Güncelleme Tarihi:
WORLD TRADE CENTER
DÜNYA TİCARET MERKEZİ
Yön: Oliver Stone
Oyn: Nicolas Cage, Michael Pena, Maria Bello
Tür: Dram
Amerika’ya karşı yapılan geniş çaplı ve büyük terör saldırısının üzerinden 5 yıl geçtikten sonra 11 Eylül filmleri birer birer vizyona girmeye başladılar.
Olayın ateşi sönmeye başlamışken, o günü daha iyi anlamaya ve anlatmaya çalışanlar da oluyor, kahramanlık hikayeleriyle izleyicinin gözünü boyayıp, göze girme fırsatını kaçırmak istemeyenler de.
Bu hafta vizyona giren Dünya Ticaret Merkezi ikinci kategoriye giren bir film.
İçinde yıldız oyuncu barındırmayan ve yarı belgesel havası taşıyan Paul Greengrass imzalı Uçuş 93 (United 93), saldırının hazırlık aşamasına ve yolcular tarafından düşürülen dördüncü uçağın hikayesine odaklanıyordu.
Dünya Ticaret Merkezi ise yüksek bütçe ve yıldız oyuncularla çıkıyor karşımıza.
Ne de olsa bir Oliver Stone filminden söz ediyoruz. Yönetmenin küçük bütçeli bağımsız filmlerle başladığı kariyerine büyük paralarla çektiği ve tanınmış oyuncularla doldurduğu yapımlarla devam ettiğine hepimiz şahidiz.
Dünya Ticaret Merkezi’nin ağır topu, 25 yıldır Oliver Stone’la çalışmayı beklediğini söyleyen Nicolas Cage.
Gerçi filmde kendisini pek göremiyoruz ama adı başrol kelimesinin karşısında tüm ihtişamıyla duruyor.
Cage'i az görmemizin nedeni, filmin büyük bir bölümünü enkazına altına kıpırdamadan geçiren bir liman polisini oynaması. Arada, flashback’ler sayesinde, geçmişe gidip, onun aile yaşamına da bakıyoruz tabii. Ama Cage'in kanlı canlı kamera karşısına geçtiği bu sahneler de kısa sürüyor.
KULELER ÇÖKENE KADAR İYİ, AMA!
Hikaye 11 Eylül 2001 sabahı başlıyor. Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen saldırının hemen ardından kulelere giden ilk ekipte liman polisi McLoughlin ve Jimeno adlı iki polis de var.
Kulelerin çökmesi üzerine enkazın altında mahsur kalan bu iki yakın dostu uzun ve zorlu bir mücadele bekliyor. Çünkü çöken kulelerin enkazının 6,5 metre altında beton ve metal yığınları arasında mahsur durumdalar.
Kulelerin çökme anına kadar hızlı ve tempolu gelen film bundan sonra sıradan bir mahsur kalma hikayesine dönüşüveriyor.
McLoughin ve Jimeno’nun geçmişlerine yapılan dönüşlerle enkaz altındaki klostrofobik durum biraz hafifletilmek istenmiş. Ama bu geri dönüşler renk katacağına olayın daha da sıradan bir hal almasına neden olmuş.
Enkaz altındaki polislerin ve ailelerinin portelerini çizerken filmi klişelerle doldurmuş Oliver Stone. Bir yanda yeni bir bebek bekleyen sevecen, ideal Amerikan ailesi, diğer yanda ise iletişim kuramamaktan şikayetçi, ama hâlâ birbirlerini seven bir karı koca var.
Çocuklara yazılmış diyaloglar da son derece klişe ve zorlama duruyor.
ÇÖKÜŞ ANI ETKİLEYİCİ
Filmin en etkileyici sahnesi kulelerin çöktüğü ve kahramanlarımızın kendilerini kurtarmak için asansör boşluğuna koştukları an. Oliver Stone, içeride neler yaşandığını resmederken son derece etkileyici ve sarsıcı sahneler çekmiş. İzleyici olarak enkazın altında kalmış gibi hissetmemizi sağlıyor.
Enkaz altındaki sahneler klostrofobisi olanlara iyi gelmeyecek türden. Ki bu da yönetmenin başarı hanesine yazılabilir.
Filmde anlatılan kahramanlık hikayesi Amerikalılar’ı fazlasıyla memnun etmiştir, hatta etmeye devam ediyordur. Ama senaryodaki birkaç cümle insanın düşünmesine ve filmden soğumasına neden oluyor.
Enkaz altında kalanlara ulaşmaya çalışan birinin, “intikam almak için birilerinin hayatta kalması lazım” tarzındaki cümlesi hem son derece gereksiz hem de dediğim gibi izleyenlerde negatif etki yaratıyor.
Dünya Ticaret Merkezi’nin en pozitif yanı ölüm kalım savaşı veren insanların mücadelelerinde nelerden destek aldıklarını göz önüne seriyor olması.
Filmin, ailenin, eş ve çocukların insan hayatındaki önemini göstermesi takdir edilmeli.Ama bu filmin uzun ve kimi zaman sıkıcı olduğu gerçeğini gizlemiyor.
Oliver Stone’un en büyük hatası olayları sakız gibi uzatarak, sonlara doğru “yeter, bitsin artık” dedirten bir film çekmiş olması. Üstelik sonlara doğru izleyiciyi ağlatmak ve etkilemek için öyle numaralar yapıyor ki, işin iyice suyunu çıkarıyor.
3 Oscar ödülü sahibi ve 6 kez Oscar adaylığı alan efsanevi yönetmen Oliver Stone, Büyük İskender’de yaşadığı hayal kırıklığının ardından işini sağlama almak istemiş belli ki. Amerikalılar’ın ruhunu okşayacak bir kahramanlık hikayesiyle eski günlerine dönmeye niyetlenmiş.
Ama maalesef, iyi başladığı filmi sonlara doğru resmen harcamış.
Kaş yapayım derken, göz çıkardığı yadsınamaz bir gerçek!
25 YILDIR ROL BEKLİYORMUŞ
Nicolas Cage neredeyse Süpermen oluyordu. Şimdi ise Dünya Ticaret Merkezi’nde enkaz altında kalan bir liman polisi olarak çıkıyor karşımıza. Ve bırakın uçmayı, kıpırdayamıyor bile.
Cage’in en çok çalışmak istediği yönetmen Oliver Stone’muş. 25 yıl onun için bekledim, diyor. Hatta bundan 10 yıl kadar önce karşısına dikilip, “bana neden rol vermiyorsun? bile demiş. Aldığı cevap ise ilginç: Oliver Stone, indirim yaparsan düşünürüm diye yanıtlamış ünlü oyuncuyu.
Cage son derece kinetik bir aktör olduğunu söylüyor. Kıpır kıpır, yerinde duramayan biri için enkaz altında kalan birini oynamak ne kadar zordur tahmin edersiniz herhalde! Ama o tam tersi görüşte: “Bu filmde adeta bir kutuya sıkışmış gibi hareketsiz bir rol üstlendim. Ancak tuhaf bir şekilde bu durumu rahatlatıcı buldum. Bu rolü oynarken en çok bu karakterlerin hissettiği acı düzeylerinin miktarı ve bu acının dışa vurulmasıyla ilgilendim. Portresini çizdiğim karakter artık dayanamayacak düzeye gelinceye kadar sürekli acı yükledim.” diyor.