Savaş ÖZBEY
Oluşturulma Tarihi: Ekim 30, 2005 00:00
Hüsnü Şenlendirici gibi Roman sanatçıların başarıları ailelere örnek oldu, Romanlar yüklü masraflara rağmen çocuklarını konservatuvara gönderiyor. Babaları Muazzez Abacı, Candan Erçetin gibi sanatçıların arkasında klarnet çalan Roman çocukları konservatuvarda obua, trombon, korno okuyor. Aynı aileden konservatuvara giden iki çocuk bile var. Konservatuvarlı genç Romanlar, müzikle içiçe büyüdükleri için kendilerini diğer arkadaşlarından avantajlı buluyor.
Ne çalarlarsa çalsınlar hepsinin notları çok iyi. Ama başta İngilizce olmak üzere kültür derslerinde zorlanıyorlar. Ebeveynlerinin düzensiz çalışma biçimlerinden olsa gerek, hepsinin hayalinde maaşlı bir iş var. Onlar için senfoni orkestrasında çalmak olmazsa olmaz,
Atatürk Kültür Merkezi ilk basamak, yurtdışı elzem. Müzisyen ebeveynlerinin piyasa bilgilerini takdir ediyorlar ama konu müzik olunca evdeki alaylı kuşakla sık sık hararetli müzik tartışmalarına giriyorlar. Yurtdışında kendi alanlarında uzman idolleri var. Türkiye’den ise Hüsnü Şenlendirici hariç kimseyi beğenmiyorlar. Adı geçtiğinde gözleri parlıyor; onlar için başarının, var olmanın, bir şeyleri değiştirmenin cisimleşmiş kahramanı. İşte konservatuvarlı Roman çocukları.
HASAN GÖZETLİK (15)
Evde trombon çalışırken 3 yaşındaki kardeşi eşlik ediyor
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda trombon okuyor. Beşinci yılı. İngilizce hariç bütün dersleri iyi. Trombondan son olarak 90 aldı. Aslında keman çalmak istiyordu ama hocası parmaklarının uygun olmadığını söyleyip trombona yönlendirdi. Ailesinin çoğu müzisyen ama eğitimli tek kişi Hasan. Evde piyanoyla ders çalışırken üç yaşındaki kardeşi bile Hasan’a eşlik edip doğru sesleri veriyor. Ona göre Roman bir ailenin çocuğu olmak avantaj. Babası klarnet çalıyor. Zara, Sefarad, Candan Erçetin gibi isimlere eşlik ediyor. Okulda herkes Roman olduğunu biliyor. İleride şansı yaver giderse bir solo albüm hiç fena olmazmış. Klasik ve enstrümantal müzik dinliyor. Kız arkadaşı var. Futbol oynamayı seviyor ve Fenerli.
ANIL GELİBOLU (15)
Avantajı babasıyla aynı enstrümanı çalmak
İTÜ’nün konservatuvarında lise ikinci sınıfta okuyor ama onun avantajı babasıyla aynı enstrümanı çalması: Klarnet. Bazen karşılıklı çalıyorlar. Babasının piyasa konusundaki düşüncelerine çok değer veriyor. Kültür dersleri hariç (İngilizce hepsinin baş belası) yetenek dersleri çok iyi. İTÜ’de okuduğu için kendini diğerlerinden daha şanslı sayıyor; çünkü İTÜ’de hem Batı müziği hem de Türk müziği eğitimi var. Yüzme ve futboldan hoşlanıyor.
HÜSNÜ ŞENLENDİRİCİ (Roman müzisyen)
Okullarda Roman çocuklarına tavır var
Romanlar konservatuvarda okumanın, kültürlü adam, donanımlı müzisyen olmanın nasıl saygı getirdiğini gördü. O yüzden bu yola giriyorlar. Ama Roman çocuklarına karşı alınan bir tavır var okullarda. Diğer çocuklar alınırken bir kere düşünülüyorsa, Roman çocuğu okula alınırken iki kere düşünülüyor. Kültür derslerinin kötü olmasını fırsat bilip hemen pat diye kapının önüne koymaya çalışıyorlar. Sonra bu okullar masraflı. Çoğu Roman genci okuyabilmek için çalışmak zorunda. Hocaları buna da ‘piyasacı mı olacaksınız’ diyerek tepki gösteriyor. Bırakın olsunlar canım! Zaten piyasadakilerin çoğu konservatuvarlardan çıkmıyor mu? Bir de bütün Türk gençlerinde olduğu gibi sabit maaş isteği var. Bugün en kral sanatçıyla çalışıp iyi para kazanabilirsin. Ama yarının garanti değil. O yüzden senfoni, radyo, televizyon gibi yerlerde iş bulmak istiyorlar.
CANER GÜLŞEN (15)
Vasilis Seleas dinliyor, Henri Baumann hayranı
Korno çalıyor. Bu yıl lise ikinci sınıfta. Kornodan son notu 90. Şu sıra kız arkadaşı yok. Bilgisayara ve teknolojiye düşkün. Babası da müzisyen. Babasıyla en çok makamlar konusunda tartıştıkları oluyor. Alman kornocu Henri Baumann’a hayran. Klasik müzik, caz, enstrümantal, Hüsnü Şenlendirici, Vasilis Seleas gibi sanatçıları dinliyor. ‘Bir müzisyen asla tek türü dinlememeli’ diyor. Yüksek lisansını da Türkiye’de yapıp sonra Almanya’ya gitmek istiyor.
MEHMET ÖRSÇÜLER (17)
Babasıyla Batı müziği Türk müziği tartışması yapıyor
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda altıncı senesi. Mezuniyete 4 yılı var. Obua okuyor. Babası, Muazzez Abacı, Atilla Taş, Hilal Cebe gibi sanatçıların klarnetçisi. Aslında Mehmet’in hayali viyolonseldi. Obua sınıfı uygun görüldü. Son aldığı not 89. Amacı senfoni orkestrasına girmek. ‘Hayatta en önemli şey arkanı devlete dayamak’ diyor ama ileride Avrupa’ya gitmek istiyor. Çünkü Türkiye’de kadro açılmıyor. Başta okulun verdiği enstrümanla çalıyordu, nisanda doğum gününde ilk obuasına kavuştu. Normalde bir obua 10 bin Euro, onlar tanıdıkları birinden ucuza almışlar. Mehmet en çok obua hocası Bengü Güloksüz’ü seviyor. Müzisyen olarak Türkiye’de kimseleri beğenmiyor, İngiliz Michael Bennet’i örnek alıyor. 13 yaşındaki kardeşi de kendisi gibi Mimar Sinan’da okuyor. Babasıyla sık sık ‘Batı müziği mi, yoksa Türk müziği mi daha köklü’ tartışmasına giriyor.