçekleşecek.
Sosyal sorumluluk projeleri denince akla gelen ilk isimlerden birisiniz. Sizce neden bu projeleri hayata geçirenler sizin de desteğinizi istiyorlar?
- Rutin ve tekdüze giden sistemden hiç haz etmediğimi ve yanlış giden işleri değiştirmek isterken asla ajitasyona başvurmadığımı biliyorlar. Sosyal sorumluluk projelerini kendi pr’ım için kullanmayacak kadar samimi olduğumun da farkındalar.
DENGESİZLİĞİMİ SEVİYORLAR
7’den 70’e, farklı yaş gruplarından birçok hayranınız var. Peki bu insanlar Aydilge’nin neyini seviyor sizce?
- Sanırım insanlar, benim dengesizliği, mantıksızlığı, düzensizliği yücelten yanımı seviyor. Onları kışkırtmamı, enerjilerini açığa çıkaracak sevimli arsızlıklara davet etmemi seviyorlar. Bilinmezin gizeminden, tehlikeli olandan hep etkilenmişimdir ben. Uzakta durup izlemeyi değil, içine girip yaşamayı tercih ederim. Tehlikenin bir parçası olup yok olma riski hep vardır. Ama riskli durumlarla flört etmediğim sürece, yaşam beni tatmin etmiyor. O tatminsizliğim seviliyor sanırım.
Son olarak aşkı sormak istiyorum... Aydilge aşkı nasıl yaşıyor?
- Müziği notaların arasındaki sessizlik yaratır, sanırım aşkı da sevişmelerin arasındaki sessizlik. O sessizlik anında kendi hayallerimizi kurarız, çünkü bir insanı ne kadar az bilirsek, o kadar yüceltiriz. O zaman da aşk başlar. Bu nedenle bazen hiç tanımak, bilmek istemem. Hayallerimde yarattığım insan, her zaman daha güzeldir gerçeklikten. Bazen aşık olduğun insanla beraber olmadığın noktada yoksunluk sendromu gibi aşk nöbetleri yaşarsın, aş erirsin sanki, her zaman daha fazla dozlarda almak ve alınmak istersin. Güzeldir bu yoğunluk, ama çok az başına gelir insanın. Her ne kadar “tutku” diye bağırsam da, bunun da aşırısı ruhunun tenini kanatır, patlatır, ‘aşk kaybı’ndan olur ölümün. O yüzden benim aşkım daha genel, daha hayata dairdir, sadece bir erkeğe odaklı değil.
HAYATI DİBİNE KADAR YAŞIYORUM
Elimden geldiğince hayatı dibine kadar yaşayıp, enerjimi ve tutkumu her yere bulaştırmaya çalışıyorum. Biraz korkutabilirim, yapay huzurunun bozulmasını istemeyen insanları. Çünkü benim şarkılarım, “O kötü dizileri izleyip ‘Oh bunlar iyi ki benim başıma gelmedi’ diye avunacağınıza gidip kendi hayatınızla yüzleşin ve beğenmediğiniz şeyleri değiştirin” diye bağırıyor.
ŞİDDETİN ESTETİĞİ
Mehmet Turgut’la çalışmak nasıldı?
- Mehmet, hayatın sapkın yanlarının, saldırganlığın ve şiddetin estetiğini seven bir adam. Bunları estetik gösterebilmek başarıdır gerçekten. Herkes ona fotoğraf çektirdiği için herkes gibi anılmaktan korktum başta. Bir de ben şiddet olgusuyla hiç barışamayan bir yapıdayım. Sonra dedim ki; haydi Aydilge, gel bakalım iki deli bir arada nasıl fotoğraflar ortaya çıkaracaksınız... Mehmet dünyayı cinsel dürtüleri harekete geçirecek şekilde görüyor, ben ise dünyayı açılması gereken bir sandık gibi. İkimiz birleşince, dünyayı cinselliğiyle değil ama yaptığı şarkılarla baştan çıkarmaya çalışan, insanların gizledikleri dürtülerini açığa çıkarmak için meydan okuyan güçlü bir kadın çıktı ortaya, ki bu zaten benim sanırım.