Güncelleme Tarihi:
Hürriyet Hakkımızdır Treni’nin o sabah etkinlikler için kapılarını açmasından itibaren yoğunluk; bakan, vali, sivil toplum temsilcileri, partililer ve iş adamlarının ziyaretleri artık seyrelmeye başlamıştı. Konferans Vagonu’nda, bir-iki partili, kadın aday ve girişimci kadınlarla son cümlelerimizi kuruyorduk. “Konya’da kadın sosyal hayatta diğer şehirlere göre daha az, muhafazarlık çok engelliyor, boşanma ve intihar oranları çok yüksek” diyorlardı.
Konya İş Kadınları Derneği (KİKAD) yöneticilerinden biri, “Bir dakika” dedi, “Bir tek soru sormak istiyorum: Biz ne yaptık da siz Konya’yı böyle biliyorsunuz? Konya hiçbir şeyden çekmedi, muhafazakar imajından çektiği kadar!”
Hepsi de modern giyimli, saçları fönlü, şık kadınlardı. New York Times’ın bile bu imajın arkasına saklandığını, röportaj yaptıktan sonra Mevlana Kültür Merkezi etrafındaki çarşaflı turist kadın fotoğraflarını ‘Konyalı iş kadınları’ diye bastığını, oysa diğer şehirlerdekinden farkları olmadığını anlattı.
BEŞ AYŞE PAŞALI TRENDE
Hemen bundan sonra açıldı kapı. Yüzlerinde, kocasının öldürdüğü Ayşe Paşalı’nın dayaktan tanınmaz fotoğrafından maskeleriyle beş kadın sessizce dar koridordan ilerledi. Ellerindeki çiçeğin üzerinde de bir not vardı: “Sevgili Hürriyet, adeta masallardaki gibi çok güzel faaliyetler yapıyorsun. Kadın, çocuk, tüm insan hakları için. Çok teşekkürler. Yaşattığınız bu masalın etkisinin herkesi kaplaması temennisiyle...” İmza: ‘Hayata tutunmaya çalışan kadınlar’.
Biri maskenin altından “Şefkat-Der’den geliyoruz” diye fısıldadı. Aralarındaki tek erkek, Türkiye’nin televizyondan iyice tanıdığı Genel Başkan Hayrettin Bulan’dı. O da medyayı nasıl etkileyeceğini iyi biliyordu artık, ancak konuşulanların hiçbiri masal ya da oyun değildi. Hayata Tutunma Evi’ne baba şiddetinden kaçarak 14 yaşında annesiyle birlikte gelen Havva’nın öyküsü mesela... Üç yıl kaldıktan sonra, kendine bir gelecek tasarlayabilen Havva’nın 18 yaşında severek evlendiği adam tarafından bir yıl sonra öldürülmesinin yarattığı şok!
Sessizce oturan kadınlar ricamız üzerine yüzlerindeki maskeyi çıkardı. Birine, yıllarca kocasından yediği dayaklar yüzünden akciğer yetmezliği teşhisi konmuş, üç küçük çocuğundan ayrı olduğu için psikolojik tedavi görüyordu. Hapisteki kocasının tahliyesi yakındı ve korkuyordu da... Boşanabilecek mi; boşansa Ayşe Paşalı’nın trajik sonundan kaçabilecek miydi? Hemen yanındaki daha da gençti; küçük yaşlarından itibaren en yakınının tecavüze uğramış, çocuğunu doğurmuştu. Defalarca intihara teşebbüs etmiş, kurtarılmıştı. Hâlâ tehdit ediliyordu. Diğerinin yaşı ve hikayesi de benzerdi; sekiz yıldır Hayata Tutunma Evi’nde kalan mağdurla aynı odayı paylaşıyordu. Hiçbirinin birbirinden başka sığınacağı kimsesi yoktu...
İSTİHDAM POLİTİKALARI ŞİDDET GÖREN KADINLARA AÇILMALI
Şefkat-Der Konya Şube Başkanı Ayfer Erel, Konya’da belediyenin yaptırıp Sosyal Hizmetler’e devrettiği 52 odalı 100 kişilik Kadın Sığınma Evi’nin şu anda tam kapasiteyle çalıştığını anlatıyor. Bir de derneğe ait 120 kişilik Hayata Tutunma Evi varmış; 15 yılda 10 bin kadına açmışlar kapılarını. Kadınlar hayata tutunana kadar kalıyor. Peki hayata kendi başlarına tutunmaları mümkün oluyor mu? Bir meslek sahibi olmaları, iş bulmaları, hepsinden önce yaşadıkları fiziksel ve ruhsal travmayı aşabilmeleri ve mağduru oldukları vahşetten yüzde yüz kurtulmaları gerekiyor. Adliye, hastane, özel sektörün istihdam politikaları, toplumun psikolojik ve sosyal desteği olmadan çok sayıda kadın Ayşe Paşalı hayatı yaşayacak gibi görünüyor.
KADINLAR DUBLE YOLLARA ÇIKAN SOKAKLARDA ÖLDÜRÜLÜYOR
Konferans Vagonu’ndaki yüksek siyaset konuşmaları ve makro kalkınma stratejilerinde bu hikayelere yer yok. İleri gelenler duble yol anlatmayı seviyor. O yolları kullanacak kadınların yarıya yakını sürekli aşağılanmış, dayak yemiş ya da o yola çıkan ara bir sokakta katledilmiş, kimsenin umurunda değil mi? Şefkat-Der’in de Konya’dan bir farkı yok; hep ‘şaibeli’ görüldü, küçümsendi. Ama devletin, yerel yönetimlerin yapması gereken işin önemli bir kısmını üstlendiği bir gerçek. Ayşe Paşalı gibi binlercesi var ve tek yapabilecekleri, eğer kaçabilmişlerse, çıkışsız küçük odalarda birbirlerinin yaralarını sarmaya çalışmak. Eğer çıkarlarsa onları bekleyen tek şey ölüm çünkü.