Güncelleme Tarihi:
Aysel Ösüz, babasını kaybettiğinde henüz ilkokula başlamıştı. Kızların okutulamayacağı yargısının hâkim olduğu köy şartlarında hayatı boyunca unutamayacağı ilkokul öğretmeninin yardımlarıyla Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nden (ÇYDD) Kardelen Bursu almaya başladı. Çevre baskısı onu hayallerinden koparmadı. Azimle ders çalıştı, önce lise birincilikleri elde etti, sonra sınıf öğretmeni olup hayallerini gerçek yaptı.
Aysel Öğretmen, kendine örnek aldığı ilkokul öğretmeni için de vefa dolu... “Mustafa Öğretmen dünyaya açılan penceremdi” diyor. “Madem bir öğretmenin bir çocuğa etkisi bu kadar önemli, ben de kendi çapımda katkı sağlayayım bu topraklara, öğrencilere, çocuklara...” diye yola çıkıyor.
Atandığı Başören İlkokulu da kendi okuduğu okul gibi, imkânları kısıtlı. Göreve başladığı ilk günlerde ne köylünün ne de öğrencilerin okulla ilgisi varmış. Fiziksel şartların eksikliğinin yanı sıra en çok bu üzmüş onu. Çocukların ilgisini çekmek için okulu renklendirmeye karar vermiş.
“Bahçe düzenlemesi için belediyenin kapısını çaldım. Araba lastiklerini boyadım. Çocuklarla beraber bahçeyi renklendirdik. Bahçeye odunlardan tahterevalli yapmışlardı. Bir işinsanına ulaşıp bir park yaptırdık. Köylünün tabiriyle okulu resmen yeniden inşa ettik. Dikili ağacımız yoktu. Urfa yazın inanılmaz sıcak oluyor. Belediyeye gidip durumu anlattım, 6 adet yetişkin dut ağacı verdiler. Artık oturup altında piknik yapıyoruz. Milli Eğitim’den boya temin edip eşimle birlikte okulu boyadık. Çocukların sevdiği çizgi film karakterlerini çizdik. Farkında olmadan köy halkının da kalbini kazanmaya başladım... Onlar da yardım etmeye geldiler. Tamamen öğrenci, veli ve öğretmen bütünleşmesi oldu.”
Aysel Ösüz görev yaptığı okulun tek öğretmeni. Hem temizlik personeli hem müdürü... “Başlarda zordu ama çocuklar artık okuldan eve gitmek istemiyor, kalıp yardım ediyorlar. Böylece kirletmemeye de özen gösteriyorlar” diyor.
Birleştirilmiş sınıflarda göçmen çocuklar da var. Birçoğu hem dil sorunundan hem de şahit olduğu acılardan dolayı içine kapanmış. Bunu fark eden Aysel Öğretmen, çocukları kaynaştırmak için kendi diktiği kumaşlardan perde asıp tiyatro çalışmaları yapmış. Amaç özgüvenlerini arttırmak. Köy okulunda öğretmenlik yapmanın zorluklarını sorduğumuzda “Başladığınız zaman biraz şartlar kısıtlı gelebiliyor ama sonrasında üstesinden gelirseniz yaşam muazzam bir şey oluyor” diyor.
‘ÖNEMLİ OLAN GÜLÜŞLERİ’
Okulda tek öğretmen olunca sosyal medyayı da çevre okullardaki öğretmenlerle iletişime geçmek ve yardımlar için kullanmış. 5 bin köy çocuğuna giyisi ve okul eşyası ulaştırıp 15 köy okuluna kütüphane yaptırmış.
Hazırladığı karnelerin fotoğrafının bu kadar paylaşılacağını o da tahmin etmiyormuş. “Bir baktım ki fotoğraflar her yere yayılmış, çok mutlu oldum. Güzellikler paylaşıldıkça çoğaldı” diyen Aysel Öğretmen devam ediyor: “Çocukların karnede notları ve o notların üzerlerinde gülen yüzleri var. Ders notları tabii ki önemli ama en önemlisi çocukların gülüşü. Ben her yıl karne kılıfı hazırlarım aslında, bu sefer farklı olsun istedim. Çocukların gülen yüzü daha da güzel yaptı karneleri” diyor.
‘YAKAMADIĞIN SOBAYI YAKMAKTIR...’
“2017’de Eğitim-Öğretimde Yenilikçilik Ödülleri vardı; okulumda yaptığımız sanat ve fiziki iyileştirme çalışmalarıyla başvurduk. 3 bin 357 proje arasından Türkiye birinciliği elde ettik. Çankaya Köşkü’nde resepsiyona katılmadan önce yazı istenmişti. ‘Öğretmen olmak demek sadece eğitim vermek demek değildir. Aynı zamanda öğrencinize anne-baba olmak demektir. Ömrün boyunca yakamadığın sobayı minik eller üşümesin diye yakmaktır. Terlikle okula gelen yavruların ayaklarına diken batmasın diye yabani otları ellerinle yolmaktır. İmkansızlıklar içinde boğulmak yerine öğrencilerim için ne yapabilirim kaygısına düşmektir’ diyerek duygularımı yazıya döktüm. Sonra köşkte konuşmayı yapmam istendi. İnanılmaz heyecanlandım. Bir baktım, herkes ağlıyor. Ben zaten kendimi zor tutuyordum ben de ağlamaya başladım. O dönem ‘Başbakan Binali Yıldırım’ı ağlatan öğretmen’ şeklinde haberlere çıkmıştım.”