Güncelleme Tarihi:
“Yaprak Dökümü”nden “İffet”e çok şey değişti, kötü kadın imajından sıyrılıp masum kıza doğru belirgin bir geçiş yaptı Deniz Çakır. Ama gözlerindeki o pırıltı, hareketlerindeki heyecan hep aynı. Türk sinemasının kült filmlerinden “İffet”e adını veren rol için sadeleşirken, bu görsel sadeleşmeye ruhsal bir sakinlik de eşlik etmiş sanki.
Ayrıca ciddi anlamda kilo vermiş. Beli sanki kopacak kadar ince, yüzü küçücük kalmış... Pelerinini çıkardığı sırada “Eğer bir kahve ısmarlamazsanız uyuyakalabilirim” derken şaka yapmıyor. Neredeyse 38 saattir uyumuyor, çünkü dizinin çekimleri için sabahladıkları bir günün hemen ardından buluşuyoruz.
“Yaprak Dökümü”nden sonra başlayan tatili sadece altı ay süren güzel oyuncu, bu sürece bir film (geçen ay vizyona giren “40”ta rol aldı), kısa bir tatil, bir de fotoğraf sergisi projesi (fotoğraflar hazır, sergi hazırlıkları sürüyor) sığdırmış. Her ne kadar aklında yeni bir dizi fikri olmasa da “İffet”e “Hayır” diyememiş. Sezonun en iddialı dizilerinden birinde sabahlara kadar çalışmaktan hiç de mutsuz değil.
Dizi için ipucu vermesine gerek yok, çünkü sokaktan geçen 5 kişiden 4’ü konuyu biliyor. Onun söylemek istediği, dizi için filmden değil, hikayeden yola çıkıldığı... “ılk bölümlerde özellikle ‘aşk’ı hissettirmeye çalışıyoruz ki sonrasında izleyiciler için intikam sahneleri inandırıcı olsun” diyen Deniz Çakır, kendi bakış açısından şöyle anlatıyor “İffet”i:
“Namus kavramını irdelediği için inanılmaz bir sosyal içeriği var dizinin. Lay lay lom bir aşk hikayesi değil. Günümüzde kadının gördüğü cinsel ve fiziksel tacizler, şiddet o kadar fazla ki! Bunların görülmesi, hakkında konuşulması, çözüme giden önemli adımlar. Diğer yandan anlattığımız her ne kadar bir dram da olsa eğlenceli yanları var. Mahallede yaşanan sevinçler, komik olaylar. Bu özellikleriyle bana Perihan Abla dizisini hatırlatıyor. Zaten eskiden beri sevdiğim dizileri yan yana saydığımda hep içlerinde bir mahalle unsuru olduğunu görüyorum. Hepimiz her ne kadar farklı dünyalardan da gelmiş olsak hepimizin hayatının bir köşesinde bir dönem yaşadığımız mahallenin bir özelliği var. Bu mahalle hissini çok seviyorum.”
EVİM BENİM KALEMDİR ORADA HUZURLU OLMALIYIM
Bu arada fotoğrafla neredeyse profesyonel anlamda uğraşan Çakır’ın gözü masada duran Canon fotoğraf makinesine takılıyor. Fotoğraf çekmeyi özlediği belli. ıki dizi arasında üzerinde çalıştığı Rabarba isimli fotoğraf projesi için 140 kadar seslendirme sanatçısını dublaj yaparken çeken Çakır, bu çalışmayı sergiye dönüştürmek için görüşmelerini sürdürüyor.
“Fotoğraflarını çektiklerim arasında Mehmet Ali Erbil gibi çok iyi tanınan sanatçılar da var, sadece seslerini tanıdığımız tiyatro kökenli sanatçılar da... Uzun zamandır proje hazır ama bir boşluk bulamadığım için insanlarla buluşturamıyoruz. Laf olsun diye geçiştirmek istemiyorum.”
Bu yaz Bozburun Yarımadası’nda sakin bir tatil yaparken de “yol arkadaşım” dediği makinesi hep yanındaymış. “Selimiye, Orhaniye, Bozburun çok güzel yerler... Sakin ve çok dinlendirici bir tatil yaptım, ta ki proje belli olana kadar... Sonrasında İstanbul’dan uzaklaşamadım” deyince evini ne kadar sevdiğine geliyor söz.
Bir sene olmuş Çakır yeni evine taşınalı. Ama tiyatro oyunu “Cam”ın turneleri, “Yaprak Dökümü”nün çekimleri derken geçen yaz ancak keyfini çıkarmaya başlamış: “Evde kendi kendime zaman geçirmeyi çok seviyorum. Kitaplarım, müziklerim... Orası benim kalem ve adım attıktan sonra çok huzurlu hissetmeliyim. Dizinin çekimleri Silivri’de olmasına rağmen birkaç saatliğine bile olsa koşa koşa evime dönüyorum. Yatağımda uyumak ve evimde uyanmak benim için çok önemli” diyor
HAYAT RİTM DÜŞÜK İNSANLARA DAYANAMIYORUM
Gardırobu ise onun karakterini ve o anki ruh halini yansıtan cinsten. Ruhunun değişken bir yapısı olduğunu söylerken bunun giydiklerine de yansıdığının epeyce zamandır farkında. “Kendimce bir stilim var ve buna uygun olan şekilde modayı takip etmeyi seviyorum. Kendi kendime kombinler yapıyorum” diyor. “şunu giyerim, bunu giymem” gibi keskin kararları yok onun. Ruh haline göre değişiyor kendi modasının renkleri ve stilleri...
Deniz Çakır için alışveriş tek başına çıkılması gereken, ciddi bir aktivite. “En iyi arkadaşımla bile çıkmaktan zevk almam” diyecek kadar ciddi bu konuda. ıkinci bir onaya ihtiyaç duymuyor. Bir mağazaya girdiği zaman önce gözleriyle içeride neler olduğunu tarıyor, kendine uygun parçaları belirliyor. Sonra eline alıp inceliyor ve denemeden satın alıyor.
Normal hayatta da alışverişte olduğu kadar tez canlı. “Benden hayat ritmi daha düşük insanlarla bir arada olmaya dayanamıyorum. Bu beni deli ediyor” sözleri bunun en büyük kanıtı.
TAİ BOKS SAYESİNDE TÜM STRESİMİ ATIYORUM
Deniz Çakır’ın hayatına anlam kılan faktörlerden biri de dans. Sadece dans etmeyi değil, dans edenleri saatlerce izlemeyi de seviyor. Özellikle flamenkoyu çok seviyor. “Flamenko öyle bir dans ki dramı, aşkı, ihtirası çok iyi anlatabiliyor. Ellerle yerden acıyı alıyorsunuz ve yukarıya uzandığınızda bambaşka biri oluyorsunuz. Ayağımı kırdığım için ara vermek zorunda kalmıştım ama hep aklımdaydı. İffet’i çalışırken de, kızın yaşayacağı dönüşümde flamenkonun bana çok yardımcı olabileceğini hissediyorum” diyor.
Vücuduna her zaman dikkat etmek zorunda olup da grup derslerinden, kardiodan çok sıkılan Çakır’ın spor konusunda bulduğu çözüm ise tai boks: “Boksun da çok ifadeli bir spor olduğunu düşünüyorum. Eskiden olsa, ‘Ne o öyle, vurdulu kırdılı sporlar’ derdim. Ama öyle bir şey değil. Bu performansa ve sürekliliğe dayanan bir spor. Hem dengeli olacaksınız, hem aklınızı kullanacaksınız... Bu da flamenko gibi oyunculuğu destekleyen ve seni dinamik tutan bir spor. Bütün stresimi de atıyor.”
BENİM İÇİN ASLOLAN AŞK MANTIK EVLİLİĞİ YAPMAM
Eğer bir gün evlenirse, o erkekten hiç ayrılmamayı hayal ediyor Deniz Çakır... Kolay aşık olabilenlerden değil ama. “Aşk zaten hayatı boyunca insanın başına bir-iki kez gelebilecek bir şey. Aşk ile sevgiyi ayırt etmek lazım. Aşkın içinde tutku ve çok fazla iniş çıkışlar var. O çok güvendiğin ve ‘her zaman yanımda olsun’ dediğin adam, her zaman aşık olduğun adam olmayabiliyor. Hepsinin bir arada olduğu zaman gelirse evleneceğim ben de... Ama aslolan aşk benim için. Mantık evliliği filan yapamam. Hayatımın bu döneminde ne istediğimi her zamankine göre çok daha iyi biliyorum. Söz konusu aşk olduğu zaman azıyla yetinemem. Gencim ve bunları yaşayacaksam şimdi yaşayacağım. Ben gözünün içine baktığım adama doğru akmalıyım.”