Güncelleme Tarihi:
Onlarla oyunlarını ilk kez sahnelemenin heyecanı üzerlerindeyken buluşuyoruz. Uzun süredir provalar için bir aradalarmış. Ve artık yılların dostları gibi olmuşlar. Birinin lafını diğeri tamamlıyor. Bakışarak kendi aralarında anlaşıyorlar. Başlıyoruz muhabbete...
◊ Sizi, İngiliz yazar Jane Austen’ın 1813 tarihli ‘Gurur ve Önyargı’ adlı klasik eserinin Isobel McArthur tarafından eğlenceli bir komediye dönüştürülen ‘Gurur ve Önyargı (*gibi bir şey)’ adlı tiyatro oyununda izliyoruz. Bunca yıl etkisini kaybetmemiş eserle aranızda
nasıl bir bağ oluştu?
Birce Akalay: Romanın kendisiyle tanışmam ortaokul yıllarındaydı.
Özge Özberk: Genç kızlığa adım attığımız, romantizm ve aşkı yaşamayı düşündüğümüz zamanlar...
Birce Akalay: Tabii. Bir de o dönem rahmetli Tomris Giritlioğlu romandan hareketle ‘Asi’ diye bir iş yapmıştı. Hepimizin çok iyi bildiği bir eser; uyarlama filmlerini izlemiş, romanı okumuştuk. Bu oyunu okuyup oynayacağımızı öğrendikten sonra da hepimiz tekrar tekrar izledik. Aslında şunu gördük; bu hikâye gerçekten zamansız ve evrensel. Biz de biraz daha hiciv tarafından ele alıp başka bir perspektiften bakıyoruz oyunda.
◊ Hizmetçilerin gözünden ‘Gurur ve Önyargı’ hikâyesini görüyoruz. Siz oyunu nasıl özetlersiniz?
Kardelen Arpacı: Bir hizmetçi grubu var. Aynı zamanda bu beş
hizmetçi, hikâyedeki bildiğimiz ana karakterleri de canlandırıyor. Yani çeşitli rollere girip çıkıyoruz. Bu da ‘Gurur ve Önyargı’ya aynı zamanda feminist bir bakış açısı da getiriyor.
Ayşegül Uraz: Sınıfsal farklılıkların alaşağı olduğu bir dünyayı anlatıyoruz.
Nergis Öztürk: Bence bu aslında hizmetçilerin protestosu. Hizmetçiler her şeyi en dipten yönetme gücüne sahip.
◊ Beş kadın bir arada çalışmak nasıl?
Nergis Öztürk: Müthiş.
Birce Akalay: Sürekli tahtalara vuruyoruz.
Özge Özberk: Çok tuhaf bir şey. 1 Ekim’de provalara başladık. Her prova sonunda ellerimizi üst üste koyup “Maşallah, iyi ki biz, kız gücü” diye bağırıyoruz. Muazzam bir birliktelik.
Nergis Öztürk: Oyunun ruhunun feminist bir söylemi var. Biz de ekip olarak gerçekten kendi içimizde bunun arkasında duruyoruz. Çok büyük bir şans.
Ayşegül Uraz: Hem mesleki hem de insan olarak bu kadar ilham veren, ışık tutan kadınlarla bir arada olmak ve orada kendi ışığını ve otantikliğini hâlâ sağlayabiliyor olmak olağanüstü.
Nergis Öztürk: Kimse birbirine gölge etmiyor.
◊ Bu çok şahaneymiş...
Birce Akalay: Dün oyundan sonra Hakan’dan (Kurtaş) şöyle bir yorum aldım, çok hoşuma gitti; “Hepiniz birbirinizi hep yukarıya doğru alıyorsunuz, kimse kimseyi gölgelemiyor”.
Özge Özberk: Bir de “Herkesin kendi rengi var, kimse kimseye değmiyor, o şekilde bir gökkuşağı oluşturuyorsunuz” dedi. Gerçekten bir puzzle’ın parçaları gibi.
Birce Akalay: Bu hayata aynı yerden bakıyor olmamızla da alakalı. Aylardır her gün birlikteyiz. Zorlanmadık mı? Hepimizin huyu suyu farklı neticede ama onu güzel dengeledik.
◊ Birbirinizi tanıyor muydunuz? Özge ve Birce sanırım siz gece hayatından tanışıyormuşsunuz...
Özge Özberk: Ortak müzik ve dans zevklerimiz var diyelim (gülüyor).
Birce Akalay: İkimizin de gençliğinden beri gittiğimiz mekânlar aynı; Corridor, Hayal Kahvesi, Roxy... Ortak arkadaşlarımız var. Şimdi sadece Corridor kaldı. Orası bizim için lokal gibi, birlikte eğlendiğimiz bir yer oldu. Ayşegül’le zaten okuldan aynı dönemdeniz. Nergis’le bir dizi çekmiştik.
◊ O zaman Kardelen’le yeni tanıştınız. Peki, Kardelen sen bu kadar iyi isimlerle çalışmayı nasıl anlatırsın?
Kardelen Arpacı: Bu benim
ilk büyük prodüksiyonlu işim. Ve bu isimlerle çalışmak muazzam. Onlardan teker teker o kadar çok şey öğreniyorum ki... Sadece sahnede de değil, hayata bakış açıları ve duruşları bana birer ders gibi.
O yüzden yıllar sonra da bu kadınların isimleri ve suratları kalbimde mıh gibi kalacak.
Özge Özberk: Bu arada Kardelen’le çalışmamıştık ama 8 yaşından beri sahnede. Ultra tecrübesi olan bir oyuncu. O bizden bir şey öğreniyorsa hepimiz de ondan öğreniyoruz.
‘Fazla gurur kibre doğru gider...’
◊ Oyunun adından yola çıkarak sorayım. ‘Gurur’ kelimesi size ne ifade ediyor?
Nergis Öztürk: İncinince çok üzülüyorum.
Birce Akalay: Ben de öyle. Ama şu da var, mesela dün oyunu oynadık ve kendimle gurur duydum. Kulisimde bir bebeklik fotoğrafım var, ona oyuna çıkmadan önce “Benimle gurur duyacaksın” dedim. Göçüp gidenlerimin benimle gurur duymalarını istedim. Arkadaşlarımla gurur duydum.
Özge Özberk: Gurur okşanan bir şey, başarıya ulaştığını hissetmenin hazzı eşsiz...
Birce Akalay: Gururunu yersen eğer, yani gururunu yiyerek onunla yaşarsan çok tehlikeli bir şey. Onun bir dozu var hayatta. Fazla gurur kibre doğru gider. O çok ince bir çizgi. Ama sevdiğinle gurur duymak çok güzel.
Nergis Öztürk: Oğlum genel provayı izledi, 9 yaşında ve bana “Seninle gurur duyuyorum” dedi. Hayatımda duyduğum en güzel şeydi. Bir şey daha söyledi, arkadaşlarım buradayken söyleyeyim; “Anne, siz bu oyunu izleyemediğiniz için çok şanssızsınız” dedi. Çok acayip, ben de onunla gurur duyuyorum.
‘Erkek olmak istemem derdim’
◊ “Bu feminist bir oyun” dediniz. Tüm dünyada kadın olmanın zorlukları zaten biliniyor, konuşuluyor. Peki, kadın oyuncu olmak zor mu?
Nergis Öztürk: Bunun meslek ayrımı yok. Bankacı olmuşsun, oyuncu olmuşsun fark etmez, kadın olmak her yerde zor.
Kardelen Arpacı: Tam da bunu anlatan bir şarkımız var oyunda, ismi ‘Kadın Dediğin’.
Özge Özberk: Özünde, şu an yaşadığımız kadın normlarının hepsini anlatıp en sonunda güzel bir kelimeyle onun böyle olmadığını anlatıyoruz.
Birce Akalay: Zorluklarla uğraşmak biz kadınların hobisi arkadaşlar.
Ayşegül Uraz: Mesela bana dünyada ne olmak istemezsin deseler “Erkek olmak istemem” derdim. Ben, rağmen ve zatenler içinde yaratılan ve sahiplenilen dünyanın kadınlar tarafındaki versiyonunu çok beğeniyorum.
◊ Tanınan kadın oyuncular olarak daha ayrıcalıklı ve şanslı gibi algılanabilirsiniz. Sizce?
Birce Akalay: Dünya üzerinde temiz suya ulaşabilen insan nüfusunun yüzde 20 olduğunu düşünürsek biz burada, bu ışıklar altında seninle oturup konuşan beş şanslı kadınız ve dünya üzerindeki yüzde kaçız kim bilir. Sınıfsal ayrımlar, toplumsal cinsiyet üzerinden ayrılıklar, cinsiyetçilik, insanların istedikleri gibi yaşayabilmeleri maalesef birtakım büyük büyük sistemlerin elinde yönetiliyor. Ama böyle bir tiyatro oyunuyla nefes almak, nefes aldırabilmek biraz olsun ayrıcalıklı hissettiriyor. Bu şans için de hayata şükrediyorum.
‘Bilmediğim ve tanımadığım sularda yüzmemeyi öğrendim’
◊ Ne kadar önyargımız yok desek de olabiliyor. Siz önyargılarınızdan kurtuldunuz mu?
Ayşegül Uraz: Ben hayatta en büyük mücadeleyi yargısız olmak üzerine veriyorum.
Özge Özberk: İnsanın bilmediği bir şey hakkında fikri olması aslında. Ben bilmediğim ve tanımadığım sularda yüzmemeyi öğrendim. Fikir sahibi olmak da bir erdemdir ama bilmediğin şeyi de kabul edeceksin.
Birce Akalay: İlkgençlik yıllarımda önce sonsuz bir güven ve teslimiyet problemim vardı. Yüzde yüz güvenirdim, bu yüzden de çok kırıldım. Sonra önyargılı biri oldum bir dönem. O da işime yaramadı. Ardından dedim ki bu da saçma, bir şeyler duyabilirsin, bunlar kulağında küpe olarak kalabilir ama ben tanımayı seçmeliyim. Ama mesafenin de bir samimiyet olduğuna inanıyorum.
O mesafeyle yavaş yavaş tanıyarak, bir yandan da kendimi koruyarak, önyargısız yaşamayı tercih ediyorum. Ve genel olarak önyargıyı sevmiyorum, kafayı kirletiyor, gereksiz bir şey.
‘Aşk sınıf ayrımı tanımaz’
◊ Bu hikâyedeki sınıf ayrımı aşka da yansıyor. Sizce aşk sınıf ayrımı tanır mı?
Ayşegül Uraz: Tanımaz. Bu ekibin de oyunun da romantiği benim.
Birce Akalay: Ben de romantiğim, benim için de tanımıyor ama gerçek dünyada öyle değil. Yürümüyor. Sınıfsal ayrım olmadan da aşk olur tabii, atalarımız “İki gönül bir araya geldi mi samanlık seyran olur” demiş, ama yürür mü? Bir süre sonra yıpranıyor bazısı. Bu da parmak izine göre değişen bir şey.
Özge Özberk: Tanışmış, âşık olmuşsun, aranızda bir kimya oluşmuş, çok güzel. Ama sonra birinin diğerine dönüşme ihtiyacı hissetmesi bir zorunluluk haline gelince çatlamalar başlıyor. Olduğu gibi kabul edip sadece sevgiyi içinde tuttuğun zaman idare edilebiliyorsan...
‘Dedikodu değil kritik etmek bizimki’
◊ Oyunda hizmetçiler dünyasında bol bol dedikodu var. Siz beşiniz bir araya gelince dedikodu yapar mısınız?
Özge Özberk: Biz kendi aramızda olanı konuşuyoruz.
Nergis Öztürk: Bizimki bir paylaşım. Kritik etmek. Ama sektöre dair değil.
Birce Akalay: Olanı değerlendirmek olarak düşün Hakan (gülüyor).
Kardelen Arpacı: Ama bazen çalışmaktan hiç konuşamadığımız bile oluyor.
◊ Bizim hikâyelerde, dizilerde de mutfakta genelde kadınlar dedikodu yaparken gösterilir. Erkekler dedikodu yapmaz mı?
Birce Akalay: Erkeklerin dedikodusu daha fena. Ben yıllarca spor servisinde çalıştım, 20 erkek içinde. Erkeklerin dedikodu potansiyelini biliyorum. Biz onların yanında melek gibiyiz.
Özge Özberk: Onlar bence de daha ağırını yapıyorlardır.
◊ Sosyal medya çağındayız. Sizce ‘Gurur ve Önyargı’nın geçtiği dönemde sosyal medya olsa ne olurdu?
Özge Özberk: Felaket, hizmetçilerin ifşaları çok acımasız olurdu.
Birce Akalay: İyi ki yokmuş o zamanlar. Şu an hayatımızın en büyük problemlerinden biri sosyal medya.