Bir buçuk yıl önce Ergen’in mesajıyla başlayan, beş ay önce nikah masasındaki ‘Evet’le ilişkilerini resmileştiren ikilinin evinde, çocuk yapma fikri şu sıralar sohbetlerinin ana konusu. Hatta Mustafa Erdoğan ‘Bu yıl olur, olur’ diyecek kadar da kararlı.
Her şey Rumeli Hisarı konserinizdeki şov için Mustafa Erdoğan’dan yardım istemenizle başladı galiba?
G.E: Türkiye’de kaliteli, doğru düzgün yapılan dans denilince akla ilk Mustafa Erdoğan gelir. Dolayısıyla şovum için aklıma gelen tek isim de Mustafa Hoca oldu. Ve bir gün Taşkın Sabah’la birlikte randevu alıp onun yanına gittik...
Yani her şey bu kadar kolay oldu?
G.E: Öyle pat diye kapıyı çalıp gidemedik tabii. BKM’deki Necati Akpınar’ı ve Yılmaz Erdoğan’ı aradık. Randevu almak için tam bir ay bekledik. Çünkü o sırada yurtdışında programları vardı. Kendisine, ‘Sizin sahne vizyonunuzla konserimde bir şeyler yapmak istiyorum. Dans etmek, enstrüman çalmak istiyorum’ diyerek söze girdim. Oturduğu yerden kalktı ve perdeyi açtı. Aşağıda 150 kişiden oluşan öğrencilerini göstererek, ‘Bu arkadaşlar en az 8-10 saat çalışıyor. Onlar gibi çalışabilir misin?’ dedi. Şaşırdım! ‘Benim konserlerim, çalışmalarım var. İki saat çalışsam olmaz mı?’ dedim. Ve kendisinden şöyle bir cevap aldım: ‘Bize gelen ilk kişi siz değilsiniz. Biz Shakira’dan da teklif almıştık. Ama özel ders vermiyoruz.’ Ondan sonra da bir yıl hiç ses seda çıkmadı.
Tabii reddedilen Gülben Ergen asla pes etmedi...
G.E: Hiç pes eder miyim? Bir yıl sonra Gülben Ergen aynı kapıyı tekrar çaldı. Ama bu kez bir enstrüman çalmak istediğimi söyledim. Bu kez kabul etti. Sevinçten havalara uçtum. Sonra da hocalara teslim etti beni... Tabii bu arada o hiçbir şekilde bana karışmıyor. Sadece bir köşede insanın dikkatini çekebilecek bir güzellikte, ciddiyette duruyor. Çok karizmatik, farklı bir güzelliği var. Ama orada öyle duruyor işte.. Tabii bende hafif bir gevşeklik durumu var. Gülben Ergen olmanın getirdiği bir rahatlık bu. Ama onun toplantı yaparken kapıda bir duruşu, bakışı vardır ki, o sahne asla gözümün önünden gitmez...
Belli ki Gülben Ergen sizden etkilenmiş. Sizin durumunuz nedir?
Mustafa Erdoğan: Vallahi ben hiç oralı değildim.
G.E: Doğru! (Gülüşmeler)
M.E: Ona tamamen bir öğrenci, bizden bir şey talep eden biri gözüyle baktım. Bu arada tabii ki etkilenmemek mümkün değil. Çünkü ilk defa bu kadar yakın mesafeden birbirimizle karşılaşıyorduk. Dolayısıyla çok sempatik ve saygılı tavrı inanılmaz etkileyiciydi.
İyi de karşınızda bütün erkeklerin hayran olduğu bir kadın var?
M.E: Dediğim gibi hiç o gözle bakmadım...
Mustafa Bey’i beğeniyorsunuz. Peki ‘Bu adam niye derslerime girmiyor?’ dediğiniz oldu mu?
G.E: Benim çalıştığım aralarda kapıyı açıp kontrol ediyordu, hepsi bu. Tabii o geldiği zaman benim kaşınmalarım falan başlıyordu. Yani bir heyecan durumu vardı.
M.E: Ayrıca derslere benim girmemi de istemiyordu.
G.E: Evet, istemiyordum. Çünkü herkes işini çok iyi yapıyordu ve ben acemiydim. Bu acemiliğimi görsün istemiyordum.
Peki nasıl başladı bu ilişki, siz mi gidip ‘Ben seni beğeniyorum’ dediniz?
G.E: (Mustafa Erdoğan’a dönerek) Yalnız bu müthiş bir itiraf olacak...
M.E: Biliyorum. Ben de ilk defa dinleyeceğim. (Gülüşmeler)
G.E: Benim aralarda lüzumlu, lüzumsuz mesajlarım başladı. Mesela, ‘Şu saatte şuraya gelebilir miyiz hocam?’ gibi mesajlardı bunlar. Ama karşılığında hep, ‘Peki, tamam. Ben Emre Hoca’yla konuşurum’ gibi kısa cevaplar aldım. O sırada benim bir TV kanalında programım vardı. Son programdı ve Anadolu Ateşi’ni ağırladım. Kulisimden çıkıp, ‘Hoşgeldiniz, bir şeye ihtiyacınız var mı’ dedim. İlk o programda hafif bir bakışma oldu. Bakışıyorduk değil mi?
M.E: Evet bakışıyorduk...
G.E: Yani her şey çok yavaş ilerledi.
M.E: Ama benim gündemime girmiştin yani. (Gülüşmeler)
G.E: Hakikaten bizim ilişkimizin başlaması çok ağır ama çok da keyifli oldu...
Anlaşıldı ilk adımı Gülben Ergen atmış.
G.E: Mustafa Bey sen bir adım attın mı?
M.E: Programdan sonra bir şeyler oldu. Sen mesaj yazmıştın, ben de sana cevap vermiştim...
G.E: Yalnız bu arada çok ilginç bir şey oldu. Benim Mine diye bir arkadaşımın Heybeliada’da düğünü vardı. Ben de nikah şahidi olmuştum. Nikahtan sonra motorla Bostancı’ya dönüyoruz. Yıldızlar, yakamoz. Biraz da nikahın etkisiyle duygusallaşıp, kendisine bir mesaj gönderdim. İlk defa iş ve ders saatinin dışında bir mesaj gönderiyordum... Hadi mesajda ne yazdım, hatırla bakalım?
M.E: (Mustafa Erdoğan uzun uzun düşünür) Bir dostun nikahından?...
G.E: Ben devam edeyim... Şöyle yazmıştım: ‘Bir dostumun nikah şahitliğini yaptım. Çok güzel bir hava, yakamoz. Bütün bu güzellikleri sizinle paylaşmak istedim...’ Bekledim... O da ne! Cevap yok... Heybeliada açıklarında telefonumu denize falan atmak istedim. Neyse 10 dakika sonra şöyle bir cevap geldi: ‘Ben de çok güzel bir dost sohbetinden çıktım. Aynı duyguları seninle paylaşıyorum...’
M.E: Kısacası bu yazdıklarım, ‘görüşsek’ manasında olan bir yanıttı. (Gülüşmeler)
G.E: Tabii ben bu yanıt karşısında Bostancı’ya nasıl indiğimi, ne yaptığımı falan hatırlamıyorum. Sonra Demirciköy’deki Uzanya Restoran’da aldık soluğu. Şömine başında bir
yemek yedik. Çok keyifli bir sohbet yaptık. Onun hayatından, benim hayatımdan konuştuk. Sonra da görüşmeye başladık. İlişkimizi sekiz ay kadar hiç kimse bilmedi.
Vallahi iyi saklanmışsınız?
G.E: Mustafa’nın hayatında yaşayınca bu gizliliği becerebiliyorsun. Yani ben onun hayatına ayak uydurdum. O kadar sakin, o kadar şehrin dışında bir yaşamı vardı ki...
M.E: Maslak’taki cep sinemasına giderdik. Sarıyer, Arnavutköy sırtlarındaki restoranlarda yemek yerdik. Taksim’e de gidiyorduk. AKM’de bir şey izliyorsak, hemen çıkıp evimize gidiyorduk...
Bu kadar popüler, beğenilen bir kadınla evlenmek hiç aklınızdan geçer miydi?
M.E: Türkiye’de popüler bir insanla bir şey olabileceği hiç aklıma gelmezdi.
G.E: Türkiye’de mi? Maşallah Mustafa Bey... Eeee... Neler çıkacak bakalım?
M.E: Kısacası hiç aklımdan geçmedi işte... (Gülüşmeler)
G.E: Şu röportaj, fotoğraf çektirmek bile onun prensiplerine çok aykırı bir şey. Sanırım benim içtenliğimle, samimiyetimle birbirimizi tanıdıkça yumuşadı. Belki de benimle birlikte magazini sevdi. Bilmiyorum ki...
MUSTAFA ERDOĞAN
Çocuk mu bu yıl olur bu yıl olur
Çocuk ne zaman düşünüyorsunuz?
G.E: Şu an bir şey yok. Ama hazırlık var. Devamlı doktor araştırıyoruz, hastane araştırıyoruz. Amerika’da mı olsun diye konuşuyoruz... Bir ön hazırlık var. Sürekli konuşuyoruz yani. Belki eli kulağında, bilmiyorum ki. Ama bu yıl düşünüyoruz.
M.E: Bu yıl olur, olur.
G.E: Ama ben çok telaşlanıyorum. Canlı yayın yapıyorum. Haftanın beş günü bu işi nasıl yaparım diyorum. Bu kadar ortada mı yaşamalıyım, çekilmeli miyim bilmiyorum. Aslında hamileliğimde sporumu yapmak, kendime bakmak, kendimle baş başa olmak istiyorum. Şu sıralar Demet Akbağ çok kanıma giriyor. ‘Çalışırken doğur. Hem enerjik olacaksın, heyecanlı olacaksın. Hem de arada kaynayıp gidecek’ diyor. Mustafa da aynı şekilde düşünüyor. Ben de heyecanlanıyorum. Bilmiyorum nasıl olacak...
KARISI HAKKINDA NE DEDİ:
Çok zeki ve akıllı
Gülben’le birlikte kafamdaki birçok yerleşik şey de değişti. Medyanın insanları sunuş biçimiyle ilgili olarak zaten bir problemim vardı. Gülben’i tanıyınca çok büyük haksızlıklar yapıldığını, onun doğru dürüst tanıtılmadığını yaşayarak öğrendim. Ben ve dansçı arkadaşlarım dahil olmak üzere onu daha uzak algıladık. Ekrandaki ilişkilerinden ve okuduklarımdan onun bu kadar sıcak, tatlı bir insan olduğunu açıkçası hissetmemiştim. Duygusal boyutlardan önce de öğrenmeye olan sonsuz açıklığı, çok çalışkan olması, prensipli olması beni çok etkiledi. Verilen her şeyi tam istediğimiz biçimde yerine getiriyordu. Ama bize de katkıda bulunuyordu. Yani ben ona bir şeyler öğrettiysem, aynı zamanda bir şeyler öğrenebildim. Bir geri dönüşüm vardı. Veriyorsunuz hemen geri alıyorsunuz. Çok zeki ve akıllı...
Kaşlar kalktı tarih geldi
Peki bir ara ayrıldınız... Ne oldu?
G.E: Bizim ilişkimiz bir yılı doldurmuştu. Mustafa’yla gözlerinin içine bakıp ilk sohbet ettiğim gün, iç sesim onun eşi olacağımı bana söylemişti.
M.E: Benim içim söylememişti... (Gülüşmeler)
G.E: Ama söylettim!..
M.E Ben o dönemlerde çok ciddi bir ilişki olacağını biliyordum. Kaliteli bir ilişki yaşayacağımızı ama önümüzde bir takım engeller olacağını ona anlatmıştım. Farklı kültürlerden gelmiş iki kişiyiz. Böyle bir mesafe de var aramızda. Uzun soluklu bir ilişki olacağını da biliyorduk. Ama evlilik gibi bir tarifle başlamadık. Belki de benim bu tariflerim ‘evlilik’ olarak algılanmış olabilir. (Gülüşmeler)
G.E: Ayrılık dönemimizi kısaca anlatayım ve kapatalım konuyu. Mustafa ve ben işimize çok düşkünüz, bu konuda çok hırslıyız. Ama ilişki oturduktan sonra hafif bir, ‘nasıl olsa Gülben var’ durumu hissettim. Duygularından şüphe etmedim ama biraz ihmal edildiğimi düşündüm. ‘Nasıl olsa Gülben var, işler daha önemli. Biraz bekler, geç gelirim’ durumu kırdı beni.
Oysa biraz ilgi, şımartılmak gerekiyordu herhalde...
M.E: Devamlı istiyor...
G.E: Ben bu ilişkinin, bu şekilde monotonluğa gideceğini hisseder gibi oldum. Birkaç kez kendisini uyardım. Hiç oralı olmadı. Yine söylüyorum çok yoğundu. Bir gün bile birbirimizi kırmadık, birbirimize kötü söz söylemedik, birbirimize sesimizi yükseltmedik. Hep aramızda tatlı bir mesafe, saygı oldu. O yüzden üzerine titrediğimiz bir ilişki içinde benim birazcık şikayetlerim oldu. Karşılıklı oturup konuştuk. Yine hiçbir şey değişmedi. Ciddi bir şekilde diretti. Ama sonunda ne oldu, 5 Eylül’e tarih aldık! (Gülüşmeler)
Kaşlar kalktı ve tarih geldi...
G.E: Evet... (Gülüşmeler) Kaş kalkınca da tarih verildi...
M.E: Benim biraz ağırdan aldığım doğru. Yapı olarak iş ile özel yaşamı doğru dürüst ayırt edemiyorum. Benim için yaptığım iş, bir meslek değil. Kendime ait özel bir alan açamadım. Gülben de bu ilişkiler yumağında yıprandı. Çünkü hak ettiği ilgiyi gösterememiştim ona. Biraz mesafe almamız, olgunlaşmamız gerektiğini, zamana bırakmamız gerektiğini düşündük. Çok kısa sürdü ama bu ayrılık...
Belki de Gülben Ergen’in popülerliği sizi düşündürdü?
M.E: Ona duyduğum aşk, ilk günden itibaren katlanarak arttığı için, hiç öyle bir kaygı hissetmedim. Aşık olma durumunun verdiği bir duyarsızlıktı belki de bu. Önümüzdeki üç, beş yıl içerisinde bu durum ne olacak, bilmiyorum. Bunu hiç gündemime almadım. Sanki bir aydır berabermişiz gibi algıladım hep. 1,5 yılı geçtik ama ruh halim hep böyle.
Bu sizin ikinci evliliğiniz değil mi?
G.E: Oh iyi oldu! Bak bunu daha dün
akşam konuştuk. Ben bir yıldır soruyorum, hiçbir detay öğrenemedim. Bakalım burada öğrenebilecek miyiz?
M.E: Evet ikinci evliliğim. İlk evliliğim iki yıl sürdü. Evlenmek zor, boşanmak ise tatsız bir şey. O yüzden boşandıktan sonra, bir daha hayat boyu evlenmeyeceğim diye düşünüyordum. Ta ki arkadaş gelinceye kadar.
Evlilikten sonra bir ağırlaştınız. O deli kız Gülben’e ne oldu?
G.E: Evlendi de hanım hanımcık oldu durumunu asla kabul etmiyorum. Ama biraz daha olgunlaştığım doğru. Daha az konuşup çok dinlemeyi Mustafa’dan öğrendim. Fakat olmadığım bir kimlik içinde de değilim. Yine bizim deli kızımız hálá mevcuttur. Zaten o içimdeki renk, Mustafa’nın sevdiği bir şey.
M.E: Aman o değişmesin...
İLK DANSI DÜĞÜNÜMÜZDE YAPMIŞTIK İKİNCİYİ BİR MÜZİKALDE YAPACAĞIZ
M.E: Ben Gülben’le birlikte bir şey yapmak istiyorum. Kendisiyle benim hazırlayacağım bir projede ikinci kez dans etmek istiyorum. İlk düğünümüzde etmiştik, ikincisinin olmasını istiyorum.
G.E: Bunu ilk defa duydum. Çok heyecanlandım...
M.E: Bir müzikal olacak bu proje. Bu ülkede müzikal anlamda hálá bir boşluk var. Şimdi yeniden bu alana yönelindi.
Bu da çok sevindirici bir durum. Ben de Gülben’e uygun, hem fiziğine hem de ses ve şov kapasitesine uyan
bir Türkiye müzikali yapmak istiyorum.
G.E: Sakın kıskançlık konusuna girmeyelim, çok şerefli bir adamdır
M.E: Açıkçası giydiği her şeye karışıyorum, kreatif olarak
G.E: Sakın bu konuya girmeyelim. Ben ona çok güveniyorum... Bazen kızlarımızın (Anadolu Ateşi dansçıları) saçlarına, kıyafetlerine bir şey söylüyor, duyuyorum. O zaman ben de, ‘Sana ne oluyor’ diyorum hafiften. O da, ‘Saçmalama onlar benim öğrencilerim’ diyor. Bütün çocuklar benim arkadaşım. Hepsi çok sağlam... Ama en sağlamı benim kocam. Mustafa çok şerefli ve namuslu bir adamdır.
M.E: Evet ben çok dürüst bir insanım. Ben de eşimi kıskanıyorum ama çok da güveniyorum. Kıskançlık konum da şu, giydiği her şeye karışıyorum açıkçası. Kreatif olarak karışıyorum.
Bu evliliğin temelinde ne var?
M.E: Aşk, güven, sevgi, arkadaşlık her şey var. Ama bütün bunların anahtarı aşk..
G.E: Evet çok büyük aşk, sevgi, saygı var...