İlginç benzerlik

Güncelleme Tarihi:

İlginç benzerlik
Oluşturulma Tarihi: Nisan 11, 2005 00:18

Edebiyat dünyası Perihan Mağden’in kitabı, ‘İki Genç Kızın Romanı’ ile Oscar’lı yönetmen Peter Jackson’ın ‘Heavenly Creatures’ adlı filmi arasındaki benzerlikleri konuşuyor. Yönetmen Kutluğ Ataman’ın yönettiği ve başrolünde Hülya Avşar’ın oynadığı ‘İki Genç Kız’ adlı film 29 Nisan’da vizyona giriyor.

Ancak Türkiye’nin en özgün yazarlarından Perihan Mağden’in bu filme konu olan kitabı ‘İki Genç Kızın Romanı’nın, 1994 yılında çekilen ‘Heavenly Creatures’ adlı film ile pek çok ortak noktası olduğu iddia ediliyor.

Bizim ‘iki genç kız’ o ‘iki genç kız’ mı

Hülya Avşar’ın başrolünü oynadığı ‘İki Genç Kız’ adlı filme esin kaynağı olan, Perihan Mağden’in 2002 yılında yazdığı ‘İki Genç Kızın Romanı’ adlı eserin, ‘Yüzüklerin Efendisi’ serisinin yönetmeni Peter Jackson’ın ‘Heavenly Creatures’ (1994) filmiyle birçok benzerlik taşıdığı ortaya çıktı.

‘Lola ve Bilidikid’ filminden tanıdığımız usta yönetmen Kutluğ Ataman’ın, Perihan Mağden’in ‘İki Genç Kızın Romanı’ndan uyarladığı ‘İki Genç Kız’, 29 Nisan’da vizyona giriyor. Film, Perihan Mağden’in yazılarında eleştirdiği Hülya Avşar’ın yapıtta rol alması, Avşar’ın cüretkár sahnelerinin basına yansıması ve sıra dışı öyküsüyle sık sık gündeme geldi. Bu kadar haberin arasında dikkatimizi çeken ise, Perihan Mağden’in romanıyla Peter Jackson’ın ‘Heavenly Creatures’ filmi arasında benzerlikler olduğu yönündeki iddialardı.

Perihan Mağden’in romanı ergenlik çağındaki iki kızın aşkının, özelinde hayalleri yok olan gençliğin çıkışsızlığının ve üst sınıfa duyulan öfkenin sinyallerini veriyordu. Roman aynı zamanda marka düşkünlüğünden yozlaşan değerlere kadar birçok konuda popüler kültür ve tüketim toplumu eleştirisine de soyunuyordu. Her şeyi ile 2002’nin Türkiye’sinde geçen roman tüm bu özelliklerine rağmen yine de 1950’lerde Yeni Zelanda’da geçen ‘Heavenly Creatures’ filmiyle benzerliklere sahip. İşte şaşırtıcı benzerlikler:

İşte şaşırtan benzerlikler

İki eser de ergenlik çağındaki (15-16) iki genç kızın aşklarını konu alıyor, bir cinayet sahnesiyle başlıyor, iki güzel kız da ülkeyi terk ediyor, kızlar arasındaki ilişkinin adı tam konulmuyor. Kısacası iki eserde de cinsellik işlenmiyor. Bir iki olay dışında her şey okuyucu ya da izleyicinin hayal gücüne bırakılıyor. Filmde kızlar arasında sınıf farkı var ama bu tema çok fazla işlenmiyor. Romanda ise iki kız arasında sınıf farkı yaratılmamış.

Bazı küçük farklar dışında kızların karakter özellikleri benzerlikler gösteriyor. Filmde babası rektör olan sarışın güzel Juliet’in romandaki karşılığı ‘bebekler gibi güzel’ Handan karakteri. Her ikisi de diğerine göre daha havalı, popüler tipler. Romandaki Behiye ise Pauline ile benzer özelliklere sahip. Her ikisi de ilişkide yönlendirici, hayatlarında büyük bunalımlar yaşıyorlar, içlerindeki nefret duygusu öne çıkınca cesur kişiliklere dönüşüyorlar. Pauline kendi öz annesinin taşla kafasını ezecek kadar soğukkanlı olabiliyor. Cinayet eylemi romanda üst sınıftan erkeklerin üzerinde gerçekleşiyor. Üstü kapalı geçilse de cinayetleri işleyen Behiye. Burada önemli olan kimin öldürüldüğü değil cinayetleri tetikleyenin nefret duygusu olması.

Her iki eserde de aşık olunan karakterler, içine düşülmüş mide bulandırıcı hayattan kurtuluşu temsil ediyor. Romanda Behiye, Handan’ı, filmde ise Pauline, Juliet’i hem aşkın hem de kurtuluşun anahtarı olarak görüyor.

Handan ve Juliet’in anneleriyle olan sorunları da ortak yönde. Her ikisi de anneleri tarafından seviliyormuş gibi gözüküp aslında dışlanıyorlar.

İlginçtir, Handan ve Juliet’in anneleri de benzer özelliklere sahipler. Handan’ın annesi Leman, erkek düşkünü ve marka giyinme takıntısı olan bir kadın, kızının dersane masrafını bile ödeyemezken kendine pahalı kıyafetler alan bir insan. Juliet’in annesi Hilda da erkek düşkünü, kocasını aldatan, gezmeyi seven, hasta olan kızını tek başına bırakıp yurtdışına çıkabilecek kadar bencil biri.

Hem Behiye’nin, hem de Pauline’in ailesinden utanmaları da ayrı bir benzerlik noktası. Hatta bu iki karakter benzer nedenlerle babalarını aşağılıyorlar.

Pauline’in aşkına mani olan annesini öldürmesi, romanda karakter değişimi gösterip Behiye ve Leman ekseninde ele alınıyor. Behiye neşter ile, Handan’ın annesi Leman’ı öldürmek için yola çıkıyor ancak onu perişan bir vaziyette görünce bu kararından vazgeçiyor.

Hem filmde hem de kitapta ailelerin, kızların aşklarına karşı kutsal ittifak oluşturmaları da benzer bir ayrıntı.

Pauline, Juliet’e olan sevgisini göstermek için ona güzel yemekler pişiriyor. Romanda ise Behiye, Handan’a sürekli yemek yapıyor.

Filmde Pauline bir erkekle birlikte oluyor, bunun neticesinde bekaretini kaybetmiyor ve de Juliet onu kıskanıyor. Romanda da benzer bir bölüm var. Handan, bir çocukla ilk cinsel deneyimini yaşıyor ve de bekaretini kaybetmiyor. Behiye de onu deliler gibi kıskanıyor.

Filmde Juliet ve Pauline, içinde bulundukları baskıcı ortamdan kaçmak için yurtdışına gitme isteği duyuyorlar. Fakat yaşları yeterli olmadığı için pasaport alamıyorlar, ayrıca Pauline’nin annesi kızına izin vermiyor. Romanda da kahramanlarımız kurtuluşu yurtdışında arıyorlar. Ama onlar da pasaport işlemlerinde yaş engeline takılıyorlar ve tıpkı filmdeki gibi aileler bu duruma karşı çıkıyor.

Ayrıca yurtdışına kaçmak için lazım olan parayı, çalarak elde etmeye çalışıyorlar. Filmde Juliet evdeki eşyaları çalarken, romanda Behiye ağabeyinin parasını çalıyor.

Romanın sonunda Handan, filmin finalinde ise Juliet yurtdışına kaçıyor.

Bilinçaltıma işlemiş olabilir

Perihan Mağden iddialara şu cevabı verdi: Galiba film 1994 yılında yapıldı. O zamanlar video film furyası vardı, o dönemde izlemiştim ama filmi hayal meyal hatırlıyorum. İki tane okullu küçük kızın olduğu kalmış aklımda... 1950’lerde geçiyordu... Ortada iki tane kız var diye her iki eser de aynı demek o kadar saçma ki... Başrolde iki kız var mantığıyla hareket edersek, o zaman ben Rusların Tatu grubundan da etkilenmiş olabilirim.

Bir kere filmde iki kızın arasında sınıf farkı var. Benim romandaki kızların ikisi de fakir fukara kızı, alt orta sınıfa üyeler... Tarkan’ın şarkıları, gittikleri filmler o kadar İstanbul’a ve Türkiye dokusuna ait ki, kalkıp bunu 1950’lerde Yeni Zelanda’da geçen bir öyküyle bağdaştırmak gerçekten saçma.

Lanetlenmiş gibiyim

Keşke ‘İki Genç Kız’ filmi hiç yapılmasaydı. Hülya Avşar ve benim hakkımda her gün haberler çıkıyor. Telefonumu kapattım. Kimseye görüş bildirmiyorum. Kendimi gerçekten lanetlenmiş gibi hissediyorum.

Ben filmi çok uzun yıllar önce izledim. Diyelim ki ruh altıma girdi, çok çok etkilendim ve bir takım şeyleri arakladım. Gerçekten bilmiyorum. Benim anlatmak istediğim Türk toplumunda gençlerin önünde hiçbir şeyin olmaması... Bu durum bir gün saldırganlığa neden olacak. Ben bu duruma işaret ediyorum.

Gerçek olayı anlatan ödüllü film

Venedik Film Festivali’nde Gümüş Aslan ödülü kazanan 1994 yapımı ‘Heavenly Creatures’, 1950’li yıllarda Yeni Zelanda’da yaşanan gerçek olaydan yola çıkıyor. Kate Winslet’ın Juliet Hulme’u, Melanie Lynskey’in ise Pauline Parker’ı canlandırdıkları filmin konusu şöyle: Orta halli bir ailenin kızı olan Pauline, okula yeni gelen Juliete ile kısa sürede arkadaş olur. Babası Canterbury Üniversitesi’nde rektör olan Juliet varlıklı bir İngiliz ailesinin kızıdır. Juliet ile Pauline’in dostlukları sıradışı bir aşka dönüşür. Bu aşk ailelerin tepkisini çeker. Aileler kızları ayırmaya çalışır. Juliet’in, Güney Afrika’daki teyzesinin yanına gönderilmesine karar verilir. Pauline de gitmek ister ama ailesi karşı çıkar. İki genç kız, bir engel olarak gördükleri Pauline’in annesini öldürürler. Film, cinayet sahnesi ve Juliet’in bir gemiyle Yeni Zelanda’dan ayrılışıyla son buluyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!