Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 1998 00:00
Bizim kuşak, efsane kuşaktır! Moruk milleti, gençlerle beraber olmaya bayılır. Bayılma nedeni, gençlere olan sevgisinden çok, kendi gençliğini anlatmak tutkusudur. Çünkü, her moruğun gençliği, şimdiki gençlerin ders alması gereken bir efsanedir ve bütün akıllı moruklar, kelebekler gibi çift uçar.O gece bizim masa, yan masalardaki morukları hasetlerinden çatlatacak kadar gençlerle doluydu. İnsanı, kabuklarından arındıran üçüncü dubleden sonra, yaşama küskün bakan karşındaki gence bir baba şefkatiyle,‘‘Böyle üzülecek kadar değerli bir derdin varsa, zenginsin demektir.’’Dedim. (Önemli not: Girişler şairane yapılmalıdır.)Uzun masamızın öbür başında oturan Hilmi, babacan bir gülümsemeyle pasını verdi.‘‘Kadın meselesidir!’’Hilmi, benden iki üç yaş büyüktür ve çocukluğumdan kalan ender arkadaşlarımdan biridir. Derdini dinleyecek adam bulduğu için, delikanlının gözleri parladı. Ama kibarlık olsun diye birinci soruda hemen dökülmemek için,‘‘Yok bir şey...’’Dedi ve rakısını dipleyip derdini anlatmaya hazırlandı. Yanındaki arkadaşı, delikanlının anlatacağı hikayeyi en az yedi kez dinlediği için telaşla atıldı:‘‘Sevgilisi terk etti!..’’‘‘Yani, bu hüzünler bir kız için mi?’’‘‘İki yıldır beraberdiler. Samim, evlenmeyi düşünüyordu.’’Geçmişteki hoş bir anıyı hatırlamaya çalışan adamın yarım gülücüğü ve kısık gözleriyle meyhanenin tavanına baktım.‘‘Hatırlıyor musun Hilmi, beni terk ettiği zaman Ayla'ya ne yapmıştım?’’Hilmi, şen bir kahkaha patlattı.‘‘Unutur muyum yahu, Babı-ali'de aylarca günün konusu olmuştu. Hatta, Müşerref Hekimoğlu sosyete sütununda bile yazmıştı. Hatırladıkça hala gülerim.’’Delikanlıların gözlerindeki ilgi ve merak pırıltılarına bakıp ağırdan aldım. Biraz patlıcan salatası, bir fırt rakı ve üstüne ağır hareketlerle yakılan bir sigara...‘‘Ayla'yı seviyordum, ama canımı yakmıştı. Tam ona ihtiyacım olduğu zaman çekip gitti. Önce senin gibi için için ağladım ama, sonra ağırıma gitti. Üstünüze alınmayın, bizim kuşak onurlu ve delişmendi. Kahırlar içinde sümsük sümsük oturmayı kendime yediremedim. Bir ince saz takımı, Sulukule'den iki dansöz, Londra Bar'dan üç güzel konsomatris hanım, on sandalyeli bir masayı bir gece kamyona yükledim. Ayla'nın evinin bahçesine işret kurup sabaha kadar alem yaptım. Ayla'nın halini görmenizi isterdim.’’‘‘Komşular hır çıkarmadılar mı?’’‘‘Ne hırı, bize katılıp dansözlerle göbek atan bile oldu. İkinci gece Ayla tıpış tıpış döndü. Zaten, alem yaptığım kızların hepsi Ayla'dan güzeldi.’’Hilmi, yine bir kahkaha patlattı.‘‘Hatanın büyüğü, tek kadına bağlanmaktır!’’Gençlerden birisi,‘‘Ben nişanlıyım ama, sevgilim de var.’’Diyecek oldu. Ama Hilmi, laf sırasını kolay kolay kaptıracak adam değildi.‘‘Bir gün karım, nişanlım, metresim ve yeni flörtüm benim garsoniyerde tesadüfen bir araya geldilerdi. Ben, bunca yıllık hayatımda bunca şamata görmedim. Bir anda, evde sağlam eşya kalmadı. Ben de kapıyı üstlerine kilitleyip onları saç saça, baş başa bırakmıştım.’’Hilmi gibi kahkaha atamadığım için, ben kıs kıs güldüm.‘‘Sonra da bana geldiydi... O gece, iki kız arkadaş bulup sabaha kadar eğlenmiştik!’’Bu sırada, köşedeki masada bir patırtı koptu. Beş kişi kafayı erken bulmuş, bağıra çağıra tartışıyorlardı. Tartışmayla kalmayıp, arada küfürleştikleri bile oluyordu. Benim heriflere kötü kötü baktığımı gören Hilmi,‘‘Aldırma, yerinden kalkmana bile değmez!..’’Dedi. Bizim masadaki gençler de, halime bakıp telaşlanmışlardı. Hırdan gürden hoşlanmayan, efendiden çocuklardı. Kadehimden öfkeyle bir fırt çektim.‘‘Meyhane adabı bilmeyenleri, biz eskiden döverdik. Bunlar gibileri, bulunduğumuz meyhaneye uğrayamazlardı. Sen var mıydın hatırlamıyorum Hilmi, bir gece burada bir meyhane dolusu herifi dövmüştük.’’‘‘Ayıp ettin şimdi, nah şuradaki dişim o gece kırılmıştı.’’Deyip, ağzındaki bir boşluğu gösterdi Hilmi.‘‘Yalnız senin kavga stilinden hiç hoşlanmıyorum Oğuz. Ellerin dururken, adamlara sandalyeyle vuruyorsun.’’‘‘Ah, ahh!.. Bu meyhanenin dili olsa da anlatsa... İki kişi, on magandayı dağıtmıştık. Öyle değil mi be Yorgo?’’İhtiyarlıktan titreyen elleriyle önümüzdeki servis tabaklarını değiştiren Yorgo,‘‘Öyledir pasam.’’‘‘Hani burada kavga ettiğimiz gece...’’‘‘Herifleri maf etmistiniz... Bir daha buraya gelememislerdir. Patron sevincinden kırılan tabakların parasını sizden istememistir.’’Önceleri inanmaz bakışlarla bizi dinleyen gençler, şimdi hayranlıkla kulak kesilmişlerdi.‘‘Eh, o geceyi de karakolda geçirmişsinizdir.’’Hilmi, alçakgönüllü bir gülüşle,‘‘Geceleyen o herifler oldu. İki kişinin on yarmayı dövdüğüne hangi polis inanır ki?’’Gazeteciliğe yeni başlamış bir delikanlı,‘‘Anılarınızı niye yazmıyorsunuz? Sizin kuşak ne kadar renkli yaşamış. Bizim yaşamımız, keçiboynuzu çiğnemeye benziyor!’’Dedi hayıflanarak.‘‘Hangi birini yazalım ki?.. Yarısını yazsak, pardayyanlar ciltlerini geçer. Hem bizim kuşağın gazetecilik anlayışına göre, yazarların özel hayatlarından söz etmeleri ayıptı.’’‘‘Nerede o namuslu gazetecilik anlayışı?’’Diye, kırgın bir sesle mırıldandı. Söz, Barlaslar'a, Ilıcaklar'a geldi. Gençlere, politika, para ve gazetecilik ilişkileri üstüne biraz laflamak fırsatı verildi tarafımızdan. Sonra, bir zamanlar köşe yazıları yazmış olan Hilmi, ilk sessizlikte söze girdi.‘‘Bir gün rahmetli Menderes, beni Ankara'ya çağırmıştı. Rahmetliden pek hoşlanmazdım ama, koca Başbakan'ın davetine icabet etmemek olmazdı. Kalkıp gittim. Hiç unutmam, beni bordo rengi kadife koltuklu özel odasına aldı. Yanında o zamanın Maarif Vekili Tevfik İleri de vardı. Tevfik İleri'ye 'Tevfik, bizi biraz yalnız bırakır mısın? Hilmi Bey'le hususi bir mesele görüşeceğim' dedi. Kibar adamdı doğrusu, bana hep bey diye hitap etmiştir. İleri çıktıktan sonra bana, 'Bilirsin, en beğendiğim muharrirlerden birisin. Senin hapislere düşmen beni çok üzer. Partimizin aleyhine yazma artık. Zaten aldığın parayla geçinemiyorsun. Gel seni Basın Yayın Genel Müdürü yapayım. Hem çoluk çocuğun rahat eder, hem de memlekete daha fazla hizmet edersin' dedi. Sinirlendiğimi belli etmeden, 'Ustalarımız bize kalemini kır, ama satma dediler efendim!' deyip Menderes'in yanından ayrıldım. Vallahi, cebimde ancak Saman Pazarı'ndaki bir otelde kalabilecek kadar para vardı.’’Gazeteci genç, hayranlıkla sordu:‘‘Sonra hapis yattınız mı?’’‘‘Şairlerin, romancıların onlarca yıl hapiste yattığı bir ülkede, bizimkinin lafı mı olur?’’Hilmi'nin bu alçakgönüllülüğü, beni bile duygulandırdı.‘‘Ben, bir karikatürden 25 Mayıs günü iki yıl ceza almıştım.’’‘‘Ee, sonra ne oldu?’’‘‘27 Mayıs günü ihtilal oldu. Bütün basın yazarları affedildi... Eh, bize müsaade... Artık, sizler gibi geç saatlere kadar dayanamıyoruz. Sohbetinizden çok zevk aldım çocuklar. Yine bir araya geliriz inşallah!’’Deyip, Hilmi'yle kalktık. Hesabı öderken Yorgo'nun cebine bahşiş dışı 2 milyon koyduk. Yolda Hilmi'ye homurdandım.‘‘Bu gece yine formundaydın. Ama atarken desteksiz atma!.. Menderes zamanında sen daha 22 yaşındaydın. O yaşta çocuğa Basın Yayın Genel Müdürlüğü teklif ederler mi avanak!..’’‘‘Ya sen, Ayla'nın babasından bir araba sopa yediğini niye anlatmadın?..’’‘‘Meyhanede dövdüğümüz heriflerin iki kişi olduğunu, asıl bizim on kişi olduğumuzu da söylese miydim dersin?’’‘‘Boşver, çocuklar neredeyse önümüzde secdeye varacaklardı. Zavallılar, şimdi kendi fakir yaşamlarını düşünüp iç geçiriyorlardır bizim yaşamımıza.’’‘‘Yeni kuşak ne yazık ki ot gibi yaşıyor. Bu düzen, çocukları robota çevirdi. Bize, arada bir onları sarsıp ufuklarını genişletmek düşer.’’İHTİYARLARIN BİLMEDİĞİ KÜÇÜK BİR AYRINTI:İhtiyarlar masadan kalktıktan sonra Samim,‘‘Öf bee!..’’Diye, patladı.‘‘Bütün gece moruk palavrası dinlemekten bayılacaktım.’’Necati:‘‘At martini Debre'li Hasan dağlar inlesin...’’Diye türküye başladı. Genç gazeteci,‘‘Ay sonları da, elimiz mahkum oğlum. Hesabı
button