‘Yürü, yürü, yürü...‘Kenya’lım yürü...

Güncelleme Tarihi:

‘Yürü, yürü, yürü...‘Kenya’lım yürü...
Oluşturulma Tarihi: Kasım 10, 2019 08:00

Şahan Gökbakar’ın yarattığı ‘Recep İvedik’ serisinin son filminde kahramanımız Konya’da düzenlenen ‘Kuru Fasulye Festivali’ne gitmek için yola çıkarken kimi yanlış anlaşılmalar nedeniyle kendisini Kenya’da buluyor. Film dolayısıyla ‘Recep İvedik’ karakterini ve altıncı filmin problemlerini kaleme aldık…

Haberin Devamı

Nerde kalmıştık? Yaş ilerledikçe ve izlenen filmlerin sayısı arttıkça ‘flaş bellek’teki yerler azalıyor, hatıralar ve konular birbirinin içine geçiyor... Allahtan meslekteki geçmişimiz Atillâ (Dorsay), Sungu (Çapan), Agâh (Özgüç) ya da Burçak (Evren) abilerimiz kadar olmasa da az biraz uzun ve eski yazılara göz atıp, çıkan kısmın özetlerinde gezinmek mümkün oluyor. Öte yandan Martin Scorsese Ustamızın da dile getirdiği gibi karşımızda içeride ve dışarıda faaliyetini tam gaz sürdüren bir ‘fabrikasyon sineması’ var ve bu canavar, sürekli para kazanmak ve dişlilerini döndürmek için sahaya ‘yeni’ etiketiyle bir şeyler sürmek durumunda. Tabii bu durumda yine Scorsese Usta’nın dediği gibi önümüze konulan yemeğin tanımını ‘sanat’ diye yapmak pek mümkün değil, ‘organik’ tanımını hak etmiyor bu ürün. Yeni sürümler sistemin işleyişi için atılmış yeni adımlar, kitleler için hazmedilmesi gereken yeni hammaddeler...

‘Yürü, yürü, yürü...‘Kenya’lım yürü...

Sporda kalmıştık!
Neyse, adresi tarif için uzun ve dolambaçlı bir yolu seçtim. Malum ‘Recep İvedik’ serisinin altıncı hamlesi cuma günü itibariyle vizyona çıktı. “Sahi, nerde kalmıştık?” sorusu da serinin bir önceki adımında neler olmuştu anlamındaydı. Beşinci filmde bir grup genç sporcunun Üsküp’e götürülme işinde yolda yaşanan bir ‘kuru fasulye kazası’ sonucu dengeler değişiyor ve Recep İvedik duruma el koyuyordu. Bu öykü üzerinden gelişen film ana karakterinin tipik özelliklerini sahaya yansıtıyor; cinsiyetçi, ırkçı, küfürbaz, kaba saba, ‘Beyaz Türkler’i (özellikle kafile başkanı karakteri üzerinden) aşağılayan esprilerle donatılarak yoluna devam ediyordu. Hatırlanacağı gibi filmin fragmandaki bir sahneye Azeri kardeşlerimiz tepki gösterince söz konusu bölümler çıkarılmış ama Yunan ve Rus dostlarımızın (!) böyle bir isteği olmayınca, onlara yönelik aşağılayıcı sözel ve fiziksel espriler öyküdeki mevcudiyetini korumuştu. Milliyetçi rüzgârları da arkasına alan ‘Recep İvedik 5’te meseleler, ‘Olimpiyat Oyunları’ esprisi şeklinde gelişiyor, kahramanımız da Olimpiyatlar Oyunları’ndaki genel başarısızlığımızın aksine kendinden küçük sporcuların yer aldığı müsabakalarda adeta ‘Destan’ yazıyordu. Peki serinin altıncı filmi ne anlatıyor? Kısa özet şöyle: Konya’da düzenlenen ‘Kuru Fasulye Şenlikleri’ne ‘kankası’ Nurullah’la katılmak için yola çıkan Recep İvedik, kimi yanlış anlaşılmalar neticesinde kendisini Konya yerine Kenya’da bulur.
‘Yürü, yürü, yürü...‘Kenya’lım yürü...

Geleneğin uzantısı...
Şimdi gerilere uzanıp sinemamızın komedi türündeki durakları üzerinden ‘Recep İvedik’ karakterine gelelim... Malum, yedinci sanatın tarihine bakıldığında ‘kültleşmiş güldürü karakterleri’ sessiz dönemden bu yana sosyolojik ve toplumsal verilerin ışığında ele alınır. Marx Kardeşler’den Buster Keaton’a, Harold Lloyd’dan Charlie Chaplin’e, Mack Sennett’ten Laurel-Hardy’ye, Fernandel’den Louis de Funes’a, Peter Sellers’dan Jim Carrey’ye bu zinciri uzatmak mümkündür... Keza içerde de aynı mantığın tezahürünü görürüz: Sadri Alışık’tan, Vahi Öz’den, Cilalı İbo’dan, Öztürk Serengil’den Kemal Sunal’a, Şener Şen’e, İlyas Salman’a, sonrasında Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar ve Ata Demirer gibi komedyenlere uzanan geleneğin ya da mirasın içinde bu isimlerin yarattığı karakterler, dönem özellikleri, ülkenin geçirdiği evrelerin izlerini ve sosyolojik yansımalarını üzerlerinde taşırlar. Meseleye ‘modern zamanlar’ın temsilcileri dolayısıyla bakarsak Yılmaz’ın yarattığı Arif bu kültüre ait tarihsel bir uyanıklığın, Demirer’in Hüseyin’i saflığın, hayat şaşkını olmanın, Recep İvedik ise uyanıklığın yanı sıra hoyratlığın, magandalığın, bencilliğin tezahürüdür.
Madem ana eksenimiz ‘Recep İvedik’, yolumuza bu hat ve yaratıcısı üzerinden devam edelim. Önce TV ekranlarında popüler olduktan sonra sinemaya geçen Şahan Gökbakar için de bir zamanlar ‘Yeni Kemal Sunal olabilir mi?’ türü bir tartışma yapıldığını hatırlıyorum. Başlarda Gökbakar’ın ‘en bilinen tiplemesi ‘Recep İvedik’in kaba saba espri anlayışıyla yeni bir maganda prototipi ortaya koymasından dolayı belki de yeteneği görmezden gelinmiş, ‘orta sınıf refleksleri’yle yer yer ‘tu kaka’ edilmişti... Ben kendi adıma TV’de yaptığı işleri beğeniyor ve sinemada da, belli bir sosyolojik tabana seslendiğini düşünüyordum (“İlk üç filmde ben de destekledim!” dermişim). Peki Kemal Sunal denklemindeki formülün kısa tarifi neydi? “Şaban saflıkla zafere ulaşmanın, belli bir masumiyeti elden bırakmamanın ifadesiydi.” ‘Recep İvedik’ cephesinde ise masumiyet yoktu, aksine o uyanık, hınzır ve vulgardı. Bu benzerlik meselesinde ikisi de ‘tanım gereği’ aslında temelde ‘iyi kalpli’ insanlardı. Lakin aradan geçen süre içinde sinemasal serüveni özellikle dönemdaşı Cem Yılmaz’la kıyaslandığında ben Şahan Gökbakar’ın işin kolayına kaçtığını ve kendini yenilemeden yola devam ettiğini düşünüyorum. Hoş, benzer eleştiriler Yılmaz için de getiriliyor ama kendi adıma Cem Yılmaz’ın bazen istediği sonucu alamasa da özel bir gayrete, çabaya soyunduğu kanısındayım. Gökbakar ise bana “Hazır bir formülüm var, onu her dem uygularım” hissiyatında geliyor. Hem de filmlerini yöneten, ‘okullu’ kardeşi Togan Gökbakar’ın birikimi yansıtacağı projelerde oynaması gibi bir seçeneği varken...
Git gel Kenya...
Öte yandan Gökbakar, ‘Osman Pazarlama’ ve ‘Kayhan’ gibi (‘Celal ile Ceren’i nispeten ayrı yere koyuyorum) ‘Recep İvedik’ dışı kaçışlarda gişede istediği başarıyı sağlayamayınca, garanti top oynama adına her seferinde ana karakterine dönerken bu kez sanki konu bakımından da zorlanmış. ‘Recep İvedik’ filmleri genellikle gündeme (‘Survivor yarışması’, ‘olimpiyat oyunları’ vs. gibi) bir şekilde tutunur, kendince toplumsal mesajlara da soyunurdu. ‘Recep İvedik 6’da ise yine karakterin kaba saba güldürü anlayışı ve kişiliği ön planda ama hikâye hem zorlama hem de çok demode. Öyle ki filmin Afrika’ya ve yerlilere bakışı, neredeyse ‘Tarzan’ zamanları seviyesinde... Bu klişe bakışa, Recep İvedik iki düşman kabileyi barıştırma ve Türk insanının ‘Kara Kıta’yı belgeseller yoluyla gözleme ve tanıma özelliğiyle dahil olmuş görünüyor.
Sonuçta ‘Recep İvedik 6’, “serinin en kötü işlerinden biri” tanımı çizgilerinde dolaşıyor. Gişede ne yapacak, önceki adımların şaşaalı rakamlarına ulaşacak mı, bekleyip görelim...
‘Yürü, yürü, yürü...‘Kenya’lım yürü...

Haberin Devamı

 
   




Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!