Güncelleme Tarihi:
TEHLİKELİ YAKINLAŞMA FOTO-GALERİ
Onların durumunda hayranlık da gelişir aşk da
Muhammet Bey, “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisine üçüncü sezonda dahil oldunuz. Ekibe hemen mi adapte oldunuz, yoksa bir uyum süreci yaşadınız mı?
- Yaşadım tabii. Ama çok kısa sürdü, çünkü ekip çok iyi; hem işlerini iyi biliyorlar hem de iyi insanlar. Bir de yönetmenle aynı tarafta olduğunuzu hissettiğiniz zaman, uyum sağlamanın yanı sıra çok da mutlu oluyorsunuz.
Set ortamı nasıl, çekimler nasıl gidiyor?
- Zamanımızın çoğu sette geçiyor. Durum böyle olunca, insan faktörü çok önem kazanıyor. Bizim şansımız, ekibimizin hızlı ve çalışkan olması. İnsanlar gerçekten canla başla çalışıyor. Üstelik birbiriyle de iyi anlaşan bir ekip. Hem teknik ekip hem de oyuncular, sorunsuz hatta yer yer eğlenceli biçimde çalışıyor. Burada yönetmenimiz Zeynep Günay Tan’a da ayrı bir parantez açmak isterim. Zeynep, her oyuncunun çalışmak isteyeceği bir yönetmen. Çok doğru yönlendirmelerle oyunculukları iyi bir düzeye çekebiliyor. Az önce de söylediğim gibi; yönetmenle aynı tarafta olmak, oyuncu için bulunmaz bir şans.
ARİF’İN RUH HALİ, SIRADAN BİR İLİŞKİ KURMASINI ZORLAŞTIRIYOR
Arif, kısa sürede dizideki en baskın karakterlerden biri haline geldi. Şimdi de Osman’ı gittiği yoldan döndürmeye, cinayet işlemekten vazgeçirmeye çalışıyor. Onu etkilemekte başarılı olacak mı sizce?
- Olacağına inanmak istiyorum.
Osman gibi bir çocuğunuz olsaydı, onunla nasıl başa çıkardınız?
- Bunu söylemek zor ama sanırım diyalog yoluyla halletmeye çalışırdım. Onu konuşarak ikna etmeye uğraşırdım. Zaten Osman’ın hayata baktığı yerde bir sorun yok, yöntemleri konusunda tartışırdım. Ama başarabilir miydim, bilmiyorum... O dönemleri yaşamış biri olarak, ikna çabaları boşa çıkan çok aile biliyorum...
Peki Arif, Cemile’ye açılabilecek mi?
- Açılıyor gibi oldu zaten, işin nereye varacağı Cemile’nin tavrına bağlı biraz.
Arif, Cemile’ye hayran mı, aşık mı?
- Arif, o kadar yaşanmışlıktan sonra -kendi seçimi ya da değil- yalnız kalmış bir adam. İçinde bulunduğu ruh hali, başkalarıyla sıradan bir ilişki kurmasını zorlaştırıyor. Ancak insanı hayatta en şaşırtan şeylerden biri, kendi benzeriyle karşılaşmış olması sanırım. Arif de şimdi bunu yaşıyor. Cemile de onun gibi ağır bir hayatla beraber yalnız kalmış. Böyle bir durumda hayranlık da gelişir, aşk da...
BAĞLAMA KONUSUNDA KIRK FIRIN EKMEK DAHA YEMEM GEREKİYOR
İlerleyen bölümlerde eler bekliyor bizi?
- Bilsem size de söylerdim. Haftalık yazılan bir dizinin senaryosu biz oyuncular için de her zaman sürpriz oluyor. O yüzden senaryo gelir gelmez merakla okuyorum hemen. Genel gidişatta bildiğimiz şeyler var tabii ama onu da burada söylemeyelim.
İlk başlarda Mete, Arif’i sevmiyordu. Mete’yle Arif’in ilişkisi bundan sonraki süreçte nasıl olacak?
- Evet sevmiyordu, çünkü kardeşinin saptığı yanlış yolların nedenini Arif’e bağlıyordu. Ama bunun böyle olmadığını anladı ve tavrı değişti. Bundan sonra da en azından bir süre böyle devam edecektir sanırım.
Bu arada merak ediyorum, bağlama çalmayı öğrenebildiniz mi?
- Her enstrüman gibi bağlamanın da kendine ait zorlukları var. Hele bir de benim daha önceleri bağlamanın yanına hiç yaklaşmadığım düşünülürse, zorluk katlanıyor. Basit parçaları minimum düzeyde çalabiliyorum ama diğer parçalar için kırk fırın ekmek daha yemem gerekiyor.
12 EYLÜL SABAHI ÖLMÜŞÜZ ASLINDA
Bir röportajınızda Arif karakteri için “En sevdiğim rolüm” demişsiniz. Arif karakterinin hangi özelliklerini sevdiniz?
- Evet, bu karakteri çok sevdim. Bir kere dizide anlatılan dönemde ben lise ikinci sınıftaydım. Yani çok iyi hatırlıyorum o zamanlar olan biteni. Çok sıkıntılı günlerdi. Her gün birçok gencin ölüm haberini, birçok işkence haberini alıyorduk. Her ne kadar ülkenin son derece yanlış yönetildiğini söylüyorsak da muhalefet etmenin başka bir yolu olması gerektiğini de tartışıyorduk. Gündelik hayatın üzerindeki can korkusu bizi de ailelerimizi de bezdirmişti. 12 Eylül sabahı ölümsüz bir güne başlamak hepimizi sevindirmişti. Kısa süre sonra anladık ki, o gün toparlanamamak üzere dağılmışız. O gün ölmüşüz aslında. Şimdi hâlâ o günlerin sıkıntısını çekiyoruz. Apolitik, iletişimsiz, teknoloji kurbanı insanlar olarak verilmiş bir görev gibi yaşıyoruz hayatımızı. İşte bunları anlattığı için seviyorum Arif’i...
Hazır okul yıllarınızdan bahsetmişken sorayım; dört defa okuldan atılmışsınız. Hikâyelerini biraz anlatır mısınız?
- Aslında hepsi aynı hikâye! Oyunculuktan önce ekonomi bölümünde okudum. Okudum derken, bulundum demek daha doğru olur. Okulda derslerden başka her şeyle ilgileniyordum; halk dansları topluluğu, satranç, tiyatro... Bunların dışında da gidip kendi derslerime değil, sevdiğim hocaların daha üst sınıflara verdiği başka derslere girerdim. Böylece sınavlarda başarılı olmam olanaksız hale gelmişti. En son yaşadığım tiyatro deneyiminden sonra çevremin de desteklemesiyle oyunculuk okumaya karar verdim.
BOŞ GÜNLERİMDE NE YAPACAĞIMI ŞAŞIRIYORUM
Setten, özel hayatınıza vakit ayırabiliyor musunuz?
Muhammet Uzuner: Çok az maalesef... Çekimler dışında oynadığım bir oyun ve verdiğim dersler de var. O yüzden çok yoğun bir tempodayım. Evde olduğum saatler aşırı değerli oluyor benim için. Bazen de boş günlerimde ne yapacağımı şaşırıyorum; birkaç günü bir güne sığdırmaya çalışıyorum. Bu da komik oluyor tabii.
Ayça Bingöl: Kader ortakları
Ayça Hanım, üçüncü sezonu ilk iki sezonla karşılaştırmanızı istesem, neler söylersiniz?
- En önemli fark, herhalde 1970’li yılların sonuna gelmemiz. Aradan geçen onca yıl, bize hem fiziksel hem de duygusal olarak büyük izler bıraktı, bu sezona öyle başladık. Bu sene, aile içi hikâyelerin dışında, Osman’ın okuldaki arkadaşlarıyla yaşadığı o siyasal gündem çok ön planda. Herhalde en politik sezonumuz bu diyebilirim. Bir de aramıza yeni oyuncu arkadaşlarımız katıldı. Ekipten gidenler de oldu. Bunlar da diğerlerinden farklı kılıyor bu sezonu.
Bu sezon sizin için en büyük farklılık neydi?
- Fiziksel değişimim... Beyaz saçlar, sıfır makyaj... Artık acılarını daha derine gömmüş bir Cemile var diyebilirim.
Cemile, çok büyük acılar yaşadı. Tüm bunlarla nasıl başa çıkabiliyor?
- Bu kadar dert ve acıyla nasıl başa çıkabildiğini 95 bölümdür hep beraber görüyoruz. Her şeye rağmen hayatta kalma dürtüsü çok ağır. Çocuklarının yanında olma çabası, iyi insanlar yetiştirme çabası Cemile’yi hayatta tutuyor. Hayatta ne olursa olsun, ümidini yitirmiyor.
ORTAK NOKTALARI ACI DOLU HAYATLARI
Muhammet Bey’e sordum, size de sorayım; Osman gibi bir oğlunuz olsaydı, onunla nasıl başa çıkardınız?
- Birçok annenin başına böyle olaylar geldi bu ülkede. Ve birçok anne, bu olaylar yüzünden çocuklarını kaybetti. Çok acılı dönemler yaşadık ülke olarak. Hâlâ da yaşamaya devam ediyoruz. Allah kimseye vermesin diyorum en başta. Ama ne olursa olsun çocuğumun başında olurdum...
Cemile’nin hayatında yeni bir heyecan da var şimdi; Arif. Cemile, ona karşı neler hissediyor?
- Şimdiye kadar Cemile ve Arif arasında kader ortaklığı olduğunu gördük. İkisi de acılarla yoğrulmuş bir hayat yaşamışlar. İlerleyen bölümlerde de iyi arkadaş olabileceklermiş gibi hissediyorum.
Arkadaşlıktan öte duygusal bir ilişki yaşayamazlar mı?
- Valla bunu ben de merak ediyorum. İlerleyen bölümlerde hep beraber izleyip, göreceğiz neler olacağını.
EMEKLERİMİZİN KARŞILIĞINI ALIYORUZ
Dizi daha ilk bölümünde çok geniş bir seyirci kitlesine ulaştı ve halen her bölümü izlenme rekoru kırıyor. Neler hissettiriyor bu durum size?
- Yaptığımız işin beğenilmesi, seyredilmesi bizi çok mutlu ediyor tabii. Zaten işimizin en temel dürtüsü bu; seyredilmek ve beğenilmek. Emeklerimizin boşa çıkmadığını görüyoruz, karşılığını alıyoruz. Daha başka ne isteriz ki?
Cemile’nin size kattığı artılar var mı?
- Cemile karakterini oynamak ve şu dizinin içinde olmak, başlı başlına bir artı. Çünkü çok sevdiğim bir işte sevdiğim insanlarla çalışma fırsatı buldum. Ayrıca Türkiye genelinde birçok insanla buluşma imkanı elde ettim...
Son olarak; sizi bu yıl bir sinema filminde görebilecek miyiz?
- Görüştüğüm işler var ama henüz kesinleşmiş bir şey yok. Zaten temmuzdan önce bir filmde oynayamam tarihsel açıdan. Eğer olursa da bunu herkesle paylaşırım.
ÇEKİMLERDEN KENDİME BİLE VAKİT AYIRAMIYORUM
Yoğun set günlerinden, ailenize vakit ayırmakta zorluk yaşıyor musunuz?
- Kendime bile vakit ayıramıyorum dersem, yeterince açıklayıcı bir cevap vermiş olurum.
Dizinizi seyredebiliyor musunuz peki?
- Eğer çalışmıyorsam mutlaka seyrederim.