Güncelleme Tarihi:
Habil’le Kabil’in ikiz kız kardeşlerini nasıl keşfettiniz?
- Şiddet üzerine yazmak istiyordum. Özellikle savaş haberlerini dinledikçe çaresizlik hissiyle kıvranıyor, üzülüyor, sinirleniyordum. İnsanın kendi içindeki şiddeti fark etmemesi imkânsız. Şiddet üzerine yazılmış araştırma, roman, kısacası elime ne geçerse okuyordum. Derken ‘ilk cinayet’, Kabil’in Habil’i öldürmesi dikkatimi çekti. Bunun altında neler var, diyerek araştırmaya başladım. Türkçeye çevrilmiş, bulabildiğim her kaynağa baktım. Habil’le Kabil’in kız kardeşlerinden bahsedildiğini görünce şaşırdım. Ben de daha önce duymamıştım. Ve dinler tarihi okumaya koyuldum.
Ciddi bir araştırma yaptınız...
- Elimden geldiğince... Belli bir alt yapım vardı ama sonuçta modern okullarda okumuştum, yazmak için yeterli bilgim yoktu. Üstelik insan okudukça cahilliğini görüyor. Bir ara sadece felsefe okudum, sonra Ali Şeriati ile tanıştım. Fransa’da yaşamış İranlı Müslüman bir aydının Dostoyevski’den yaptığı alıntıyı Türkçe yazarken insanlığın ortak hikâyesini yeniden düşünmeye başladım. Âdem’le Havva kapımı çaldı, içeri girdi.
İSİMLERİ BİLE GEÇMİYORDU
Ve binlerce yıllık bir rivayetin peşine düştünüz.
- Evet. Herkesin bildiği bir hikâyeyi anlatıyorum. Üstelik herkesin kafasında bir Âdem’le Havva var. Her tavrın ya da anlayışın, bize makul gelmese de bir rasyonalitesi vardır, bütün mesele kavrayabilmekte. Bu niyetle yola çıktım, hikayelerdeki her sözcüğün altını kazdım, dipteki çamuru karıştırdım. Yaradılış hikâyesini farklı bir bakış açısıyla tekrar yazmaya gayret ettim. Ne kadar başarılı olduğuma okuyucu karar verecek.
GAZETECİLİĞİ ÖZLEMİYORUM
Gazetecilik yaptığım yıllarda, kafamdaki gazetecilikle pratikteki gazetecilik uyuşmuyordu. Medya, iktidar kavgasının en acımasız yaşandığı alanlardan biri. Dişe diş mücadele etmek gerekiyor. Gazetecilik yıllarımı özlemiyorum. Kardeşlerim bana “Yeni bir iş arama, otur istediğin şeyi yaz, ekonomik olarak biz seni destekleriz” dediler. Ucu açık, sonu-sınırı olmayan yeni bir dünya açıldı önümde. Ailemin desteği olmasa yazamazdım. İkinci, hatta üçüncü kitabım bile hazır.
İlkinin geçmişe dair olmasını istiyordum. Kayıp Taşlar çıktı. İkinci kitap bugüne, günümüz ilişkilerine, üçüncü kitap ise geleceğe dair, yani bilimkurgu. İkisi de son kez okunup yayınevine teslim edilmeyi bekliyor. Onların kaderini biraz da Kayıp Taşlar belirleyecek.
Kitaptan
(...) Habil tekme atmaya başladı; hayvan terbiye edercesine vuruyordu. Kabil yerde sürükleniyor ve bir türlü toparlanıp ayağa kalkamıyordu. Habil acımasızdı. Canı yanan Kabil’in daha da hırslanacağını tahmin edemedi. Habil için o an önemliydi, o anda üstün gelmek, Kabil’i pes ettirmek.
Lebuda’nın çığlıkları tepeleri aşıp Âdem ile Havva’ya ulaşınca, babaların ilkiyle annelerin ilki çocuklarının yanına koştu. Kavgayı ayırıp hep birlikte eve döndüler. Döndükleri ev, artık eskisi gibi değildi.
KİMDİR
- 1955’te Polatlı-Ankara’da doğdu.
- Marmara Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü mezunu.
- Birçok gazete ve dergide toplum ve kültür sanat muhabirliği yaptı. Kadın haberleriyle tanındı.
- Türkiye’nin ilk feminist haber dergisi Pazartesi’nin kurucu ekibinde yer aldı.
AKLİMA İLE LEBUDA DİLE GELDİ
Habil’le Kabil’in ikiz kız kardeşleri olduğunu duymamıştık. Aklima Kabil’in ikizi, Lebuda ise Habil’in. İsimleri bazı eski metinlerde geçse de pek tanınmaz, bilinmezler. Asuman Bayrak ilk romanı Kayıp Taşlar’da, Aklima ile Lebuda’nın ağzından olup bitenleri anlatıyor. Güzelliği dillere destan asi Aklima ile çalışkan, fedakâr, sessiz Lebuda dile geliyor. İki kız kardeşten bin yıllar öncesinde işlenen cinayetin ayrıntılarını öğreniyoruz. Âdem’le Havva ne demiş, nasıl davranmış merakla okuyoruz. Akıcı bir üslupla yazılan kitapta, kadınların olaylara bakışı, neyi unutup neye önem verdikleri açığa çıkıyor. Geçmişin karanlık dehlizlerindeki yaradılış efsanesi, farklı bir bakış açısıyla ele alınıyor.