Güncelleme Tarihi:
Evlilikleri yürümeyen çiftlere de terapi yapan Dr. Nevin Eracar aynı zamanda Otistisk Çocuklar Derneği’nin başkanı.
Eracar'la çiftler, ilişkileri, üçüncü kişiler, evlilik, boşanma, annelik ve ideal ilişki üzerine konuştuk.
Her ilişki özel bir vakadır ama... Bazen yeniden birleşmeyi sağlamak mı sağlıklıdır, ayrılmalarına yardımcı olmak mı?
- Hiç bir terapist ‘‘Ayrılmalısınız!’’ demez, dememeli.
Neden? O kişilerin iyiliğini için yollarını ayırmaları gerekiyorsa...
- İyilik her zaman ayrılmak değildir. Terapide, terapiyi almaya gelen kişinin gerçek ihtiyaçları önemlidir. Ayrılması benim için iyi görünebilir. Diyelim ki, ben aile kurumuna inanmayan bir terapistim ya da kendi yaşam deneyimlerimden yola çıkarak, yürümeyen ilişkilerin asla sürümcemede bırakılmamasını savunuyorum. Ama ben kendi inançlarımla, kendi bakış açımla karşımdakini yönlendirme hakkına sahip değilim. Böyle bir yanlış anlaşılma var: Terapist doğruyu söyler, o öğretir. Hayır öyle değil! Bunu yapan öğretmendir. Tarif edilen şey de öğretmenliktir, ki öğretmenliğin bile öyle olmaması gerekiyor aslında. Benim işim insanları ihtiyaçlarıyla karşılaştırmaktır. Belki, bağımlı kişilik özellikleri vardır ve o bağımsızlık savaşını kazanıncaya kadar ayrılmamaları kendi yararlarına olabilir. Bu vakaya ve kişilik yapısına göre değişir.
YÜKÜ TAŞIYAN ÇOCUKLAR
Hangi kişilik yapılarında ayrılmayı, hangi kişilik yapılarında birleşmeyi önermek gerekir?
- Hazır olmayanları ayırmaya teşvik etmemek lazım. Çünkü insanlar eşyalarından bile kolay ayrılamıyorlar. Bu arada evlilik müessesesini de sorgulamak lazım tabii. Çünkü aile bir kurum. Kadın ve erkek nişanlıyken, hatta nikahlıyken yine bir kurum ama çocuklar olduğunda, yasal sorumlulukları artan bir kurum haline geliyor. Çok ilginçtir, eşler hayatlarının ilk yıllarında bir dolu ortak nesne sahibi olmaya çalışıyorlar. Neden diye bir soru geliyor akla, değil mi? Ayrılmak kolay olmasın diye!
O zaman bazı durumlarda çocuk yapmak da öyle.
- Evet kesinlikle! Birçok insanın problemini incelediğinizde, geçmişte anne ve babalarının birlikteliğini sürdürmek gibi bir rolü üstlendiklerini görüyorsunuz. Birçok anneden, ‘‘Ben ayrılırdım ama çocuklarım vardı’’ lafını duyuyorsunuz. Demek ki, çocuklar bu yükü taşıyan insanlar. Bunu tabii, bireysel düzeyde bir problem olarak tanımlamak istemiyorum. Bu ülkenin sosyal ve ekonomik koşullarının o en küçük kuruma, aileye yüklediği bir misyon bu.
İnsanlar neden evleniyor?
- Toplum istediği için!
Hangi somut ihtiyaçtan: Maddi, güvenlik, bakım, yalnızlığın önüne geçme, birlikte yaşlanma, çocuk sahibi olma, hangisi?
- Ait olma ihtiyacı. Çünkü hepsini içeriyor. İnsan yalnız başına yaşayabilen bir varlık değil. Toplum içinde yaşamak zorunda. Toplum içinde yaşarken de, başkalarına benzemek zorunda. Başkalarına benzemenin en sağlam, en klasik yolu da aile! Bu zaten ekonomik sistemin de önerdiği bir şey: Habire herkes aile kuracak, kiralar artacak, buzdolapları satılacak, onlar atılacak yenileri alınacak. Ekonomik gelir dilimi sürekli yükseltilecek. Bu planlanan bir şey.
İyi de bunun mantıklı başka bir çözümü yok mudur? Şart mıdır evlilik?
- Çözüm diyorsunuz ama ben ortada bir problem görmüyorum ki! Evlilik olmasaydı, başka bir problem bulacaktı insanlar. Birlikte yaşamanın getirdiği güçlükler bunlar. İnsan doğayla beraberliğinin yerine koyacak hiçbir şey bulamamıştır: Hem yalnızlığını özler, hem de tırım tırım birilerine yapışma, onaylanma, kabul görme ihtiyacındadır. 21. yüzyıla doğru, bir dolu kavramla beraber, evlilik kurumu da değişime uğruyor. Ama bütün değişimlere olduğu gibi, buna karşı da toplumun direnci var. İçeride direnç yaşanıyor ama dışarıdan bakıldığında değişimi görebiliyorsunuz.
Ne değişirse değişsin, çocuk hep annenindir değil mi?
- Doğru, çocukların babada kaldığı çok az ayrılık vardır. Tabii, baba ortalıkta olmadığı için çocuk mecburen annenindir!
Doğa gereği değil midir?
- Hayır değildir. Anne sevgisini Melany Clein sorgulamıştır ilk kez. Farklı düşündüğümü söyleyemeyeceğim: Kutsal ulvi bir sevgi, filan değil anne sevgisi. Aksine annenin kendi hayatının bittiği, başka insanların yaşamına endekslendiği ve için için pişmanlık duyguları beslediği bir ilişkidir anne-çocuk ilişkisi. Yani maalesef öyle! Evet, hormonal bir şeyle başlıyor. Ama erkek farelere de prolaktin hormonu verdiğinizde yavru fareleri koruyorlar. Demek istiyorum ki, ille de olağanüstü bir şey olarak algılanmamalı. Çok kötüyüm ben! Psikoloji de o kadar iyi bir bilim değil aslında...
KURUMSAL BİRİ DEĞİLİM
Bu arada sizin neden kendinize faydanız olamadı? Neden boşandınız?
- Doğru, iki kere boşandım. Artık evlenmeyi de saçma buluyorum. Kendime faydam, boşanmak oldu. Ama ben kendim için konuşuyorum: Doğru dürüst aile kurmayı beceremedim. Kendi özgürlüğüme, kafamın doğrultusuna, kendi değerlerime, kendi dayatmalarıma çok meraklıyım. İnatçıyım. Yani kurumsal biri değilim. Bunu kişisel bir handikap olarak da düşünebiliriz. Demek istiyorum ki, marifet değil!
Siz eşinizle birlikte psikolojik yardım aldınız mı?
- İlk eşimle 12 seanstan daha az terapiye gittik. Çünkü eşim benim ihtiyacım yok dedi. İkinci eşime ise aşıktım. İnsan aşık olduğu zaman her tarafı kendi istediği renge boyuyor! Sonra da o boyalar dökülüyor. Ben aynı renkte bırakmak istediğim için boşandım. Birlikte karar verdik. Benim ilk eşimden bir oğlum bir de otistik bir kızım var, bu arada. Böyle bir aileyi herkes kaldıramıyor. Evin içinde farklı bir bireyin olması, aile nosyonunu zorlaştıran bir faktör. Babasının depressif taraflarını çıkarttı, Ece'nin varlığı. Bir takım kişilik problemleri, bu tür özürlülerin var olduğu ailelerde daha çok ortaya çıkıyor. Belki de, o gizli problemlerin olduğu ailelerde çıkıyor otizm gibi değişik psikiyatrik vakalar! Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar gibi karışık bir mesele. Bunu bile düşünüyorum. Kendimi yargılamaya çok meraklıyımdır da...
İDEAL EVLİLİK FORMÜLÜ
Tıkır tıkır işleyen bir evlilik formülü söyleyin. Erkek ne yapacak? Kadın ne yapacak?
- Hem kurumu sürdürelim, hem de kendimiz olalım diyebilen insanlar için şans var. Her ikisi de hem kendilerini var etmeyi hem de gerektiği kadar kurumu beslemeyi öğrenecekler. Sosyal ve ekonomik düzen, yalanla bile olsa eşlerin bir arada tutulmasına yönelik programlanmış. Sevmeseniz de idare edin! Terapide ben bu noktaya getirmiyorum. Kesip atın da demiyorum. Ne yaşadıklarını ve ne yapmakta olduklarını onlara gösteriyorum. Sonunda şu noktaya geliniyor: Sizi bir araya getiren faktörler şunlar, şunlar. Birbirinizden uzaklaştıran faktörler de, bunlar bunlar. Sizi biraraya getiren ihtiyaçları, uzaklaştıran ihtiyaçlardan daha önemli ve öncelikli buluyorsanız, birlikteliğiniz sürer.
Peki, sonra ne oluyor?
- Eşler, zaman zaman ayrı olabilmeyi başarmaya başlıyorlar. Her şeyi birlikte yapmamız gerekmiyormuş diyorlar. Hem birlikte, hem de herkesin kendi bütünlüğünü koruyarak olabileceği bir şekle dönüştürmeye yöneltiyorum ben kurumu. Kurum olarak devam etmesini istiyorsanız ve ayrılmak istemiyorsanız ayrı olduğunuz alanları ayırın. Onları kendi başınıza yaşayın. Beraber yapmaktan keyif aldığınız şeyler var mı? Onları beraber yapın. Bulunabiliyor. Nedir mesela? Taze sarımsak yemekten hoşlanırlarmış! İyi, bundan beraber hoşlanmak bayağı ciddi bir şey. Biz bunlara önem veriyoruz. Ve herkesin birbirine izin vermesini sağlıyoruz.
KARI, KOCA, SEVGİLİ
Üçlü vakalar geliyor mu? Kadın, sevgili, koca. Ya da tersi?
- Üçü birden değil! Ama gündeme geliyor tabii. Eşler genellikle bilmez, öbürünün bir sevgilisi olduğunu. Ya da bilmezden gelir.
Bir ayna tutuluyorsa, herkes birbirinin bilmediği yönlerini öğreniyorsa, mantıken üçüncü kişinin de bir ‘‘taraf’’ olarak burada olması gerekmez mi?
- Eşlerden birinin dışarıda başka bir ilişkisi varsa, o bir taraf değil, onun bir ihtiyacıdır! O yüzden öyle biri var. Ben ihtiyacıyla o insanı karşılaştırmaya çalışıyorum. Bunun çok çeşitli sebepleri olabilir. Annesi ve babasıyla olan problemini çözememiştir. Ya bütün kadınlara, bütün erkeklere sahip olmak istiyordur. Ya da eşi onu ihmal ediyordur. İlk akla gelen budur genelde. Ama çoğunlukla gerçek sebebin bu olmadığını görürüz! Eğer, erkeğin sevgilisinden bahsediyorsak, ekonomik gelir dilimi yükselmesi ya da çevresindeki herkesin bir sevgilisinin olması sebeplerden biri olabilir. Modadır yani. İlk bakışta görünemeyecek, sezgiyle açıklanamayacak o kadar çok neden olabilir ki...
Yaygın mı bizde ‘‘Üç yastıkta kocayan aileler’’in sayısı?
- Evet, yaygın. Ama üçüncü kişiler ilişkileri besleyebilir de...
Nasıl yani?
- Ben bir insanın kendi başına ilişkileri olması gerektiğine inanıyorum. Yani birey olarak da, psikolog olarak da böyle inanıyorum. Çünkü hiçbir zaman tek bir insanla herşeyi paylaşamazsınız. O aşk anında, öyle gibidir. Sonra değişir, oturur. Onunla sessizliği paylaşmaya başlarsınız ama bir başkasıyla farklı heyecanlar aramak istersiniz. Ama bunu eşinizin bilmesi gerekmez. Eşinizin bunu araştırması da gerekmez. Yani bir eşim olsa ve bu haklarımızın var olduğunu ve mahfuz tutulduğunu konuşabilsek, anlaşabilsek çok iyi bir beraberlik yürütebiliriz diye düşünüyorum. Ama Türk gelenekleri, alışkanlıklar, insanın zayıf ve bağımlı tarafları bu tür bir anlayışa çok izin vermiyor.
Sevgi mi, ihtiyaç mı?
Peki sizce aynı zamanda birden fazla insana sadık olunabilir ve eşzamanlı sevilebilir mi?
- Olabilir. Ama sevgi sözcüğünü kullanırken dikkatli olmak lazım. Atatürkçülük gibi bir şey oldu bu. Herkes Atatürkçü ya! Hangisi sevgi acaba? Ya da sevgi nelerden oluşuyor? İhtiyaçlar demeyi tercih ediyorum ben. Birine doğru yöneliyorsanız, o yönelişte mutlaka bir ihtiyacınızın giderilişi peşindesinizdir.
Ne yapacağız yani? Kategorilere mi ayıracağız?
- Evet farkında olmakta yarar var. Maddi ihtiyaçtan mı sözediyoruz mesela? Ayıp geliyor değil mi, bunu itiraf etmek? Çok seviyorum zannediyorsunuz ama yanındayken de fenalık geçirecek kadar sıkılıyorsunuz. Eğer kendinize ‘‘Bu adamın parası için yanındayım’’ diye itiraf ederseniz, o zaman fenalık geçirmezsiniz, ‘‘Bir süre katlanacağım’’ dersiniz. İnsanın kendisine karşı dürüst olması önemli, başka birine anlatması gerekmiyor bunu.
ŞİRKET Mİ EVLİLİK Mİ?
Kimileri 20 yıllık bir evliliği hálá sürdürüyor ama feci halde bireysel yalnızlık yaşıyor...
- Ne beraberliği ne de ayrılmayı becerebilen 10 yılı geçmiş bütün vakalar buna dahil edilebilir. En ideal birliktelikler evlilik olsun ya da olmasın birlikte olunabilen alanları belirleyip, ayrı olunması gereken alanları da ayırt edebildiğiniz zaman gerçekleşiyor. Hem birlikte, hem ayrı olmayı başarmak. Ama bu çoğu zaman olmuyor. Çünkü evlilik, anca beraber kanca beraber felsefesini de beraberinde getiriyor. Kadının kendi başına arkadaşlarıyla bir yere gitmesi mi? Eyvah acaba birşey mi yapacak! Biz artık beraber gezemiyoruz! Demek ki artık birbirimizi sevmiyoruz! Hayır, beraber gezme ihtiyacınız doydu, artık başka ihtiyaçlarınız var.
40 yıl aynı ev içinde küs kalanlar... Onlar ne tür vakalar?
- Bir aşamaya geliyor evlilik, kavgalar, çocukların okulu, hiçbir konuda aynı fikirde değiller, sürekli tartışıyorlar. Biri bir şey söylüyor, diğeri başka bir şey. Herşey çekişme konusu: Nereden alışveriş yapılsın? Eve ne alınsın, alınmasın? Ama bir gün oluyor, eşlerden biri evliliği de kesinlikle sürdürmeye kararlı ya, çünkü ayrılamaz, ayrılırsa babası tepesine binecek, ya da malların hepsi öbürünün mesela. Demek istiyorum ki, bir takım somut şeyler var. Ve n'oluyor? Ses seda kesiliyor. Artık kavga etmiyorlar. ‘‘Oturdu evlilik’’ deniyor. Değil! Kavga bile etmeyecek kadar ciddiye alınmıyor artık! Anlaşamadığın konuları bile ifade etmiyorsan, o beraberliğin ancak şirket gibi bir anlamı vardır.