Güncelleme Tarihi:
Önce, isterseniz, tık çalmamak için sizi Mine’nin (Kılıç) yazısına bir yönlendireyim. Okuyun, geri gelin, sonra bu ‘Alttakiler - Üsttekiler’ misali ‘İçeridekiler - Dışarıdakiler’ meselesini bir de beraber düşünelim...
İçerdeki vatandaşın sağlık rehberi
(Not: Bazen teknik sorunlar meydana geliyor, verdiğim linke giremiyorsunuz. Bu takdirde Hürriyetim ana sayfanın altında, yenibir.com’un ve Mine Kılıç’ın linkini bulacaksınız.)
*
“İçerdeki vatandaşla, işyerindeki vatandaş’ arasındaki ‘ortak payda’ nedir çekirge?” diye düşündüğünüzde yanıtı bulmanız zor olmaz: Siz dışarıda o içerdeyken aslında aynı şeyleri yapıyorsunuz!” diyor Mine.
Biraz açalım isterseniz bu konuyu...
(1) Suç işleyen vatandaş ‘büyük ihtimalle’ içeri gireceğini bilir. Kariyer yapmak, para kazanmak isteyen de aynı şekilde… Yani ikisinde de bir gönüllülük söz konusudur, diyor Mine. Acaba mı?
Bir kere her ikisi de KADER KURBANI’dır.
‘Kış geldi, hava soğudu, sıcak bir çorba içeriz...’ hesabıyla içeri girenler müstesna...
Yaptığının suç olduğunu bilsin bilmesin, tutuklu/hükümlü (kısaca TH diyelim) iradesi zayıftır, suça meyillidir, suç işlemekten başka şansı yoktur... ama her halde kader kurbanıdır. (Kadere inanmasak bile terim budur!)
Mine’nin ‘dışarıdakiler’ dediği, yani bizler de (Bu kategoriye de BB diyeyim, ben ve benzerlerim, çünkü burada en iyi bildiğim yani kendi şartlarımdan bahsedeceğim) bir tür kader kurbanıyız. İçimizde gazeteciliği bir ‘hayat tarzı’ hatta bir ideal olarak seçenler var, Allah akıl versinler; bir de buraya ‘düşmüş’ olanlar var, istemeye istemeye, başına gelecekleri bile bile çaresizlikten bu işi yapanlar, Allah kurtarsınlar... Hâsılı, bizler de kader kurbanıyız!
Demek ki... mahpusluk her zaman gönüllülük esasına dayanmaz!
(2) Suç işleyen vatandaş, içeri girdiğinde vaktini değerlendirmek için kendini geliştirir. Kariyer yapmak, para kazanmak isteyen de aynı şekilde… Yani, ikisinde de bir ‘kişisel gelişim arzusu’ söz konusudur, diyor Mine.
İçerideki vatandaşın, yani TH’nin en önemli sorunu (aslında ‘vaktin onu öldürdüğünü’ bilmesine rağmen) ‘vakit öldürmektir’. Atasözünün aksine, sayılı gün geçmek bilmez. Bu iki şartı bir arada yerine getirmenin (vakti öldürüp, vaktin öldürmesini engellemenin) çaresi bazen içeride kendini geliştirmektir, sanat öğrenmektir, bir işe yaramaktır...
Dışarıdakiler, yani BB için de durum aslında aynıdır. O da, her ne kadar ‘yaşamak için çalıştığını’ iddia etse de, aslında ‘çalışmak için yaşadığının’ bal gibi farkındadır. Bu acı gerçeği kendinden gizlemek için de, gazeteci olunmaz gazeteci doğulur gibi, mürekkep kokusu almadan yaşayamam gibi, kendinin de inanmadığı beyaz yalanlar uydurur. Aslında ‘Daha iyi bir fırsat çıksa bir gün durmam abi’ demek ister ama - TH gibi - o da dört duvar arasında mahkûmdur, ‘gerçek hayattan’ görünmez ama aşılmaz duvarlar ayırır onu... Ve BB de, kişisel gelişme arzusuna kapılırsa eğer, tıpkı TH gibi, ‘buradan kurtulduktan sonra’ ve ‘tekrar buraya düşmemek için’ bir altın bileziği olsun diye umut eder... Mesleğinde değil, mesleğinin dışında bir gelişimdir söz konusu olan...
(3) Suç işleyen vatandaş, isterse ceza ve tutukevlerinde ‘kadrolu’ olarak çalışan psikologlardan yardım alabilir. Kariyer yapmak, para kazanmak isteyen de aynı şekilde… Tek küçük fark kariyer yapmak isteyenin parasını kendi cebinden ödemesidir. Yani ikisinde de bir ‘kafayı çizme hali’ söz konusudur, diyor Mine.
Doğrudur, şu kadar ki, suç işleyen vatandaşın ceza alması ve dolayısıyla ‘içeridekiler’ arasına katılması için ‘cezai ehliyetinin olması’ yani belli bir dozun üstünde ‘kafayı çizmemiş olması’ gerekir. (Diğerleri de aynı kaderi paylaşır ve farkı bir yere kapatılır.) Sonradan, yani içerideyken cezai ehliyetini kaybedenler için çok geçtir, onlar kafayı yedikleriyle kalırlar.
Oysa, dışarıdakilerin, yani BB grubundakilerin gazetecilik mesleğine girmesi ve medya tavırslarda temerküzü için, cezai ehliyet aranmaz, aksine az buçuk sıyırmışları makbuldür. Zaten mesleğe sıyrık girmemişse eğer, abileri en azından sıtkını, genelde de diferansiyelini sıyırttacaklardır, Allah’ın emri...
(4) Suç işleyen vatandaş, ‘içerde’ film izleyebilir, spor yapabilir, el becerilerini geliştirebilir, kurslara katılabilir, yani ‘sosyal’ olabilir. Kariyer yapmak, para kazanmak isteyen de aynı şekilde.. Tek fark kariyer yapanın ‘sosyalleşme’ amacının daha çok bir manitaya yazılmak olmasıdır. Ancak ikisi için de sonuç aynıdır. Yani ‘sonuçsuz sosyalleşme’ söz konusudur, diyor sonra Mine.
Yukarıda dediğim gibi, TH’nın sosyalleşmekten maksadı, (1) vaktin onu değil, onun vakti öldürmesi ihtiyacıdır, (2) çıktığında bir meslek sahibi olmak ve (3) tekrar buraya düşmemek ümididir. BB içinse durum farklı. Bir defa kendi adıma söyleyeyim, artık ‘manitaya yazılmak’ benim için bir dürtü olmaktan uzak. Olsa olsa (1) ‘Acaba Bilmemne Galası’na gitsem bir yazı çıkar mı?’ düşüncesinin (2) ‘Ulan çok da yorgunum be, eve gitsem de ayağımı altıma alıp otursam’a üstün gelmesi gerekir. (Eskiden, Ertuğrul Özkök’ün aşağıda, koşu bandında yürüdüğü günlerde, Hürriyet’ten bayağı bir sporcu çıkmıştı ama, onların ‘sosyalleşme’ anlayışları farklıydı...)
(5) Suç işleyen vatandaş ‘moral gecelerine’ katılıp dans edebilir, konser dinleyebilir, ‘motive’ olabilir. Kariyer yapmak, para kazanmak isteyen de aynı şekilde… İkisinin arasındaki tek fark kariyer yapanın ‘mecburen’ şirket gecelerine katılıp ‘dostlar alışverişte görsün’ görevini yerine getirirken, içerdeki vatandaşın ‘harbiden’ eğlenmesidir. Yani içerdeki vatandaşın, dışarıdaki vatandaştan daha ‘samimi’ yaşaması söz konusudur, diye de ekliyor Mine.
Haklıdır. İtiraf ediyorum ki, bugüne kadar böyle gecelere sadece ‘emir üzerine’ katılmışımdır. Moral geceleri, moralimi bozar benim!
(6) Ve son olarak, içeridekilerle dışarıdakiler arasında şöyle bir karşılaştırma yapıyor Mine: İçerdeki vatandaşla dışarıdaki vatandaş arasındaki en büyük fark ‘içerdekilerin’ ikamet ettiği yerlerde artık ‘koğuş sistemi’ uygulanmazken, dışarıdaki vatandaşların plazalarında ‘açık ofis’ sisteminin giderek yaygınlaştırılmasıdır.
Mine gayet iyi bilir, mesela bizim Hürriyet Medya Tavırs’ta her iki sistem bir arada işlemektedir: Bir taraftan ‘hücre sistemi’ ki genellikle yazarlar ve çizerler kapatılır, bir taraftan ‘koğuş sistemi’ ki büyük kalabalıklar içindir. Yani Metris ile Hürriyetris arasında bu açıdan fark yoktur, şu kadar ki, bizim tavırs şehre acıcık daha uzaktır...
(Final) Yazısını şöyle bir hüküm maddesiyle bitiriyor Mine: Yani ‘içerdeki mi daha çok dışarıda, dışarıdaki mi daha çok içeride’ ben bundan bir şey anlayamadım durumu söz konusu…
Doğrudur! Şu kadar ki, içeridekilerin her zaman bir ‘af’ ümidi vardır onları ayakta tutan.