Hz. Süleyman’ın elmaslarını sırt çantalarına doldurup öldüler

Güncelleme Tarihi:

Hz. Süleyman’ın elmaslarını sırt çantalarına doldurup öldüler
Oluşturulma Tarihi: Aralık 09, 2007 00:00

Aykut (16) ile Aykan (15) Aka kardeşler 19 Kasım’da İstanbul’da kayboldu. 23 Kasım’da Aykan’ın, 30 Kasım’da da Aykut’un cesedi, Boğaziçi’ndeki Emirgan sahilinden birkaç metre açıkta bulundu. Okul çantalarını taşla doldurmuşlardı. Adli Tıp yetkililerinin cesetler üzerindeki ilk bulgulardan yola çıkarak Emniyet Müdürlüğü’ne verdiği bilgiye göre kardeşlerin ölüm nedeni suda boğulmaydı.

Büyük olasılıkla intihar etmişlerdi. Emniyet, jandarma, komşuları, kardeşleri ve annelerinin anlattığına göre bu ortak intiharda Aykan’ın rolü çok büyüktü. Ölüm üzerine kafa yorup notlar yazmıştı. Polisin ele geçirdiği bu notlarda, Hz. Süleyman’ın Hazineleri adlı kitaptan alıntılar da vardı: "Sevinçten ağladık. Ölüyorduk. Son bir ümitle tünele girdik. Sırt çantalarımızı elmaslarla doldurduk." Gerçekte, sırt çantaları iki kardeşin okul çantası, elmaslar da içine doldurdukları taşlardı. Karanlık tünel ise Boğaz’ın karanlık suları.

Hakim Aka (40), aslen Ağrılı. Diyadin’in Aşağı Dalören Köyü’nden. İstanbul Samandıra’daki inşaatlarda boya-badana işleri yapıyor. Eşi Ergül (39) Erzincanlı. Altı çocuğunun en büyükleri Aykut (16) ile Aykan (15), Samandıra Lisesi 1. sınıf öğrencisiydi. İkisinin de dersleri çok iyiydi. Evleri okula uzaktı. Çoğu zaman yürüyerek gidiyorlardı. Ders zili 12.30’da çalıyordu. 11.45’te çıkıyorlardı evden.

19 Kasım Pazartesi günü 11.00’de annelerine yakalandılar. Aykan çorapsız ayaklarına ayakkabılarını geçiriyordu. Üstelik bu soğukta kazağını giymemiş, kravatını takmamıştı. Böyle okula gidilir mi, diye çıkıştı annesi. Aykan da "Bugün dersimiz çok. Ağabeyimle bahçede ders çalışacağız" dedi. İki kardeş hızla çıktılar. Ergül Hanım da bu tuhaf hallerine fazla kafa yormadı. "Çok neşeliydiler. İkisine her zamanki gibi okul harçlığı olarak 5 YTL verdim."

Gidiş o gidiş. İki kardeşin cesedi, kayboluşlarının dördüncü ve 11’inci günü Samandıra’daki evlerinden 65 kilometre ötede Emirgan sahilinde bulundu: Aykan 23 Kasım’da 5 metre derinlikte, Aykut 30 Kasım’da, kardeşinden 15 metre uzakta ve 35 metre derinlikte. Omuzlarındaki sırt çantaları çok ağırdı (sağda). Aykan’ınkinde dört kiloluk bir asfalt parçası, Aykut’unkinde yakın ağırlıkta üç yol taşıyla bir asfalt parçası vardı. Ve de okul malzemeleri. Aykut o günkü ders kitaplarını, defterlerini almıştı ama Aykan’ınkiler o kadar azdı ki o gün derse girmeyeceğini biliyordu sanki. Kaçtıkları gün boğuldukları, cesetlerin suda fazla kalmaktan dolayı "sabunlaşmasından" anlaşılıyordu.

AYKAN BİR AYDIR ÖLÜM SİNYALİ VERİYORDU

Aka Ailesi, altı ay öncesine kadar Samandıra Osmangazi Mahallesi Bereket Sokak’taki karanlık bir bodrum katında iki yıl oturdu. Ev sahibi Hacı Mehmet Güzel, su ve elektriği kaçak kullandıkları gerekçesiyle çıkardı aileyi. Yakın komşularına sorulacak olursa, evden çıkarılma nedeni, Alevi oluşlarından bir de Hakim Aka’nın "uzun saçlarına ve süsüne düşkünlüğündendi". Mahalle yoksuldu ama Aka Ailesi belediyeden yardım alacak kadar yoksuldu. Kapı komşusu A.’ya göre, Ergül Hanım çok onurlu bir kadındı: "Bir kaşık salça istese, karşılığında bir buçuk YTL teklif ederdi." Komşuları, Ergül’ün bir gün olsun yeni bir giysisini görmediler. Ama çalar saati her sabah 3.00’e kurup Samandıra’daki fırına yürüyerek gittiğine, bayat ekmekleri ücretsiz aldığına tanık oldular. Kocası Hakim’in çalışması da düzensizdi, geliri de.
/images/100/0x0/55ead4b6f018fbb8f8997a44

2007 Haziran’ında Abdurrahmangazi Mahallesi’ndeki iki odalı karanlık bir eve taşındılar. Aynı yaz, Aykut ve Aykan, Osmangazi Camii Kuran Kursu’na gitti. Ergül Hanım, "Aleviyiz ama arkadaşları arasında moda oldu. Aykut ve Aykan da çok istediği için Samandıra Cemevi yerine Kuran kursuna gönderdik" diye anlatıyor, "Dinlerine çok bağlıydılar. Çok değiştiler, bunalıma girdiler."

Aykut ve Aykan, annelerine göre, hele son iki ayda, kardeşten öte çok yakın iki arkadaş gibi olmuştu. Ayrı sınıflarda okudukları halde teneffüslerde birbirlerini buluyorlardı. Aralarında tartıştıkları hiç görülmemişti. Evde odalarına kapanıyorlardı. Duvara bir Kábe fotoğrafı ile Hz. İbrahim’in oğlunu kurban ettiği temsili resmi çerçeveletip asmışlardı. Anneleri kapıdan başını uzattığında konuşmalarını kesiveriyorlardı. Ama Dilan (11), Aykan ağabeyinin "Ben peygamberim" dediğini çok net hatırlıyor. "Aklına hep Şeytan geliyordu. O zaman Allah’ım sana sığınıyorum, derdi. Cebrail ve Azrail’i gördüğünü anlatırdı. Kuran’ı açık unutunca Şeytan’ın okuduğunu söylerdi."

ÖLÜMÜ DÜŞÜNÜYORDUK SEVİNÇTEN AĞLADIK

Ergül Hanım, bir ay önce iki oğlunun odasını temizliyordu. Merak etti, Aykan’ın notlarını karıştırdı. "3 Aralık’ta öleceğim. Allah canımı alacak" yazısını gördü. Oğlu eve gelince köpürdü. "Öylesine yazdım, içimden geldi" diye savunmuştu kendisini Aykan. Annesi şimdi üstüne gitmediği için bin pişman. "Böyle olacağını tahmin etmedim ki. Hem sorsam, her zamanki gibi ’ne anlarsın’ derdi." O, iki oğlunun öldürüldüğüne inanıyor. "Gizli saklı beyinlerini yıkadılar."

Aykan’ın geride bıraktığı bir yazısı daha vardı ki, annesinin dikkatini çekmese de polis için çok anlamlıydı, intihar notu gibiydi. Beş yıldır yayıncılık hayatında olmayan Dost Kitaplar’dan Mustafa Yalçıner’in çevirisiyle çıkan Sir Henry Rider Haggard’ın Hz. Süleyman’ın Hazineleri adlı ünlü romanından yaptığı alıntılardı bunlar. Aykan, "Son bir ümitle" ve "Beyaz yol" başlıklarıyla notlar çıkarmıştı kitaptan: "Ölümü düşünüyorduk. Sevinçten ağladık. Son bir ümitle etrafı inceledik. Mağarada beyaz bir yola girdik ve sırt çantalarımıza elmaslarımızı doldurduk. Tünelden kurtulduk ve Sir Henry’nin kardeşini de bulduk. Artık zengin ve mutluyduk."

Indiana Jones filmlerine, Yüzüklerin Efendisi’ne ilham veren macera

İngiliz macera romanı yazarı Sir Henry Rider Haggard’ın (1856-1925) yarattığı Allan Quatermain adlı karakterin maceralarını anlatan romanlar, Indiana Jones gibi filmlere ilham verdi. Bu maceraların en ünlülerinden biri Hz. Süleyman’ın Hazineleri (King Salomon’s Mines). Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi’ni yazarken bu kitaptan etkilendiği söyleniyor. Romandaki arayış teması, psikanalizin öncüleri Freud ve Jung için de malzemeydi. Konu şöyle: Fil avcısı ve maceracı Quatermain, kaybolan kardeşini arayan İngiliz aristokrat Sir Henry ile tanışır. Sir Henry’nin kardeşi, Hz. Süleyman’ın hazinelerini aramak için Afrika’ya gitmiş, bir daha dönmemiştir. Quatermain’in elinde de bu hazinenin haritası vardır ama o güne kadar ciddiye almamıştır. Sir Henry, Quatermain, Kaptan Good, yanlarında bir Afrikalı’yla hazinenin peşine düşerler. Dağlar aşar, çöllerde susuzlukla boğuşur, yerel halkın arasına karışır, tünellerde kaybolurlar. Sonunda mağaraya ulaşırlar. Her taraf iri elmas ve fildişleriyle doludur. Hazineye doğru koşarlar. Ama kapı arkalarından kapanır, içeride kapana kısılırlar. Bu karanlık yerde kaçış yolu arar, ölmek üzereyken bulurlar. Yanlarına hazineden birkaç parça alıp çıkarlar, Sir Henry’nin kardeşini de bulur ve İngiltere’ye dönerler. Yanlarına aldıkları birkaç parça elmas, hepsini zengin etmeye yeter.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!