Güncelleme Tarihi:
Setinin olmadığı bir gün Cihangir’de buluşuyoruz. Hakkında duyduğum “Biraz sinirlidir” bilgisiyle karşısına oturuyorum. Ama karşımda sakin bir adam var. Epey de kilo vermiş.
Geçmişten günümüze uzanıyoruz... Parçalanmış bir ailenin çocuğu. Annesi NATO başressamıymış, babasının madenleri varmış, “Küçük işletmeciydi. Varlıklı değildik” diyor. Babasının mesleği sebebiyle hep göçebe yaşamış. 15 yaşında evden ayrılıp kendi de maden işçiliği, asfalt şantiyelerinde kantarcılık, çiçekçilik, garsonluk yapmış. Ardından iki üniversite bitirip Türkiye’nin en önemli oyuncularından biri olmuş. Ve sohbetimiz başlıyor...
◊ ‘Gelincik’ filmiyle 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünü kazandınız. Ödül konuşmaları sırasında oyuncuların “Çok duygulandım. Ayaklarım yerden kesildi” gibi açıklamaları olur. Siz neler hissettiniz?
Ayağı yerden kesilecek yaşı geçtim. Bir de ağırım, kaldırım taşı gibi. Havalanmam kolay değil. Ödül esasen yaptığım işin niteliğinin fark edilmesi anlamına geliyor. Seviniyorum ama uçulacak bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Ödül alıyorsun ve ertesi gün settesin. O artık dünde kaldı ve yeniden başarmak zorundasın.
Bazen ben, ben değilim
◊ Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmiyle Cannes’a gidip kırmızı halıda yürüdükten bir gün sonra sette palyaço olmuşsunuz galiba...
Evet. Cannes’dan döndük, Onur Ünlü, dizi setinde Ümraniye civarında, üzerimde palyaço kıyafeti, kafamda turuncu elyaf bir perukla kırmızı halı üzerinde koşturmuştu beni. İşimiz böyle bir şey.
◊ Ödül almak mı yoksa oynadığınız bir dizinin çok reyting alması mı daha önemli?
İkisi de önemli tabii ama “Hangisi değerli?” diye sorarsan yaptığım işin kendisi. Bir şeyin fiyatından, ederinden çok ona değer katmayı önemsiyorum.
◊ Her şeyin rakamlarla ölçüldüğü günümüzde değere ne kadar önem veriliyor?
Trend ve popülarite bunlar dönemsel. Temel doğruları kaybetmeden yaşamak lazım. Değerli olana önem veriyorum. O çizgiler içinde kalmaya çalışıyorum.
◊ Nedir o çizgiler?
Kalp kadar akılla da hareket etmek. Vicdanı hiç elden bırakmamak. Adalet duygusundan hiçbir koşulda ayrılmamak. Birlikte yaşama kültürünü önde tutmak. Bunlar değerli benim için.
◊ Huysuz olduğunuzu duydum...
Doğrudur, huysuzum!
◊ Neden?
Aslında bazı şeyler ‘huysuzluk’ diye kodlanıyor sadece. Mesela, set benim için eğlence yeri değil, işyeri. Oraya gidip işimi iyi yapmaya çalışıyorum. Daha çok karavanda olurum. Pek ortalıkta dolaşmam. Belki de benim yeteneğim bu işi ancak çok çalışarak yürütülebilecek kadardır!
◊ Sinirlilik var mı?
Evet, sinirliyim.
◊ Şeker hastasıymışsınız, açken siz, siz değilmişsiniz...
Yemeğimi yediğim zaman bile bazen ben, ben değilim. Bilen bilir, şeker zor bir hastalık. Mümkün olduğu kadar kendimi dengede tutmaya çalışıyorum. Ama çalışma sürelerimiz her zaman uygar ölçülerde olamadığı için zaman zaman şekerin azizliğine ben ve etrafım maruz kalabiliyoruz. Şimdi biraz kilo verdim de o durumlar minimuma indi.
Herkesi mutlu etmek mümkün değil
◊ En son neye sinirlendiniz?
Genel olarak kabalığa. Uzlaşı kültürünün gelişmediği, insanların ilişkilerini kutuplaşma üzerinden yürüttüğü toplumlarda belli miktarda öfke, sinirlilik kaçınılmaz oluyor. Birbirimizi dinlememiz lazım. Yoksa canımızı sıkan her bireyi ya da durumu ötekileştirip eleştiriyi linç kültürüne vardırarak yaşadığımızı zanneder hale geliyoruz. Sanatın bu ve benzeri durumlar için de iyileştirici gücü olduğuna inanıyorum.
◊ Sosyal medyada hayata dair yazdığınız aforizmalar çok paylaşılıyor. Bunu kendinizi entel gösterme derdinde olmanıza yoranlar da var. Ne diyorsunuz?
Hiç öyle bir iddiam yok. İnsan kendini entel gösteremez. Entelektüelin ne olduğunu bilenler bu işin pozla olmayacağını bilir. Ben aforizma üretmek maksadıyla hiçbir şey yazmadım. Bazı yazılarımın içinden cümleler cımbızlanıyor, konuyor, sevilip aforizmalara dönüşüyor. Bundan da şikayetçi değilim. Herkesi mutlu etmek mümkün değil.
Arabam yok, evimin benim olmasına beş yıl var
◊ Sayısız işiniz var. Bunca yıl sonunda zengin oldunuz mu?
Henüz orta halli olmaya çalışıyorum. Birkaç sene sonra da herhalde orta halli olurum. Ben zengin değilim.
◊ Yok artık...
Gerçekten öyle. Bir ölçü olduğunu düşünmüyorum ama ev, araba ölçü olarak kabul ediliyor diye söylüyorum; arabam yok ve evimin benim olmasına daha beş yıl var.
◊ Neden böyle?
Her oyuncu zannedildiği gibi para kazanmıyor.
◊ Artık istediğiniz işi seçme lüksüne sahip misiniz?
Artık evet. Geçmişte kızımı doğru yetiştirmek ve kendim de dahil, sorumluluğunu aldığım insanların yaşam standartlarını sürdürmeleri için içime sinmeyen işlerde rol aldığım oldu.
Yıldız oyuncularımız, Kıvanç Tatlıtuğ ve Kenan İmirzalıoğlu
◊ Bir odaya girdiniz, karşınızda canlandırdığınız bütün karakterler. Önce hangisine sarılırsınız?
Kapıyı çeker, bir daha uğramam. O kadar kalabalıkla uğraşamam.
◊ 35 yıldır oyunculuk yapıyorsunuz. Bu deneyim sonrası rol aldığınız bir işte başrolün mesleğe yeni başlamış birine verilmesine, onun adının önce yazılmasına bozuluyor musunuz?
Yok efendim! Bu dünyanın her yerinde böyledir. Neye talipseniz, neyi istiyorsanız o olursunuz. Bırak adımın kaçıncı sırada yazıldığını, yazılıp yazılmaması bile umurumda değil; benim derdim iyi bir oyuncu olmak. İyi oyuncu olmak da sadece orada dikilmek, o kaldırımın taşı gibi görünmekle olmuyor. Yetenek de yetmez. Çok çalışmalı, her gün gelişip dönüşmeye açık olmalısınız. Benim için de o süreç hâlâ devam ediyor. Ne yakışıklıyım ne de boylu boslu...
◊ Günümüzün ‘yıldız’ kavramından şikâyetçi misiniz?
İlgilenmiyorum. Biz bu lafı günlük hayata soktuk. Bir ülkede elini salla bir yıldıza değsin, yok öyle bir şey. Yıldız denince benim aklıma Tarkan, Sezen Aksu, Ajda Pekkan geliyor. Bunlar muazzam üretken, yetenekli insanlar.
◊ Peki ya oyunculukta?
Şöyle ayıralım: Yıldızlar, oyuncular ve yıldız oyuncular var.
◊ Türkiye’de yıldız oyuncular kim?
Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ... Hem işlerini iyi yapıyorlar hem de estetik beğeni beklentilerini karşılıyorlar.
◊ Peki siz?
Ben onlardan biri değilim. Ne yakışıklıyım ne de boylu bosluyum. Derli toplu oyunculuk yapmaya çalışıyorum.
Dünyayla hesaplaşan adam
‘Gelincik’te kendi kendisiyle hesaplaşmadan bütün dünyayla hesaplaşmaya kalkışan bir adamı oynadım. ‘Arıza’ dizisinde (Show TV) karısını ve oğullarını kendi seçtiği hayat tarzı nedeniyle kaybettiği için kenara çekilmiş, kalan tek kızını hayatta tutmaya çalışan bir eski kabadayıyı canlandırıyorum.
Hayatımda dişe dokunur her şeyi en çok kadınlardan öğrendim
◊ “Kadınlara göbekli erkekleri sevdiren adam” diye bir yorum okudum. Katılıyor musunuz?
Madalya gibi bir laf. Katılmayı çok isterim. Cazibe aslında bir bütün... Mizah duygunuz, üslubunuz, tutarlı davranış sergilemeniz... Biliyorsun çok yakışıklı olmayanlara ‘Karizmatik’ diyorlar. Muhtemelen benim için de iyi bir şey söylemek isteyip bunu bulmuşlar.
◊ Kadınlardan nasıl dersler aldınız?
Hayatımda dişe dokunur her şeyi en çok kadınlardan öğrendim. Sevmeyi, sevilmeyi, sadakati, iyi bir insan olarak kalmaya çalışmayı. Son okulum kızım. Oradan mezuniyet almaya çalışıyorum.
◊ Peki aşkı anlayıp çözebildiniz mi?
Aşk iyidir, güzeldir, şanstır. Bazen talihsizliğinizde olabilir. Ne olduğunu tam bilemiyorum ama aşkı yakaladığım zaman sinir uçlarıma kadar içime çekmeye çalışıyorum.
Huzurlu olmayan bir evdeki sözde aile bütünlüğü bence deterjan markası
◊ Hayatta en değerli şeyiniz oyunculuk mu?
Ne münasebet!
◊ Nedir peki?
Kızım Ayşe. Oğlum da kuşkusuz. Her şey onlardan sonra gelir.
◊ Oğlunuz mu var?
Ayşe’nin (21) kendisinden 18 yaş büyük bir abisi var. Annesinin ilk eşinden, Umut Can. Onu da birlikte büyüttük. Çok paylaşımımız var.
◊ Anne-babanız siz bir yaşındayken ayrılmış. Siz de eşinizden boşandınız. Kendi ayrılık kararınızda geçmişiniz sizi hiç tereddüde düşürdü mü?
Aile bütünlüğü konusu benim için biraz farklı. Evladınıza ayırdığınız zaman zarfında tam olarak kendinizi onun hizmetine, sevgisine adayabiliyorsanız birinci öncelik aynı evde yaşamak olmayabilir. Dolayısıyla “Çocuğumuz var, aman ayrılmayalım” gibi bir şeye inanmıyorum. Huzurlu olmayan bir evdeki sözde aile bütünlüğü bence deterjan markası.
Hem yetenekli hem çalışkan üstelik cinsilatifler
◊ Jön olmak ister miydiniz?
Jön olmak, adını birinci sıraya yazdırmak gibi şeyleri küçümsemiyorum ama önemsemiyordum da. Benim seçimim oyunculuğun üzerine gitmekti. Ama örneğin Kenan (İmirzalıoğlu) gibi doğuştan bir hediyem, fiziki avantajlarım olsaydı, ki vardı belki ama hatırlamıyorum, bunu da üstüne koymakta tereddüt etmezdim.
◊ Yeni nesilden başka beğendiğiniz oyuncular kimler?
Çok. Tolga Sarıtaş, Aras Bulut İynemli, Kaan Yıldırım, Birkan Sokullu, Serkan Çayoğlu ilk aklıma gelenler. Şanslı ya da ballı oldukları için orada değiller. Hem yetenekli hem çalışkan, üstelik cinsilatifler.
◊ Cinsilatif ne demek?
Çekici, hoş, cazip olan. Daha ziyade kadınlar için kullanılır ama ben her güzel insan için kullanıyorum.
◊ Peki kadın oyuncular?
Ayça Ayşin Turan, Burcu Biricik, Hazal Subaşı, Merve Dizdar, Zeynep Çamcı.
Her erkek memeden kesildiği andan itibaren büyük bir yoksunluk yaşar
◊ 55 yılda hayattan ne öğrendiniz?
55 yılda öğrendiklerimi bir cümleye sığdıracak kadar yeteneğim yok. İyi insan olmaya çalışmak önemli. Olursun ya da olamazsın ama önemli olan o yolda ilerlemek.
◊ Hayatınız bir film olsa adını ne koyardınız?
‘Eksik’. Hayat eksik bir şey. Birey yaşadıklarıyla tamamlanmaya ihtiyaç duyar.
◊ Şimdi hayatınızda neler eksik?
Daha az haksızlığın olduğu, daha az dertli ve adil bir dünyada yaşamak isterdim. Bunlar eksikse, yoklukların diğer bütün duyguları yağma ediyor.
◊ Babanızla büyümüşsünüz. Annenizin eksikliği peki?
Anne-babamın ayrılığı, bizim eşimle ayrılmamız gibi uygar bir ayrılık olamamış. Mahkeme beni babama vermiş. Annemle farklı şehirlerdeydik. Her erkek memeden kesildiği andan itibaren büyük bir yoksunluk yaşar. E anneyi de yeter sıklık ve yoğunlukta göremeyince bu insanın hayatına negatif bir biçimde yansıyor. Benim de birçok zaafım, kişisel kompleksim, problemim ve eksiklerim bu ve buna bağlı çocukluk travmalarıyla taçlanmış olabilir. Ama bunu zaman içinde düşünerek düzeltip tecrübeye dönüştürmek mümkün.