Güncelleme Tarihi:
‘Lazvivor’ lafını duyduğumda, ağzımdaki çayı püskürterek gülmeye başladım. Memleketimin akıllıya hasret insanlarının kulağını çınlatıp, “Bizimkiler yapmış yine yapacağını” diyerek soluğu ‘Lazvivor’un çekimlerinin yapıldığı Ayder Yaylası’nda aldım. İtiraf edeyim ki, daha laylaylom, üfürükten bir yarışma olduğunu düşünerek yola çıktım. Ama yarışmacıların sefil ötesi hallerini görünce, ‘Survivor’un vur deyince öldür hali bir ‘Lazvivor’la karşılaştım. Yaylaya çıkmayanlar bilmez ama yazın ortasında bile dondurucu bir soğuk ve hiç dinmeyen bir yağmur vardır oralarda. Bütün malzemeleriniz, erzaklarınız tam olsa bile zordur orada yaşamak.
Şu an 15 kişiden 6 kişiye düşen yarışmacıların hal-i pürmelali de vicdan yoklatan cinsten. Cem Yılmaz’ın ‘Naylon Brando’ esprisini hatırlasanız bile gülemeyeceğiniz naylon çadırlarda, altlarında yapraktan ve koli kartonlarından zeminde yatıp kalkıyorlar. Hiç dinmeyen yağmuru hatırlarsanız, o zeminin her gün ne hale geldiğini de tahayyül edersiniz.
Her hafta sadece iki kilo un ve bir bardak yağ hakları var. Onun dışında her şeyi kendileri temin etmek zorundalar. Bir ödül yarışında kazandıkları oltayla, yarışmanın abisi Sabit tarafından arada bir Fırtına Deresi’nde tutulan alabalıklar olmasa, açlıktan birbirlerini yiyecekler. Yine ödül yarışmalarında kazandıkları mısır, mıhlama, hamam gibi ödüllerse, onlara medeniyeti hatırlatan tek şey. Fırtına Deresi’nin insanın dişlerini birbirine vurduran soğuğunda yıkanmayı göze alan varsa ne âlâ. Onun dışında ayıptır söylemesi biraz teke gibi kokuyorlar. Ama bu durumu Karadenizlilerin, kendisiyle dalga geçme gibi şahane huylarıyla, “Yaylacının parfümü is ve dumandır” diyerek savuşturuyorlar. Yarışlarda, attan düştüklerinde ata dönüp “N’apaysun?” diye sorabiliyorlar.
‘Lazvivor’ yarışmacılarını ziyaret ettiğim gün, Fırtına Deresi’nde dukcy (şişme kano) yarışması yapacaklar, iplerle ağaçlardan ağaçlara geçecekler ve yine akıntısı insanın aklını başından alan derede yüzerek, farklı yerlere yerleştirilmiş bayraklara ulaşacaklardı.
İplerle ağaçlardan ağaca geçmekte bir problem olmadı. Ama iş kanoyla devrilmeden hedefe ulaşmaya gelince, bunu hayatlarında ilk kez deneyecek olan ‘Lazvivor’ yarışmacıları biraz heyecanlıydı. O bölgedeki ekstrem sporların ilk durağı Ruba Rafting’in şahane hocası Hamza Dereci’yi, “Devrilirsek bizi kurtaracak mısınız?” diye soru yağmuruna tuttular. Üzerinde HES’lere karşı giydiği ‘Dereler özgür aksın’ tişörtüyle dolaşan Dereci, keskin zekalı, esprili cevabını yapıştırdı: “Derede pislik bırakmıyoruz, rahat olun.”
Yarışın sonunda kimi devrilerek kimi tek parça hedefe ulaştı. Ama yüzerek bayraklara ulaşma yarışında Sinop adına yarışan Muhammed Çeker, açlıktan ve yorgunluktan suyun içinde bilincini kaybedince hepimizin yüreği ağzına geldi. Ambulansla hastaneye kaldırılıp, tekrar yarışmacıların arasına döndüğünde, hastanede verdikleri serumu tuvalete döktüğünü anlattı. İşte buna da ‘Laz aklı’ diyoruz!
SIRADA FORMULAZ VAR
Yarışmacılar yaralandıklarında, ağrıları sızıları olduğunda kendi kendilerini tedavi edecek bilumum kocakarı yöntemleri keşfetmişler. Nemden dolayı eklem yerleri ağrıdıkça, arı yakalayıp iğnesini eklem yerlerine batıyor, sonra da zehiri sıkarak çıkarıyorlar. Babası arıcı olan Bayram Ali, “Bizim köyde bunu hep yaparız çok da işe yarar” diyor. Vücutlarındaki yaraların mikrop kapmaması için de, kızılağaçın yapraklarını ezerek ilaç yapıyorlar.
Yarışmanın finali, her yıl Ardeşen’de ahşaptan yaptıkları arabalarla yarıştıkları ‘Formulaz’la son bulacak. Henüz ‘Lazvivor’ı sindiremeden ‘Formulaz’ fikriyle sağ gösterip sol vurduysak affola. Ama burası tencere kapağından uydu anteni yapanların, odun kesmek için testereli motosiklet icat edenlerin, klima yerine, rüzgarla birlikte dönen ev yapanların coğrafyası!
Yarışmaya Karadeniz bölgesinden, 14 il, üçer kişilik takımlarla katılmış ama ön elemeleri sadece Trabzon, Rize, Kastamonu, Sinop ve Samsun kazanmış. Şu ana kadar yapılan yarışlardansa geriye sadece Rize, Kastamonu ve Sinop kalmış. Rize’nin hâlâ üç yarışmacısı var. Kastamonu iki kişiye düşmüş. Sinop, tek kişiyle yarışa devam ediyor.
İKİNCİ YARIŞMAYA HAZIRLANIYORLAR
‘Lazvivor’un yapımcısı Berran Terzioğlu, İstanbul’da yaşayan bir Rizeli. Bir Trabzonlu olarak, çekimlerin niye sadece Rize’de yapıldığını, bir kaşımı kaldırarak azıcık da asabiyetle sordum. “Biz Karadeniz’in her coğrafyasında yapmak istedik ama diğer illerde çekim için koordine olabileceğimiz insanlara ulaşamadık. Zamanımız da azdı. O yüzden en iyi bildiğim yer olan Rize’ye geldik” dedi. ‘Lazvivor’un 2012 baharında yapılacak ikinci yarışması için hazırlıklara şimdiden başlandı. www.karadenizyarisiyor.net adresinden tüm Laz uşaklarının başvuruları bekleniyor. Özellikle de erkeklere taş çıkaran dayanıklıklarıyla bilinen Laz kızlarının.
BEN NİHAT DOĞAN GİBİ ÜFÜRÜKTEN FELSEFE YAPMAM
Sabit Gangal (32), Hilal Dil (23) ve Bayram Ali Kulaber (25) Rize ekibinden. Sabit, ‘Lazvivor’un Pascal’ı gibi. Neşeli, şakacı ama en yaşlı yarışmacı olduğundan hepsinin de abisi gibi. Gemi makinisti. Bayram Ali, nam-ı diğer Berbat Ali tam bir hiperaktif. Uluslararası İlişkiler okuyor. Hilal Dil’in futbolcu geçmişi var. Karadeniz’in durup dururken birden patlayan agresyonundan bünyesine aşırı dozda zerk edilmiş. Masum masum yüzünüze bakıyorken, bir anda bir tane çakacakmış gibi hissettiriyor. Kastamonu ekibinden Hüseyin Aydın’ı (23) ufak tefek görünce Karamürsel sepeti sanıyorsunuz ama yarışırken ortaya bir Atom Karınca çıkıyor. İşsiz. Ali Çelik (27), TV programcısı. Arkadaşları ona, ekibin Nihat Doğan’ı muamelesi çekse de, “Ben üfürükten felsefe yapmam” diye lafını çakıyor. Ve ‘Lazvivor’un en yalnız adamı Muhammed Gençer (24). Arkadaşları elendiği için tek başına yarışıyor. İşsiz. Diğer arkadaşları gibi, “Kendimizi denemek için geldik”, “Varlık içinde yokluk yaşarken, gerçek yokluk neymiş görmek istedik” gibi lafları bir kenara bırakıp... “30 bin lira ödül için geldim” diyerek noktayı koyuyor.