Güncelleme Tarihi:
“Arada şiir varsa, güzelleşir yaşamak” ithafında bulunan yazar kim? Bulmacayı çözmek için Beyoğlu sahaflarından Sıtkı Hoca’yı bulmak lazım. Zira bunlar, Sıtkı Altuner’in çoğu yazarından imzalı 400 bin kitaplı hazinesinin en nadide parçaları. Ancak iki evi tıka basa dolduran bu hazine can çekişiyor. Sıtkı Hoca, “Dayanın, bir gün kurtulacağız” diye okşadığı kitaplarına hayat öpücüğü arıyor.
Mini buzdolabı ve üzerindeki iki tabak olmasa kitaplarla dolu bölmenin mutfak olduğunu anlayamazsınız. 80 metrekarelik evin üç odası tavana kadar kitap. Kimi raflarda, kimi üst üste, kimi poşetler içinde. Ne aradığını bulmak mümkün, ne yer açmak yeni gelene. Ve kitaplara adanmış bir hayat duruyor karşımızda. 64 yaşındaki emekli öğretmen Sıtkı Altuner, odayı havalandırmak için pencereye doğru ilerlerken ağzından durumun vahametini anlatan şu cümle dökülüyor: “90 metrekarelik diğer evimdekiler daha zor durumda. Pencereyi açabilmek için kitapların üzerinde sürünüyorum.”
YANAN KİTAPLAR BAŞLATTI
Doğup büyüdüğü Kayseri Pazarören’deki Köy Enstitüsü’nde çıkan yangında kitap sayfalarının tek tek yere düşme sesini kuşun kanat çırpışına benzetip “kuşlar yanıyor” dediğinde dört yaşındaymış. “Bu hikaye herhalde bende marazi bir bağlılık yarattı” diyor. Öğretmen Okulu’nda “ayın okuyanı”na verilen hediyeyle başlamış kitap toplamaya. Her ay hediyeyi alan kişi olunca başta utanmış biraz ama “en çok okuyan öğrenci” sıfatını gururla taşımış uzun yıllar. Bu gururunu “Okul kütüphanesinde 17 bin kitap varken, bende 5 bin kitap vardı” sözleriyle ifade ediyor. Ancak, 12 Mart darbesiyle ayrılmış kitaplarından. Cezaevi günleri, ardından İstanbul’a göçle başlayan yeni hayatını anlatırken hüzünleniyor: “Bir gün anılarımı yazarsam ‘Delice bir koşu’ olacak adı.”
DEMOKRASİ VAR, PRENS PARA ETMEZ
Eline Orhan Kemal’in 72. Koğuş kitabını alıyor. Kemal’in el yazısıyla yazdığı mesajı okuyor: “Bu 72. Koğuş hikayesi çok trajiktir bende; yani yazılışı. Bir gece sabaha kadar uyumadım, yazdım. Çok severim bu hikayemi. Siz de benim kadar sevin, Mazal Levi. (Bir Musevi’ye imzalamış, diyor) Size pırıl pırıl gelecekler dilerim.” 85 milyon lira saymış geçen yıl bu kitaba. Sonra Cemil Meriç’in kitabı ilişiyor gözüne. “Prof. Dr. Şahin Erman’a. Bu çiçekleri Himalaya eteklerinden sevdiklerim için topladım. En derin hürmet ve hasretlerimle, 1964” diye imzalamış. Sultan Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu’nun Arapça imzaladığı “Babam Abdülhamid” kitabı geliyor eline. Sadece bu kitap için 3 bin dolar veren olmuş, satmamış. Behçet Necatigil’in “Arada şiir varsa güzelleşir yaşamak” diye imzaladığı şiir kitabının sayfalarını karıştırırken, “Bir yağmurdan kurtardım onu” diyor. Bir ara Prens Sebahattin için imzalanmış kitap geliyor aklına. Karıştırdığı halde bulamıyor John DeKay’in “Women And The New Social State” kitabını. “Sokak sergisinden aldım o kitabı. Prens Sebahattin’e imzalanmış deyince kitapçı cevap verdi: ‘Hocam demokrasi var şimdi, prensmiş kralmış artık beş para etmez”. Anlatırken hem gülüyor, hem kızıyor.
ÖLEN BABANIN KİTAPLARI
Beyoğlu’ndaki sahaf dükkanını kapattıktan sonra yeni kitap arayışları başlıyor. Sık sık gittiği kitapçılara uğruyor, bazen de evlerden alıyor kitapları. Bir gün 8 genç ve 15 kilo siyah torbayla birlikte, 3 bin 500 kitaplı bir eve gitmiş. Ölen babasının kitaplarını satan oğulla 550 milyona anlaşmış. Oğul kitaplara bakıp “Babam da hastaymış ama” diye küçümseyince 10-15 milyon fazla vermiş eline, “Bir çiçek al da, babanın mezarına git, özür dile, çok değerli bir adammış” diyerek. Bir hafta sonra telefon gelmiş kitapları satandan, “Teşekkür ederim, bana babamı buldurdunuz” diye.
Sıtkı Hoca kriterleri
Pazarlık yapmam
Kimseye kitap tavsiye etmem
Her çeviriyi okumam