İki yıl önce, iki yıl sonra Habur

Güncelleme Tarihi:

İki yıl önce, iki yıl sonra Habur
Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2005 00:00

ADI, soyadı, ana adı, baba adı, doğum yeri, doğum tarihi, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun, neden gidiyorsun, niçin geliyorsun.Çıkarken, bu bilgiler kenarı tırtıllı en küçük boyda bir bloknot kağıdına yazılıyor. Dönüşte, bloknotun yerini büyük bir dosya alıyor. Aynı bilgiler, bu kez buraya işleniyor.Habur sınır kapısı. Türkiye’nin Irak’a açılan kapısı. Irak’la birlikte, bin türlü sıkıntıya, derde, soruna açılan kapısı.Gri binalar. Sönük neon lambalar. Kirli alanlar. Geri kalmış bir ülkeden bıktırıcı kesitler. Zamanın hiç değeri yok. Saatlerce beklemeyle akıp gidiyor.Geçen hafta Irak’a gidip gelirken, ister istemez Habur’dan geçiyorum. İki yıl önce olduğu gibi.DİBİNE KADAR ARAMAIrak tarafından geçerken, pasaport ve gümrük kontrolü sonrasında, son noktada bir de, asker kontrolünden geçiyorum. Herkes gibi. Bir asteğmen kenarı tırtıllı bloknota belirttiğim bilgileri yazıyor.Soruyorum, ‘Ne işe yarayacak bunlar, ne için, başka bir sınır kapısında ya da hava alanında böyle bir uygulama var mı?’ Asteğmen sesini çıkarmıyor. Verilen emri uyguluyor.Asıl facia dönüşte. Irak tarafında, yani Barzani bölgesinde, normal pasaport kontrolü, hatta çay ikramı, ardından geçiş için sınırdaki son nokta. TIR’lar, kamyonlar, tankerler hariç, uzuuuun bir araba kuyruğu. Sınırı geçmek, en az dört-beş saat alıyor. Oysa, üçyüz metrelik bir mesafe.Neden?.. Türkiye topraklarına girildiği anda, önce asker kontrolü, yani normal pasaport ve gümrük işleminden önce.Dönüşte adı, soyadı ve benzeri bilgiler yetmiyor. O bilgiler işleniyor, ama aynı anda herkesin üstü başı donuna kadar, valizleri, paketleri, arabası dibine kadar aranıyor. Dolayısıyla, tek bir kişinin böylesine aranması elbette zaman alıyor ve uzuuuun kuyruklar böyle oluşuyor.Ancak bu askeri kontrol sonrasında, sıra normal pasaport ve gümrük işlemlerine geliyor. Başka bir kapıda böyle bir uygulama var mı?..Habur’daki bu durum yeni değil. Zaman zaman MGK’larda ya da hükümet toplantılarında dile getiriliyor. Çözüm aranıyor.En önemli kayıp ticarette. Irak’a Türkiye ve Suriye’den geçen TIR ve kamyon sayısında bire iki fark var. Aynı zaman içinde Suriye’den iki geçiyorsa, Türkiye’den bir geçebiilyor. Net ticaret kaybı. İnsanların çektikleri çile, yanlarına kar kalıyor.Neden böyle arama?.. Güvenlik kaygısı. Bunu anlamak mümkün. Kritik bir sınır kapısı. Kimin, ne amaçla, ne ile geçtiği belirsiz. Ama, kontrolün bu kadar ilkel hali de, çekilecek gibi değil. Çağ dışı kalmış yöntemlerle bir sınır kapısının işlemesi mümkün değil. Yine de, iki yıl önce gördüğüm Habur’a göre, şimdi bir fark var. İki yıl önce, sınır kapısı sabah 9, akşam 18 arasında açık. Böyle bir uygulama olabilir mi?.. Giriş ve çıkışlar ancak bu saatler arasında. Sınır dediğin, dünyanın her yerinde 24 saat açık.Şimdi Habur 24 saat açık. Ama, geçişte kaybedilen zaman, kontrol yöntemleri, asker-polis-gümrük üçgeni, ekonomisi ve demokrasisi geri kalmış ülkeleri andırıyor.Habur başlı başına bir sorun. Her yönüyle. Talabani 19.11.2003 peki ya 23.6.2004IRAK Cumhurbaşkanı Talabani’nin geçen pazar günü yayınlanan röportajda bana söylediği bir cümle gürültü yaratıyor.Talabani, Başbakan Erdoğan’la görüşmesinde, Apo’yu kastederek, cezaevindeki bir kişinin nasıl oluyor da, savaş emri verebildiğini soruyor. Talabani’ye göre, Erdoğan bu soruya ‘bu demokrasidir’ karşılığı veriyor.Başbakanlık önceki gün açıklama yapıyor. ‘19 Kasım 2003 tarihinde Talabani ile yapılan görüşmede, ne böyle bir soru, ne de böyle bir yanıt vardır’ deniyor. Bu yalanlama beni ilgilendirmiyor. Çünkü, o sözler Talabani’ye ait. Kaldı ki, Talabani’nin sözleri bantta kayıtlı.Ancak, Başbakanlık açıklamasında dikkatimi çeken bir nokta var. Talabani ile 19 Kasım 2003’teki görüşmeden söz ediliyor. Oysa, 23 Haziran 2004’te Ankara’da Erdoğan’ın Talabani ile bir görüşmesi daha var. Üstelik, o sırada PKK terörü yine azgın. Yani, bu olayların konuşulabileceği bir ortam.Erdoğan o sözü Talabani’ye 23 Haziran 2004’te söylemiş olabilir mi?..
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!