İki değnek tek yürek

Güncelleme Tarihi:

İki değnek tek yürek
Oluşturulma Tarihi: Kasım 09, 2008 00:00

Mehmet Erdoğan ile Tıbbi Biyolog Derya Ars’ın aynı klinikte bulunma nedeni sağlık sorunlarıydı. Mehmet, tıp fakültesini bitirmesine 3 ay kala lösemiye yakalandı. Kemoterapi tedaviye yetmeyince kız kardeşinden ilik nakli yapıldı. Tedavilerinin yan etkilerinden biri kemiklerindeki bozulmaydı. Derya ise doğuştan kalça çıkığıydı. Geçirdiği 15 ameliyat sorunlarını bitirmeye yetmemişti. Yolları Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği’nde kesişti.

Yaşam ikisi için de kolay değildi. Anlattılar, dinlediler, anladılar birbirlerini. Hastanenin koridorlarında, bahçesinde yeşeren arkadaşlıkları bir süre sonra yakındaki restoranlara taşındı. Ayrılık vakti gelince birbirlerin aşık olduklarını fark ettiler. Düşünmeden evlenmeye karar verdiler. İki hafta önce, yağmurlu bir günde imzaları attılar. Bir elleriyle koltuk değneklerini, diğeriyle birbirlerinin elini sıkıca tutarak, beraber yürüyorlar şimdi. Onlarınki sadece aşk değil, güçlüklerin üstesinden gelmenin, paylaşmanın hikayesi.

Mehmet Erdoğan’ın (28) bütün öğrencilik hayatı başarıyla geçmişti. İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olmasına 3 ay kala, sürekli baş ağrıları çekmeye başladı. Sonra diş etlerinde büyüme oldu. İyi bir doktor adayıydı. Kendi kendine koyduğu ilk tanıyı arkadaşlarına söyledi: AML. Bu bir tür lösemiydi. Arkadaşları ciddiye almadı söylediklerini. Aradan 2 ay geçti, yapılan kan testinin sonucu genç doktoru haklı çıkardı.

Kan hastalıkları kliniğindeki hocası incelemeyi yaptı. Sonuç kesindi, AML’ydi. Aslında zamanında mezun olup, Tıpta Uzmanlık Sınavı’na hazırlanmak istiyordu ama başına geleni olgunlukla karşıladı. Niye ben, sorusunu sormadı. Tek zor gelen ailesine söylemekti. Hastalığı boyunca tek ağladığı zaman, o zamandı: Kan tablomda bir sorun var, hastaneye yatırdılar ama telaşlanmayın, geçer, diyerek haber verdi. Oysa, hocaları Konya’dan gelen babasına, "Durumu ciddi, hazırlıklı olun" demişti.

Kemoterapi başladı. Yatağında uzmanlık sınavı sorularını çözüyor, arkadaşlarının dershane notlarını çalışıyordu. Arkadaşları ona yardımcı olabilmek için sırayla gönüllü gece nöbetlerine kaldılar hastanede. İki yakın arkadaşı, kemoterapi yüzünden çok sevdiği gür saçları dökülmeye başlamadan, kendi saçlarını kazıtarak, ona "yalnız değilsin" mesajı verdi.

SON TEDAVİ HAYATININ AŞKINI GETİRDİ

Ama ilaç tedavisi beklenen etkiyi göstermedi. İlik nakli kaçınılmazdı. Neyse ki kız kardeşi Serap’ın (25) dokusu uygundu. Hocaları Prof. Dr. Deniz Sargın ile Prof. Dr. Sevgi Kalayoğlu Beşışık, genç meslektaşlarını ilik nakline hazırlamak için yoğun bir kemoterapi kürü verdi. Bu kez yalnız olmak zorundaydı. Doku reddini önlemek için bağışıklık sistemini baskılamak gerekiyordu, bu nedenle enfeksiyonlara çok açıktı. Günde sadece yarım saat ziyaretçisi gelebiliyordu. Yine de arkadaşları ve hastane personeli onu yalnız bırakmamaya çalışıyordu. 10 Kasım’daki doğum gününü kardeşinin getirdiği küçük bir pastayla kutladı. İliğin nakledildiği 14 Kasım’ı ise ikinci doğum günü saydı. Hastaneden çıktı, mezun oldu, Silopi’ye tayini çıktı. Silopi’ye gitti ama aynı gün sevk alarak geri döndü: Enfeksiyonlar nedeniyle tekrar hastaneye yatması gerekiyordu. Bu arada uzmanlık sınavında hedeflediği Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göz Kliniği’ni kazandı.

Yoğun kortizon tedavilerinin yan etkileri başlamıştı, her iki kalçasında bozulma vardı. Ameliyat oldu. Tam iyileşti, kliniğe döndü ki başına gelen küçük bir kaza yeni ağrılara yol açtı. Bu kez de dizlerinde de sorun başlamıştı. Aynı fakültede fizik tedavi ve rehabilitasyon tedavisine başladı. Ama bu son tedavinin ona ne getireceğini bilemezdi tabii: Hayatının aşkını. Kendisinden önceki seans Derya Ars’ındı.

Nezaketen selamlaşmayla başladı
/images/100/0x0/55eb0b7df018fbb8f8a76e0a


Derya’nın (29) peş peşe geçirdiği ameliyatlara rağmen sorunlar yakasını bir türlü bırakmıyordu. Her ameliyat öncesi "Acaba masadan kalkar mıyım?" diye düşünüyordu. Ameliyatları çok ağırdı. Hastaneden bir türlü kurtulamıyordu. Sağlık Bakanlığı’nın özürlü personel alımı için açtığı sınava pijamalarla girdi, oturamadığı için ayakta yanıtladı soruları. Yüksek bir dereceyle kazandı, Malatya’ya tayini çıktığında hastanede tedavisi sürüyordu. Umutsuz değildi ama çok sıkılıyordu artık. Yanında kimse yoktu, ailesi uzaktı.

Seans sonrası karşılaşmalarda Mehmet’le nezaketen selamlaşmalar başladı. Mehmet bir gün hemşireden Derya’nın doğum günü olduğu duydu. Ne de olsa benzer sıkıntıları yaşıyorlardı, doğumgünü için ona küçük bir armağan vererek Derya’yı mutlu etmek istedi. Hiç beklemediği armağan genç kızı çok ama çok mutlu etmişti.

Hastane koridorlarında taşıdıkları büyük yükün altında sendeleyen iki gencin arasında özel bir arkadaşlık başladı. Mehmet’le arkadaşlık etmek, sırtındaki yükü hafifletmişti. Onu iyi anlıyor, moral veriyordu, hatta onu da Tıpta Uzmanlık Sınavı’na girmesi için ikna etmişti. Sınav için Ankara’ya gitmesi gerekti. Mehmet de peşinden gitti, Ankara’dan birlikte döndüler. Tıpta Uzmanlık Sınavı’nın İngilizce dil sınavını geçmeyi başardı.

İki gencin arasındaki bu hızlı yakınlaşma hastane personelinin gözünden kaçmıyordu. Servisteki hemşireler, "Yine seninki gelmiş, evlilik ne zaman?" diye Derya’ya takılmaya başlamışlardı. Sağlık durumları dışarıda rahat rahat dolaşmalarına bile elverişli değildi. Hastane koridorlarında, bahçede, kafeteryada oturuyor, dertleşiyorlardı. O günlerden hatırladıkları en güzel anları, ender de olsa hastane dışına yemeğe kaçtıkları zamanlardı.

BEN SANA ÇOK ALIŞTIM NE YAPACAĞIZ?

Yine de aralarındaki ilişkinin adı hálá konmamıştı. Mehmet’in rehabilitasyon tedavisi bitmişti, ama her gün hastaneye geliyordu. Hemşireler Derya’ya takılmakta haksız değillerdi. Henüz aralarında olup biteni konuşmamışlardı ama iş o kadar aşikardı ki Mehmet’in İstanbul’a taşınan ailesi bile Derya’yı hastanede ziyarete geliyordu.

Bu arada tedaviler Derya’yı çok yormuştu. Ağrılarının nedeni anlaşılamıyordu. Bir gün doktoru, "Sana 3 hafta izin vereceğim, git, dinlen. Dönüşte ameliyat edip, içeride neler olduğunu, ağrıların nedenini anlayacağım" dedi. Derya izinde görev yeri Malatya’ya gidecekti. Ama her gün gördüğü Mehmet’ten ayrılmak ona öyle zor geliyordu ki. "Ben sana çok alıştım, ne yapacağız?" diye sordu. O an artık ayrı kalamayacaklarını anladıkları andı.

Hayatı gittiği yere kadar birlikte sürdürmeye karar verdiler.

DERYA ERDOĞAN

Benimle, Mehmet’le ilgili bütün ihtimalleri düşündük. Korkmuyoruz. Başedebiliriz. Mehmet’e çok şey verebileceğime inanıyorum. Bir şeyi gerçekten çok isterseniz hayat onu size sunuyor.

MEHMET ERDOĞAN

Derya’nın yaşadıklarını ve nasıl üstesinden geldiğini duyunca hálá şaşırıyorum. Anne-babamız bile bizim yaşadıklarımızı, bizim kadar iyi anlayamaz. Hayata bağlıyız, gittiği yere kadar gider!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!