Güncelleme Tarihi:
Sizinle son röportaj yaptığımda moda ve tekstille ilgileniyordunuz. Anatoli gibi bir dekorasyon markası nereden ve nasıl çıktı?
- Biliyorsunuz ben aslen Bursalıyım ve 14 sene Amerika’da yaşadım. Uzun bir süre de hep Fashion Institute of Technology’de moda okumayı istedim. O olmadı ama Amerika idealimi gerçekleştirip gidip işletme eğitimi aldım. Moda ve perakende sektöründe çalıştım. Herkes beni moda ve tekstille özdeşleştirse de benim içimde bir kültürel dekorasyon canavarı yatıyordu halbuki. Yıl 1994. Benim New York’ta dekoratif ve hediyelik eşya üzerine The Miracle Gift Store diye bir mağazam vardı. Gerek Türkiye’den getirdiğim gümüş takı, çini tabak, gerekse oradaki toptancılardan konsinye olarak aldığımız ürünleri satardık. New York’taki ünlü sokak festivallerinde tezgah açardık. Bir taraftan mağazayla ilgilenirken diğer taraftan da işletme master’ımı tamamlamıştım.
Kişisel olarak da eve, dekorasyona, objelere önem verir miydiniz hep?
- Hem de nasıl... Dekorasyona ve ikram objelerine inanılmaz meraklıyımdır. Köşede süs niyetine duran parçaları çok da sevmem. Eşya sosyolojisine inanırım: Aradaki bağın kullandıkça, dokundukça, hissettikçe kurulacağını düşünürüm. Anatoli markası da bu kullanım detaylarını ön plana çıkarıp, kültürel değerlerimize sahip çıkma temeli üzerine kuruldu.
“Şimdi bu markayı kurmanın tam zamanı” cümlesini ilk ne zaman kurdunuz?
- Geçen ocak ayında.
HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM
Niye, ne oldu geçen ocak ayında?
- Hiçbir zaman, ben yaptım olduya inanan biri olmadım. Biraz Mevlana’nın sözüne kulak kabartmak lazım: “Hamdım, piştim, yandım”. Her şeyin bir zamanı ve bir olgunlaşma süreci var. Ben ne kadar moda ve tekstilin içinde olsam da temelde mağazacıyım. Saks Fifth Avenue'de çalışmak gibi, Harvey Nichols’ı açmak gibi, Vakko’daki günlerim gibi çok değerli tecrübelerim var. Müşterinin ürüne, mağazaya, satış danışmanlarına bakışını beklentilerini biliyorum. Tam da bu noktada kendimi hazır hissediyorum. Yoksa ben 2002’de Amerika’dan geldiğimde "Ben Türkiye’nin Martha Stewart’ı olacağım' diyebilirdim ama ne kadar sağlıklı olurdu, bu tartışılır. Geçen ocak ayında, 40 yaşın üstüne de çıkınca, o olgunluğa eriştiğimi hissettim.
Anatoli nasıl bir marka? Alt yapısı nasıl kuruldu?
- Kafamdakini gerçekleştirebilirsem çok büyük bir proje olacağını biliyordum. O dönemde yıllardır önemli bir dostluğu paylaştığım, kostümlerimde de bana destek veren Özlem Süer’le dertleştim. ”Özlemciğim kafamda öyle büyük bir proje var ki, çok iyi bir ekibe ihtiyacım var ve neresinden başlayacağımı bilmiyorum” dedim. Ertesi gün büyük bir heyecanla beni aradı: “Öyle birini buldum ki daha iyisini arasak bulamayız” dedi: İTÜ'den Yard. Doç. Gülname Turan... Kendisinin sanat tarihi doktorası var ve tez konusu son Osmanlı ve cumhuriyet dönemi masa üstü objeleri. Hemen bir toplantı yaptık. İçimizdeki tutku ve tasarım anlayışımız çok iyi uyuştu ve Gülname Hoca projenin danışmanı oldu.
O ilk toplantıda neler anlattığınızı merak ediyorum.
- Ben çok komiktim. Elimde yılların birikimi bir klasörle gittim, dergilerden kestiklerim, ev fotoğrafları... "Bizim geleneksel formlarımızı alalım çok stilize bir noktaya taşıyalım ki kullanılabilir olsun" dedim. Anadolu insanını kendine has bir tarzı var. Arabeske kaçmadan bunu dekorasyona taşımak gerekiyordu. Niyetim bu boşluğu doldurmaktı.
Ürün yelpazesi, öncelik verdiğiniz el sanatları hangileri oldu?
- Ağırlıklı cam ve metal üzerine çalışıyoruz ama porselen de var. El sanatları olarak kakma işçiliği. Antep yöresindeki ehram kakma işçiliği kaybolmaya yüz tutmuş bir el sanatı. Biz aynı görselliği yani pramit işçiliğini cama da taşıdık. 200’den fazla ürün var. Kahve fincanı, vazolar, lokumluk, kadeh, çay bardağı, tepsiler... Hem hediyelik hem de kendi evimizde özlemini çektiğimiz, bizi yansıtan, her gün acımadan kullanabileceğiniz ürünler... Kırılınca içinizin yanmayacağı parçalar ağırlıkta. Keten gruplarına da girdik. Hakikaten Türkiye’de ölçüye özel masa ve supla örtüsü yapan az yer var. Yemek takımının desenine göre özel üretim yapabiliyoruz. Aynı kişiselleştirme metal objelerimizde var. Baş harf, mesaj, marka ismi yazıyoruz. Bir fermanlığımız var çok tercih ediliyor. Herkes istediğini padişah ilan edebiliyor.
Tasarım ekibi nasıl kuruldu?
- Şu anda iki tasarımcı arkadaşımız var. Gülname Hoca orkestra şefi. Ozan, kuyum sektöründe 15 yıl tecrübeli bir arkadaşımız. Detay işçiliğe çok önem veriyor. Çağrı ise İTÜ endüstri tasarımı bölümün yeni bitirdi. Gülname Hoca'nın öğrencilerinden.
KURTLUYUM BEN KURTLU
Devlet erkanından müşterileriniz var mı? Yurtdışı gezilerine gidenlerin eli Anatoli’den başka hediyeye gitmiyordur diye düşünüyorum.
- Valla gelip alıyorlardır. Olabilir. Onun dışında benim devlete satış yapmanın peşinden koşmak gibi bir derdim yok. Ama böyle bir takdir varsa ve tercih ediliyorsak bu bizim işimizi doğru yaptığımızı gösterir. Ama inanın bilgim dahilinde değil.
Sizin yeni bir şey yapmadan duramayan bir yanınız var ya...
- Evet kurtlu. Yaz yaz aynen böyle yaz, hatta kurtlu diye manşet at.
Anatoli sizin için artık son durak mı?
- Zaman gösterecek. Ama Anatoli bence hayatımın çıpası olacak. Neye el atarsam bundan sonra çizgi ve eksen Anatoli olacak. Çünkü biliyorum ki bugüne kadar yaşadıklarım beni Anatoli’ye hazırlamış. 40 yaş gerçekten dönüm noktası oldu benim için.
PHILIPPE STARCK’LA İŞBİRLİĞİ BİZİM İÇİN GURUR
Anatoli markasıyla tasarım dehası Philippe Starck imzası taşıyan yooistanbul projesi bir araya gelerek, örnek bir daire tasarladı. Beyhan Bağış bir tasarım dehasıyla işbirliği yapmak konusunda, “Öncelikle Starck’ın dünyanın en başarılı tasarımcılarından biriyle birlikte tasarım anlayışlarımızı aynı mekanda sergileyebilmemiz çok büyük bir onur. Tasarım olarak doğru yere geldiğimizi ve doğu yolda olduğumuzu gösteriyor. Başta iki çizgi yan yana durabilir mi diye ben bile şüphelendim. Ama oldu. Bir yıl bile olmadan böyle bir birliktelik bizi çok mutlu etti” diyor.