Güncelleme Tarihi:
Maçka’daki apartman dairesinin kapısı açıldığında, İclal Aydın’ın insanın içini aydınlatan o güler yüzü ile karşılaşıyoruz. Bu kendisiyle dergi için yapacağımız ikinci kapak-ev çekimi olacak. “Çok sık ev değiştiririm diye size söylemiştim” diyen Aydın önde, biz arkada salona geçiyoruz hemen...
İCLAL AYDIN BU EVDE YAŞIYOR (FOTO-GALERİ)
1,5 yıl önce Etiler’de çektiğimiz evdekinden farklı mobilyalarla dekore edilmiş, renkli bir mekanda buluyoruz kendimizi. Ama tarz olarak klasik çizgisinden yine ödün vermemiş gözüküyor.
Buraya taşındıktan sonra, evini önce çok modern dekore etmiş. Ama sonrasında kendini hiç rahat hissetmemiş.
Rod Stewart albümünü müzik setine yerleştirirken anlatmaya devam ediyor: “Ahşap sehpadan taş olana geçiş aldığım son radikal karar oldu. Camın malzeme olarak bana uymadığını fark ettim. Ben bazı şeyleri yaşayıp, görerek öğreniyorum. Eğer bana uygun değilse de pek alışmaya çalışmadan hemen çıkarıyorum yaşamımdan...”
Bu arada oyuncu Zerrin Tekindor imzalı tablolarında bir artış olmuşa benziyor sanki. “Yine tablolarım, kitaplarım ve yemek masam demirbaş olarak buradalar gördüğünüz gibi” diyor.
TÜRKİYE'NİN ÜNLÜ KADINLARININ MUHTEŞEM EVLERİ (FOTO-GALERİ)
1,5 YILDA TAM 18 KİLO GİTTİ
O zamandan bu yana verdiği kilolar da gözden kaçacak gibi değil. “18 kilo kadar gitti ve sıfır rejim... Hayatın gereksiz her tür ağırlığından kurtulma dönemine girdim 40’lı yaşlarımın başında. Böyle olunca da her şey kendiliğinden gitmeye başlıyor kolaylıkla” diye biraz muzip, biraz felsefi bir açıklama getiriyor kısaca konuya...
Şu sıralar TV’de perşembe akşamları yayınlanan “Aşkın Halleri” adlı yeni bir dizide Metin Akpınar, İpek Tuzcuoğlu ve Güven Kıraç ile başrolde oynuyor: “Bu 7’den 70’e herkesin izleyebileceği türden bir sit-com... Ben de orada Asiye karakterindeyim.”
“Emanetçi” adlı tiyatro oyununun turneleri de hâlâ devam ediyormuş. Tabii bir de onun için çok önemli olan “Dokuzuncu kitabım, ilk romanım” dediği ve yıl sonunda çıkarmayı planladığı bir kitabı var sırada: “Bir kuşak hikayesini anlatıyorum. 1948’den günümüze gelen... Üç kadın, hikayenin ana ekseninde” diyor.
Bu romana başlamak için geçtiğimiz mart New York’a gitme kararı almış. “Orada her şeyden izole yaşayarak, hikaye üzerinde hummalı bir şekilde çalışmaya başladım. Kiloların çoğu da zaten o ara gitti” diyor gözlerinin içi parlayarak. Hatta Amerika’daki son haftasında kendisini ziyarete gelen yakın arkadaşı yapımcı Elif Dağdeviren de gözlerine inanamamış. “Ben kapıyı açınca, tam bir şok yaşamıştı. İlk sözü ‘Bu hale nasıl gelebildin böyle’ oldu.”
BURANIN İLK OLARAK MANZARASINA VURULDUM
280 m2’lik apartman dairesini, onun çok sık ev değiştirmeyi sevdiğini bilen bir emlakçısı sayesinde bulmuş. “Emlakçılar ve nakliyeciler beni pek iyi tanırlar ve çok severler sağ olsunlar” diyor güçlü bir kahkaha atarak.
Dört oda, iki banyo, bir misafir tuvaleti, salon ve mutfaktan oluşan dairede, ilk vurulduğu özellik etkileyici manzarası olmuş. “Salondan Boğaz’ı ve köprüyü görebiliyorum. Ayrıca evin içine girdiğimde çok güzel bir enerjisi olduğunu düşünmüştüm ilk. Sonradan buraya gelen arkadaşlarım da aynı şeyi söylediler bana” diye anlatıyor.
Evin içinde çok değişiklik olmuş. İşe evin tüm zeminini kaplayan kalın halıları söktürmekle başlamış. “Bu arada duvarlar da bir yıl içinde altı kez renk değiştirdi. Ben renk konusuna biraz takıntılı biriyim. İçinde kendimi iyi hissedeceğim rengi bulmam kolay olmuyor” diyor. Geniş ve ferah gözüken salonu en son lila ve sütlü kahve tonlarında renklendirmiş: “Şimdilik bir sorun yok. Galiba doğru renkleri buldum.”
Antre ve odalara açılan uzun mermerle kaplı koridorda bal köpüğü, yatak odasında uçuk pembe rengi tercih etmiş. Dairenin mevcut güzel mimari karakteristik özellikleri bulunduğunu söylüyor ve ekliyor: “Ben sadece onların gün ışığına çıkmasını sağladım o kadar.” Antre ve koridordaki mermer zemin, salonun duvarlarındaki beyaz çıtalar ve ahşap parkeler gibi...
EVDEKİ SON YENİLİK KEDİM LEYLA HANIM
Çok sık ev değiştirmek ona yıllar içinde pratik ve ekonomik çözümler üretmeyi de öğretmiş tabii. Mutfak, banyo ve yatak odası dolaplarını değiştirmek yerine sadece renkleriyle oynamış. Mutfak fayanslarını özel bir boya tekniği ile fuşyaya boyatmış örneğin. Mutfaktaki eski görünümlü taş zemini ahşap beyaz lamine ile kaplatmış.
Evin genel dekorasyonuna gelince... Klasik olarak dekore edilen salonda ağırlıklı olarak Mudo Concept’in mobilyaları dikkat çekiyor. Salondayken uzanıp televizyon izlediği kadife, desenli Chesterfield kanepe içinse “Bunu katalogta gördüğüm an çok beğenmiştim. Daha mağazaya girmeden buraya girdi” diyor.
O konuşurken, üç aylık sevimli ve yerinde bir an olsun durmayan Scottish Shorthair cinsi kedisi Leyla hanım da o gün çiçekçisinden sipariş ettiği ortancalarını ısırıyor bir yandan: “Evdeki en son yeniliğimiz kuşkusuz oyuncu Leyla hanımımız. Kızım Lal ile aralarında büyük aşk var, sormayın.”
10 yaşındaki kızı Lal, Londra’da yaz okulunda olduğu için evde yok... “Her gün telefonlaşıyoruz kızımla. Evde pişen yemekleri özellikle de emektar Meryem hanımın mantısını çok özlediğini söyleyip duruyor her konuşmamızda” diyor hafif hüzünlü ve kızına özlem duyduğunu belirten bir ses tonuyla.
BU DAİRE GÖÇEBE RUHUMA İYİ GELDİ
Maçka’yı semt olarak çok sevmiş Aydın. “Burada daha önce neden yaşamadım diye soruyorum kendime. Anında Nişantaşı’na varmak hoşuma gidiyor. Sokaktaki fırınlarından yayılan kek, poğaça kokusu beni benden alıyor” diyor.
Eviyle ilgilenmenin onu rahatlattığını da özellikle vurguluyor: “Evlerimi hep kendim dekore ettim. Kılık kıyafet almaktansa eve yeni bir şeyler almayı tercih ederim. Arkadaşlarımı burada fasıl gibi bir programlı, onlara uygun kendi hazırladığım mönü, sofra düzeni ile ağırlamayı severim” diyen İclal Aydın göçebe ruhuna buranın iyi geldiğini anlatıyor. Son olarak “O kadar çok ev değiştirdim ki, sayısını hatırlayamıyorum bile. Ama burası uzun soluklu olacağa benziyor” diyor kendinden emin bir ifadeyle.
KABATAŞ’TAN ADALARA
İclal Aydın, yazılarını Atiye Sokak’taki House Cafe’de yazıyormuş bazen. Oranın yumurtalı-somonlu pancake’ine de bayılıyor. İş toplantıları içinse evinin yakınındaki Park Hyatt’ın The Prime Restaurant’ını tercih ediyor. “Yürümeyi severim. Parmak arası terliklerimle evden çıkıp yürüyerek Kabataş’a, oradan da vapurla aklıma hangi adaya gitmek eserse oraya giderim” diyor.