Kadın, iş dünyasında artık bir figür olmaktan çıktı ve üst düzey bir noktaya geldi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Artık kadına sadece anne değil, iş kadınlığı rolü de biçiliyor. Kadın, büyük şehirlerde tek başına aile hayatını çekip çevirebiliyor. Ekonomik bağımsızlığı her zaman savundum. Kadının ekonomik bağımsızlığı ona çok başka bir güvence veriyor.
n Çalışan anneler, "çocuğumun yanında değilim" kaygısı ve vicdan azabı yaşıyor.
- En kötüsü, çalışan annenin suçluluk duygusu... Ben, iş hayatımda zaten bir yere gelmiştim ve ara vermeyi düşünüyordum. Çocuk, bu anlamda çok iyi bir vesile oldu. Üç buçuk sene çalışma hayatıma ara verdim. İki çocuğumun da doğumunda çalışmıyordum. Hiçbir zaman pişman olmadım. Ben her zaman için çalışan anne figüründe olmayı ve bunu vurgulamayı tercih ettim. Yani, anne de çalışır, para kazanır, eve para getirir. Onun eve getirdiği parayla da oyuncak alınır. Annenin çalışması kadar doğal bir şey olamaz. Çocuklarım da çalışan anne imajıyla büyüsünler istedim.
n Ancak çalışma hayatının şartlarını gündelik hayata vurduğunuzda, çalışan bir kadının üç buçuk sene iş hayatına ara vermesi çok mümkün değil...
- Evet, ama unutmayın ki artık çocuğunuzu güvenerek teslim edeceğiniz yerlerin sayısı çoğaldı. Çocuğu yuvaya verme yaşı düştü. Ben ilk oğlumu 18, ikinci oğlumu 17 aylıkken yuvaya verdim. Daha sağlıklı bir ortamda büyüyeceklerini düşündüm. Evde bir bakıcıyla televizyon karşısında büyüyen çocuklar olmadılar. Çocukların yaşıtlarıyla birlikte, eğitici bir ortamda bulunmaları gerek.
n "İş" kavramından sonra sırasıyla "evlilik", "hamilelik" ve bunu takiben gelişen "annelik" nasıl bir süreçti?
- Hepsinin hayattaki yeri ve önemi farklı. Fakat verdiği haz, devamlılık ve eğiticilik anlamında çocuğun yerini hiçbir şey dolduramaz. Kadın olarak, çok daha farklı bir döneme giriyorsunuz. Kendinizi parçaladığınız işin başkaları tarafından da yapılabileceğini görüyorsunuz. Ben geç anne olduğum için çok memnunum. Çünkü kariyerimde ilerleyebildim. Daha erken aile sahibi olsaydım kariyerimde bu kadar iddialı, istekli, kararlı olmazdım. İş hayatına doyduğum, bütün güzelliklerini yaşayıp bazı başarılara imza atmanın hazzını da yaşadığım için, çocuğumun bir konserde çıkıp bir enstrüman çalması beni daha çok heyecanlandırıyor.
n Otoriter bir anne misiniz? "Otorite" kavramına inanıyor musunuz?
- Oğlum 5-6 yaşlarındaydı, ona nasıl bir anne olduğumu sorduğumda "Sen çok şans veren bir annesin" dedi. Bu çok hoşuma gitti, çok sevindim. Ben esneklik taraftarıyım. Çocuğa seçme şansı vermek önemli. Buruk olmasın, "Hep
annemin dediği oluyor" diye düşünmesin. Çocuğun en büyük özelliği, annenin limitlerini test ediyor olması. Ne kadar gideceğim diye bakıyor. Onlara büyükmüş gibi davranıyorum; her hareketime ya da her sorularına açıklama getiriyorum. İki ceket fazla giydirerek değil, öğreterek korumaya çalışıyorum onları. 18 yaşına gelene kadar sıkı, kaslı kanatlara sahip olmaları için çalışıyorum. Sonra zaten uçup gidecekler. Kaslı kanatla daha iyi, daha yüksekten uçar, daha zor düşerler herhalde.
n Nasıl bir hamilelikti sizinki?
- İki oğlumun hamileliği de, doğumu da çok güzeldi. İkisinin de erkek olmasından çok memnunun. Arada ne yazık ki 4,5 aylık bir düşük yaptım. Endişeli bir dönemdi.
n Normal doğum mu, sezaryen miydi?
- Herkesin sezaryenle doğum yaptığı bir dönemde, sezaryenin lafını bile etmeyip, ettirmeyip normal doğuma girip sezaryenle çıkmış bir anneyim. Beyefendinin kafası çok büyüktü, inatçıydı ve çıkmak istemedi. 1 Ocak’da doğuracaktım, 2 Ocak’ta geldi. n
Başak A. CeyhanParis neden Vil oldu? Oyuncakçı rafları arasında çocuklar konuşuyor. "Anne korsan gemisi almak istiyorum. Şu şapkadan da istiyorum." Biz arkada o tarafa doğru gitmek için sıkışmış bekliyoruz. Emre Berent ise bana bakıp şöyle diyor:
"Kaptan Cek Siperov’un gemisinden bahsediyor anne. Şapka da uğursuz olan şapka, batmayan."
Ve çocuk soruyor;
n Anneeee
* Efendim?
n Paris neden adını değiştirip Vil oldu?
* Efendim, anlamadım?
n Paris diyorum adını değiştirip neden Vil Törnır oldu?
Zor olur ama anne anlar... Orlando Bloom’dur konumuz.
* Başka
film çekti o abi. Aslında adı Orlando onun.
n Kimin?
* Paris veya Vil’in?
n İyi ama neden Paris Vil oldu, bunu söylesene?
* Peki... Ama inan bilmiyorum.
n Düşünmüyorsun anne.
* Düşündüm, bulamadım. Biliyorsan sen söylesen?
n Sıkıldı. Çünkü abisi öldü. Sonra Helen gitti. Paris, Aşil’i öldürdü. Sonra çok üzüldü. Ondan sonra da gitti, kılıç yapmayı öğrendi. Gemiye binip başka yere gidince ona Vil dediler. Elizabet’e aşık oldu.
* ... ...
n Değil mi anne?
* Evet yavrucum. Aynen öyle...
l Şimdi bu yaşta çocuk böyle film izler mi diyenlere yanıtım: İzliyor efendim, haftada bir iki kez keyifle "büyük filmi" izliyoruz. İzledikçe ufku gelişiyor, hayal de olsa büyüklerin gerçek dünyasını görüyor, içi anlamsız savaşlarla dolu çizgi filmler yerine, içinde esprinin, mücadelenin, başarmanın, aşkın, hayatın olduğu şeyleri izlemesini tercih ediyorum. Yatmaya gittiğimizde de bana masal yazıyor. "Karayip Korsanları 3 nasıl olacak?" Oğlum diyor ki "Bebek korsan gelecek", "Daha büyük savaş çıkacak", "Dinozorlar yüzecek"...
Biz yazdık senaryomuzu ve çok sevdik hikayemizi. Bekliyoruz serinin devam filmini. Unutmayın, elinizde bir şey olmamasındansa bir şey olması daima iyidir. Bırakın yaratıcılığınıza kendinizi.
Çocuğu olan kişi daha affedicidirÇocuklarınızın doğumuyla beraber hayatınızda neler değişti?
- Çocuğu olan ayrı görüyor dünyayı ve insanları. Çok daha affedici, toleranslı, anlayışlı oluyorsun, köşelerin törpülenmiş, her şeye daha olumlu, sevgi dolu bakan biri haline geliyorsun. Çocuk, bir büyüme basamağı, güzel, donanımlı bir insan olmak için çok önemli bir araç. Çok önemli bir sayfa çeviriyorsunuz hayatınızda. Dünyada en çok eğitime hayranımdır. Çocuk kadar sizi eğiten bir şey de olamaz. Şimdiki bilincimle, olgunluğumla çocuklarımla kurduğum iletişim çok daha güzel. 20’li yaşlarımda çocuk sahibi olsaydım bugün yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım, çünkü bilmiyordum. Bu yaşın birikimiyle, bilinciyle, doymuşluğuyla bir çocuktan alacağınız zevk farklı.